Üç Aylar ve İnsan Anatomisi
İnsanoğlunun doğuşu da, üç ayların doğuşu gibi başladı. Yavaş yavaş... yükselerek, hiçbir kula boyun eğmeden eylemeden. Insan doğdu, bir kabirden başladı yolculuğu bir kabre doğru. Bir adamdan, düştü yola, bir anada gölge gibi düştü hayata. Öyle bir gölge ki, ne bir ay, ne bir güneş öyle parlak büründü insan gözüne. Böylesi gölge işte. Daha varlığı ile, bir insanın bütün yıkılan ümitlerini dahi; bırakalım gölgede kalmasını, kararıyla bürünü. Bu öyle gölgeki, o umut dediğimiz duygu var ya, şahlandırdı dört nala vurdu, daha dünya âlemin huzuruna inmeden.
Sözüm ona, dünyaya geldi mi? Güneş, o gün bir daha doğdu, dünyaya. Her doğan çocuğun doğuşu ile, bir daha bir daha. Melekten daha nur, övünüleceklerden daha övünülecek. Kusursuz eksiksiz bir beden ile (sanmayalım ki bedenen engelli olanlar kusurlu). Kalbin attığı güç ile, yerin sarsılması gibi... işte 23 nisan gibi geldi hediyesini armağanı ile.. sefa ile aşk ile geldi dünyaya, ilk sesi, ilk nefesi ile. Bu güzel günde, ÇOCUKLARIMIZIN 23 NİSAN GÜNÜNÜ (Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramınızı) En içten dileklerim ile kutlarım. Zannetmeyelim ki bir tek çocuk, çocuklarımız.
Sözümüze üç aylardan, bir insan diyerek başladığımda, çocuklarımıza söz hakkı tanımadan yazıma devam etmek istemedım;
Velhasıl, üç aylara girdiğimizde bu doğuş ile bir insan dünyada var oldu. Kimi padişah oldu, kimi bir eşkiya, kimi bir hoca, kimi astronot oldu. Bazıları er oldu, bazıları erbaş oldu. Hayattan hayata, kaderden-kedere nefes buldu. Tıpkı kusurlu insan gibi, üç aylarda da bir kusur illaki oldu. Oldu mu , "biz insanız efendim" olur.
Regaib gecesi ile başlayan vuslat, son bulur insanoğluna. İnsan artık doğmuştur, dünyadadır ve de hayattadır. Onun ila başlamıştır, günahlar, sevaplar, yaşayışlar. Tüm ümitler onda başlamıştır. Hasrettir, özlemdir. Lakin sütlükten çıkamayan insanoğlu-insan, bir yükseliş, bir yol arayışı içine girecektir. Meraklıdır, öğrenmeye meyl eder. Her şeyden evvel merak onun yani biz insanların yolunu içgüdü ile takip etmesidirm meraklanır ve bir çıkış bulur kendine, emeklemeye başlar; dokunmaya, koklamaya, tatmaya, görmeye, duymaya. Ama yetinemez elbetteki. Artık kesfettikleri kendisine yetmez. Aylar bir saat gobi öylesine işlemeye başlamıştır ki, tıpkı bir insanın yaşamı gibi. Bir yükseliş demiştik ya...
Miraca çıkış başlamaya ihtiyaç duymuştur insan. Emeklemek bir yana dursun ve de yürümek; insan-insanoğlu, koşmayi da öğrenmiş, filizlenmiş-serpilmiş, koca bir fidan olmuş ki, en güzel vaktinin birinde var olmuştur. Ebeveynler öğle güzel şekillendirmiştir ki (temennimiz bu yönde) o artık arşın başladığı noktadadır. En zirvede en görkemli duruşuna hazırlanmaktadır. Insan-insanoğlu, yaşamı boyunca, aslında, her mübarek günün dahi, onlar için var edildiğini bilmeksizin yaşamlarını sürdürmektedir. "Bizim verdiğimiz örneklerde elbet basit bir dil uygulamasından başka bir şey değildir. Biz anlamayız cümle kurmaktan pek tabiki, lakin gönül muhabbetinide es geçemeyiz elbetteki. Dilimiz döndüğünce anlatırız, yazarız, hissettirmeye çaba sarf ederiz." derken Miraçta var olan insan-insanoğlu, artık hayata bir ramazan arefesinde mutluluk ile sevgi-saygı-sağlık ile bir ömür yemin ederler tıpkı iki sevgili gibi.
Ramazan "aşk" demektir neydi aşk, aç kalmak değil elbette. Açıkta kalmak hiç değil. Bir nefsi terbiye idi. Günaha kör bakmak, haraba dil yakmaktı. Uzuvlara tövbe ettirene kadar susturmayı öğretmekti. Helali helaliyla yaşayabilmekti. "Aşk, senden başka hicbir kulu hayata asla sokmamayı kabul ederim" demekti. "Biz böyle başladık yola, böyle devam ederiz, her acıya, her gözyaşı döktürene inat, yaşamaya bir dahalar ile tövbe ederek, düşünce tövbe ile kalkarak, inatla, bıkmadan mücadele ederek seninle varım ey yâr" demekti aşk. Aşkın en yücesini.de o kalpte bilerek. O`na secde ederek aşk’ı bir bütün ederdik.
Böylece insan hayata tutunurdu. Tıpkı doğarken bir gölge gibi varlığını hissettirmeye başladığı gibi; umutla, parlak bir yıldız, güneşin sema da kendini hissettirdiğinden daha da parlak. İnsan-insanoğlu böyleydi işte. Otuzlu yaşlarını geçtiğinde, ramazanı yarılamıştır, insan yaşamının ortalaması gibi...
Beraatini de unutmadan söylemek isterim. En güzel düşler kurduğu, hırçın-asi olduğu dönemi olan buluğ çağı dediğimiz ergenlik döneminde yaşar. En göz alıcı noktayı da ebeveyn o dönemde, en ince noktalarla dokunuşuyla şekillendirir. Bir kısrağı zaptetmek kolaymıdır ki, en kolay tayken şekilledirlir. Kısrağıda sakinlