2011 BİR MAYIS TAKSİM ÇIKIŞININ ANIMSATTIKLARI
2011 BİR MAYIS TAKSİM ÇIKIŞININ ANIMSATTIKLARI
Bugün TV başındayım dört beş saattir. Taksimde 1 Mayıs’ın Emek ve Dayanışma Günü olarak "tatil" kabul ettirilişin ilk günkü yansımalarını ve değerlendirmelerini izliyorum. Gözümün gördüğü ile belleğim ayrı telden çalıyor arada bir.
1977’nin Bir Mayısı, işçilerimiz ve demokrasimiz açısından acı gündü. O günkü bayrama katılamamıştım. Kalbim, kulağım bugün olduğu gibi; o gün de İstanbul’da idi. 1977 Bir Mayıs akşam haberlerinde "bayramın kanlı bittiği" ve çok sayıda tutuklu olduğu haberi yayımlandı. Bu duyum, tüm katılamayanlar gibi beni de kurdeşen etmişti. Çünkü yakın arkadaşlarım, ağabeyim oradaydı. Haber alma olanağımız yok. Bugün olsa cep telefonları ile anında "otelden açılan yaylım ateşi ve bu ateşin yarattığı ürküntü sonucu kanlı kıyımın olduğu" öğrenilirdi.
1978’de de; bir yıl önce yaşamlarını kaybedenleri anmak amacıyla Taksime işçiler çıktı. Ortam gergindi. 1979’da sıkıyönetim Taksim’e çıkışı "sokağa çıkma yasağı" ile engelledi. 1980’de de 12 Eylül faşizmi İşçi Bayramını kaldırarak "sorun gördüğüne" kendince çözüm getirdi.
12 Eylül Cuntası; 1 Mayıs’ı yasaklamak için 23 Nisan Çocuk Bayramını tatillikten çıkardı. 23 Nisan, yalınızca ilkokullar için tatil kılındı. Tüm bu yeni ayarlar ne yazık ki; "demokrasi" adına yapıldığı söylemi biz, Atatürkçüleri kaygılandırıyordu. Bu yapılanlar bizlere inandırıcı gelmiyordu. Bizce bu uygulamalar, karşı devrimin ayak sesleri gibi duyumsanıyordu.
Süreç içinde kaygılarımız doğru çıktı. 12 Eylülcüler karşı devrim yandaşlarını palazlandırdı. Besledi.... Toplumsal güç olarak onlara yaslandı.
Atatürk diye diye!...
Böylece 2002’de de iktidar olmalarına olanak sağlamış oldu. İki binli yılları yaşayınca; o günkü kuşkularımızın boşuna olmadığını şimdi ne yazık ki yaşıyoruz. Hak ederek.
İşçiler, emekçiler, devrimciler otuz iki yıl 1 Mayıs savaşımı verdik. Sonuçta 12 Eylül’ün izlerinden birini tarih sayfasından sildirdik.
İşte bu gün o gündür. O’nun coşkusuyla TV başındayım.
Bugün Disk’in öncülüğünde yetmiş kitle örgütünün Taksim’e ulaştığı anda içim doldu. Gözlerimden yaşlar geldi. Bu duygu nedir? Neden duygulandım?
Hak olan bir kazanıma ulaşım için kan mı dökülmeliydi?
Canlar mı yakılmalıydı?
Neydi o geçen yıl ki insanın başını sokağa uzattırmayanların tavrı. Bugün karşı karşıya olanlar aynıları değil mi?
İktidar mı değişti?
Demek ki istenince oluyor. Canlar yanmıyor.
Güvenlik güçleri, elbette ki tüm vatandaşın can ve mal güvenliğini kollama ve korumakla yükümlüdür. Birini kollarken diğerini ezmek, yok etmek görevi değildir. Olaylar olur diye; vanayı kapatıp su vermemek, faşizmi yeşertir. Demokrasiye yakışır bir uygulama değildir.
Çağımızda bedeller ödenerek hak elde etmenin kazanımını, insanın insanlaşamadığının imi olduğunu düşünüyorum.
Köle/bey, işçi/işveren, ağa/maraba kavgasını toplumların verdiğini okuyarak, filimler izleyerek, duyarak öğrendik.
Bunu günümüz erg sahipleri daha iyi biliyor olmalılar.
O halde bu bedelleri niye ödettiriyorlar? Neden kan dökülmesine ortam yaratıyorlar?
Kan dökmeden, can yakmadan, bedel ödemeden "barış ortamında yaşama" ne zaman ulaşacak toplumumuz.
İnsan olmak bu çağda bu değin güç olmamalı....
01.05.2011
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.