- 2111 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ALÇAK GÖNÜLLÜK
Daha önce okumuştum, ama dün gece kaçan uykuma uyan yürek kabartılarıma dayanamayıp kütüphanemi karıştırırken elim bu kitabın üstünde durdu ve tekrar sayfalara göz attım. Ve içinden şunları seçtim kendime; sizle de paylaşayım istedim Çarşambayı sel almadan. Bakın ne demiş; “YÜREĞİN YOLU” kitabı...
“Alçakgönüllü olmak, yüreğiyle yürümek demektir…
Kibirli insanlar acı içinde yaşarlar, çünkü onlar iç gelişmeleri yerine, başkalarıyla giriştikleri gülünç yarışı koymuşlardır. Böylece hep gerilimli, hep telaşlıdırlar. Bu acelecilik bu saplantı sahip olduklarının tadına varmaktan onları alıkoyar.
– Alçak gönüllü olmadan bilgiye ulaşılmaz. Alçak gönüllü olan yavaş yavaş güçlü kudretli olur. Kendilerini korkulardan arındıranlar ancak gerçekten alçakgönüllü olabilir.
Alçakgönüllü olmak, yüreğiyle yürümek demektir.
Alçakgönüllü olmak, sevgi dolu olmak demektir.
– Alçak gönüllü olmak için çaba gerekmez, kendi içinde sağlıklı olmak yeter. Sen sağlıklı isen, alçakgönüllülük sana kendiliğinden akar.
LUIS ESPINAZO / CHAMALU; YÜREĞİN YOLU KİTABINDAN”
ALÇAK GÖNÜLLÜK
Türk Dil Kurumu’na göre baktığınızda “Alçak gönüllü” kelimesinin anlamı: sıfat, mecaz
Kendi değerini olduğundan aşağı gösteren, başkalarını küçük görmeyen, büyüklenmeyen, engin gönüllü, mütevazı, tevazu sahibi kimse demek diye açıklar…
“Alçak gönüllülük, faziletlerin temelidir” demiş Konfüçyüs
Alçak gönüllü olmak, sahip olunan imkânlar, iyilik ve güzellikler karşısında gurura kapılmamaktır.
Alçak gönüllü olmaya ‘tevazu’, bunu benimseyip davranış haline getiren kimseye de ‘mütevazı’ kimse denir.
Hayatlarımız birer öyküdür. Hepsinin bir başlangıcı vardır. Bir öykünün aynı zamanda bir ortası ve bir sonu vardır. Çoğumuz öykünün ortasında bir yerdeyizdir. Öykünün nasıl biteceğine ise biz karar veririz…
Bütün canlıların ve insanoğlunun ortak ve tek amacı, yaşamak, yaşamını sürdürebilmek olup bu amacı gerçekleştirmek için dünyaya gelirken varolan içgüdüleri ile savaş verirler. Bu savaşa anlam katan ise insan onuruna yakışan biçimde yaşamak; her canlı türüne yaşam hakkı tanımak ve böylesi düşüncelere saygı göstermekten geçmektedir.
İnsanoğlu fiziki yapı olarak, doğa karşısında bazı canlı türlerine oranla dünyaya daha zayıf ve güçsüz olarak gelir. Bu yetersizlikten kaynaklandığı için her insanın varoluşunda bir eksiklik duygusu mevcuttur. İnsanoğlu çocukken güçlü insanlar arasında yaşayan güçsüz bir varlıktır. Sonraki yaşamı boyunca ise, daha önce kendisine egemen olan insanlar ve doğal güçler önünde, üstünlük kurmak ve gücünü kanıtlamak isteğinden doğan bu evrensel ve şaşmaz insan özelliği, tutarlı ve gelişmiş bir kişilikle olumlu yönde değiştirilebilir ve düzenlenebilir.
Alçak gönüllü olabilmek insanlar için güzel bir meziyettir. Alçak gönüllü ve tevazu ehli olanı Cenab-ı Hakk yüceltir. Kibir, gurur edip kendini beğenenleri ise; Hz. Allah (CC) alçaltır.
Tarih boyunca insanoğlu eline geçirdiği maddi imkânlarla alçak gönüllü olmaktan uzaklaşmış, kendi cinsinden insanlara çeşitli eziyetler etmiş, zulmün her çeşidini sergilemişlerdir.
Öyle kendini beğenenler olmuştur ki, Cenab-ı Hakk’a bile kafa tutanlar olmuştur.
Ancak âlemler şerefine yaratılan Peygamberimiz Muhammed (SAS) Efendimize hem maddi, hem de manevi olarak Cenab-ı Hakk’ın ihsan eylemiş olduğu güce ve kuvvete sahip olmasına rağmen hiçbir zaman, hiçbir yerde alçak gönüllülüğü elden bırakmamış, ashabı kirama ve ümmetine en güzel örnek olmuştur.
Gerçek manada tevazu ehli ve alçakgönüllü olan Peygamber Efendimiz(SAS) Bir hadisi şerifinde şöyle buyuruyor; “Ben ne bir kıralım, nede zorbayım; Bilakis Kureyş’ten kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum.” (İbnimaceıı. 1101)
Bu sözleri ile mübarek Peygamberimiz (SAS)kendisinin halktan biri olduğunu ifade eylemiştir.
Kelime-i tevhitte yer alan “Allah’ın kulu ve elçisi” ifadesi HZ. Peygamber Efendimizin bütün hayatına yansımıştır.
Mübarek Peygamber Efendimiz (SAS) bir topluluğa geldiğinde alçak gönüllülüğün bir ifadesi boş bulduğu yere oturduğunu hayatının her safhasında görüyoruz.
Peygamberimiz (SAS) böyle meclislerde hiçbir zaman açılın, bana yer verin, benim en önde, en başta oturmam lazımdır gibi bir istekte bulunmamıştır. Ashabına karşı tam bir tevazu ve alçak gönüllülük örneği sergilemiştir.
Peygamberimiz bir devlet reisi gibi değil sıradan bir insan, Allah’ın kulu ve elçisi olarak her zaman alçak gönüllü ve mütevazı olarak hayatına devam etmiştir.
Her ortamda kendisinin Allah’ın kulu olduğunu öne çıkartarak debdebeli bir hayat yaşamaktan kaçınmıştır.
Alçak gönüllü olan insan hiçbir zaman kendini dev aynasında görmez. Alçak gönüllülüğün olduğu yerde; kibir, gururdan eser kalmaz.
Meyveli ağaç nasıl boynunu eğer ise, alçak gönüllü insanda kendi değerini bilir. İnsanları çeşit, çeşit sınıflara ayırmaz. Boynu bükük ve tevazu ehli olur.
Alçak gönüllü olabilen karşısında kini hiçbir zaman küçük görmez. Ona karşı sevgi, saygıda kusur etmez. Her zaman dostluk elini uzatır.
Alçak gönüllülük tam anlamı ile kibir ve gururun karşıtıdır.
Alçak gönüllülük, benlik tutkusundan kurtulmayı bilmek, gösterişe değil, öze önem vermek, gerekirse övülmemek ve övülmeyi de beklememektir.
Hepimiz alçak gönüllülüğün iyiliğini, güzelliğini biliriz de ama ne hikmetse tam istenilen şekilde alçak gönüllü olamıyoruz.
Bakınız ne demiş şu yüce insanlar bu konuda kulağa küpe olsun diye
Necip Fazıl ;“Bazı insanlar alçak gönüllüdür. Bazıları ise, alçak olmaya gönüllüdür” diyor.
Peygamber Efendimiz (SAS), “Alçak gönüllülük kişiyi yüceltir” buyurmaktadır.
Andre Maurois ise şöyle diyor: “Büyük adam büyük olduğunu; fakat büyüklüğün küçüklük olduğunu bilir.”
HZ. Ali (RA) ise şöyle söylüyor; “Yüksekliği istedim onu alçak gönüllülükte buldum.”
Hacı Bayram Veli hazretleri de; “Kibir bele bağlanan taş gibidir, onunla ne yüzülür nede uçulur.”
Sadi Şirazi demiş ki; Yükselmek isteyen mütevazı olmalı, yücelik damına çıkmak için alçakgönüllülükten başka merdiven yoktur.
Bana gelince dostlarım ki zaman zaman olumlu ya da olumsuz eleştiriler de almışımdır bu konuda, bu kadar tevazu sahibi, alçak gönüllü olma diye ama ben ‘alçakgönüllülük içinde yürüdüğüm içindir ki önümde bütün yollar açılıyor.’
Alçak gönüllülük, insanın kendi değerini, yeteneklerini, olumlu ve olumsuz yanlarını bilerek kendini olduğundan başka türlü göstermemesi veya göstermeye kalkışmamasıdır. Kesinlikle güvensizlik ve ürkeklik değildir. Ancak alçak gönüllü olmak, elinde bulunan maddi imkânlar, özel yetenekler veya ideal fiziki görüntü nedeniyle kendini diğer insanlardan üstün görmemektir. Fazilet ve erdemliğin temeli olan alçak gönüllülüğe sahip olan kişilerin davranışları doğal ve içtendir. Aynı zamanda bu kişiler şefkatli, hoşgörülü ve kendisine güvenen insanlardır.
Alçak gönüllülük; kibir, gurur, kendini beğenmişlik ve büyüklük taslamanın karşıtıdır. Alçak gönüllülük beğenilen, insanı insan yapan bir özelliktir. Alçak gönüllü olmaya "Tevazu “alçak gönüllü insanlara da "Mütevazı" denir. Alçak gönüllü insanlar iyi niyetli kişiler olup, kendisinden aşağıda bulunanları hor, hakir, küçük görmez ve büyüklük taslamazlar. Alçak gönüllü insanlar benlik duygusundan arınmış, göze değil öze önem veren kişilerdir. Hz. Ali’nin söylediği gibi, bilirler ki “Alçak gönüllülük en büyük şereftir."
"En değerli kişiler, alçak gönüllü olanlardır" diyen Albert Einstein’ın bu sözünü hafızalarımıza kazımalıyız. Çünkü günümüzde birçok insan makam ve mevki sahibi olunca kimseye selam vermez olurlar. Dost, akraba ve çevresinde bulunan eski tanıdıklarını unuturlar. Sanki küçük dağları kendileri yaratmışlar gibi büyüklenerek ve kibirlenerek insanlara tepeden bakarlar.
“En yüksek dağın bile ayağının ovada olduğu ”özdeyişinden de anımsayacağımız gibi “insan ne oldum dememeli, ne olacağım demeli”. Büyüklük yapmakla sahip olduğunuz makam ve mevkiiyle veya maddi kazançlarınızla kibirli ve gururlu davranmak çok çirkin ve basit davranışlardır. Üstelik insanın değerini düşürür ve de bir Müslümanda olmaması gereken bir özelliktir. Ayrıca “Mütevazı” olmak yüce Yaradan’ımızın ve İslam’ın emridir. Çiçero’nun dediği gibi “İnsan ne kadar yükselirse, gönlü o kadar alçalmalıdır.”
İnsanı değerli kılan içinde taşıdığı değerlerdir. İnsanı geliştiren, yetiştiren, yükseltip ve yücelten öz budur. Benlik tutkusundan kurtulmayı bilmek, gösterişe değil öze önem vererek gereksizce öğünmemek lazımdır. Gerek kişilik ve gerekse bulunduğu mevkii dolayısıyla kendisini farklı, dev aynasında gören kişiler maalesef ki kişiliğini yeterince kazanamamış ve onu oluşturan değerleri yeterince özümseyememiş kimselerdir. Çevremizde de ne yazık ki kişilikleri kibir ve gurur ile kaplı şahsiyetsiz o kadar çok insan var ki, bunların büyük bir bölümü de kendi durumlarıyla ilgili gerçekleri algılayabilmekten çok uzaktadırlar.
Nasıl ki, insanın düşmeden ayakta dengede durmasının bir nedeni varsa, alçak gönüllü olmada da “Kişilik ”gerekli bir denge unsurudur. Unutmayınız ki, kibir, gurur ve büyüklenme insana sıkıntılar yaşatan kötü ahlak özelliklerindendir. Tevazu ise, insana rahatlık ve huzur verir. Eğer bir toplumda mutlu ve huzurlu yaşamak istiyorsak yüreklerimizdeki kin, nefret, düşmanlık, kıskançlık, kibirlilik gibi kötü tohumları söküp atmalıyız. Birbirimize sevgi, saygı, muhabbet gibi güçlü bağlarla bağlanmalıyız. Kibirin olduğu, sevgi ve saygı bağlarının zayıflayıp büyüklük ve üstünlük davranışlarının arttığı bir toplumda huzur ve mutlu bir yaşam hayalden öteye geçemez. Toplumların ayakta kalabilmesi için alçak gönüllülük olmazsa olmazdır. Hz. Ali’nin dediği gibi “İnsanın tevazu sahibi olması, kendisine ikram getirir.”
Alçak gönüllü olmak demek duygudaşlık kurmanın ve saygılı olmanın, başkalarına güç gösterisi yapmamanın ne olduğunu bilmek demektir.
Güçsüz durumda iken tevazu göstermek bir meziyet değildir. Ama zirvede iken, övülürken tevazu göstermek ender rastlanan erdemli bir davranıştır.
Alçak gönüllü olmak erdemin ötesinde bir şeydir; öğrenmek için hepimizin pratik etmesi ve çocuklarına vermesi gereken bir değerdir. Ancak günümüzde çoğu kişi başarı ile iktidarı birbirine karıştırmaktadır ve böyle durumlarda bencilleşirler.
Haset edilmeyen tek nimet olan tevazu, insanı güzelleştiren, kulluğu olgunlaştıran, ahlâka kıvam veren çok mühim bir özelliktir. Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh- bunu şöyle ifade buyurur:
“Bahar mevsiminde bir taş yeşerir mi? Toprak gibi mütevazı ol ki senden renk renk güller ve çiçekler yetişsin!..”
Hakikaten toprağın üzerinde gezen canlılar, onu çiğner ve cürufunu da oraya dökerler. Fakat toprak, büyük bir tevazu ile bu cürufun hepsini temizler ve sonra çeşit çeşit güzellikte nebatlar bitirerek üzerinde dolaşan bütün mahlûkatı besler. İşte Dürüst ve ahlaklı bir insanın gönlü de böyle mümbit bir toprak gibi olmalı, kalbindeki bütün güzellikler, âdeta tabiî bir şiir hâlinde insanlara ve hatta bütün mahlûkâta aksetmelidir.
Toprak gibi alçak gönüllü davranmayan kimse için “insan değildir” buyuran Şeyh Sâdî, yücelmek isteyen kimsenin mütevazı davranması gerektiğini, yücelik damına çıkmak için alçak gönüllülükten başka bir merdivenin olmadığını söyler.
Ama ben için bana derim ki; Alçak gönüllü isem koyun değilim güdülmem, kim ne hak ediyorsa, hak eden, hak ettiğini alacak gönlümden alır. Hak ettiğini benden alırken yine de ben alçak gönüllüğü bırakmam elden...
SEVGİ yüreğin güneşidir, kimi yürekte her gün doğar, kimi yürekte ebediyen batar, bugün yüreğinize doğan güneşi ortak ettiğiniz, sevdiklerinizi güneşinizden mahrum etmediğiniz çok güzel bir gün olsun.
Siz hayatı sadece pencerenizden mi seyrediyorsunuz?
Hayat hepimizin avuçlarının içinde… Kimimizin nasır tutmuş parmaklarında, kimimizin boya bulaşmış ellerinde, kimimizin iş yorgunluğunun sindiği gömleğindeki ter kokusunda… Kısaca hayat benliğimizde… Nasıl istersek, neye karar verirsek hayat orada vardır. O nedenle hayatınız tevazu ve alçak gönüllülükle geçirmenizi temenni ederim…
Güneş her sabah yeniden doğar. Gün ise her şafakta yeni umutlara gebe… Ve siz eğer isterseniz hayatı bir ucundan yakalama şansına sahipsiniz. Yeter ki isteyin deneyin ve her ne olursa olsun her sabah uyandığınız da gülümseyin.
Bu dünyadaki varlığımızın, dostlarımızın var olmasıyla anlam bulduğunu, bazen bir çiçek bazen küçük tatlı bir sözün bile kırık bir kalbi tamir edebileceğini, özür dilemenin, teşekkür etmenin ve şükretmenin “erdem” olduğunu da asla unutmayınız. Ve unutmayın; boş başak dik durur, dolu başak eğik durur.
Ve her sabah uyandığınızda;
“HERŞEYE RAĞMEN BUGÜN YİNE ÇOK GÜZELSİN HAYAT” deyip;
Her gün yeniden doğun...
Sevin, sevilin, sevmek dünyadaki en büyük güzelliktir.
Hayat sevince güzel ve diyelim ki her bir cümleye; bu ülkenin sahipleri yalnızca bu ülkeyi karşılıksız seve bilenlerdir…
Hepimiz için güzelliğin adının gerçekten daima ‘güzellik’ kalacağı ve daima gerçek rollerimiz için sahnede yer alabileceğimiz ömürler diliyorum... Umut ve sevgi gönül sofranızın baş tacı olsun…
Mutlu, sağlıklı bir gününüz daha olsun yaşamınızda, gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet dolsun…
29.04.2020
Ömer Sabri Kurşun
YORUMLAR
"SEVGİ yüreğin güneşidir, kimi yürekte her gün doğar, kimi yürekte ebediyen batar, bugün yüreğinize doğan güneşi ortak ettiğiniz, sevdiklerinizi güneşinizden mahrum etmediğiniz çok güzel bir gün olsun."
Dolu dolu yüreklere yakışan bir yazı.
Tebrikler beyefendi.
Selam ve saygılarımla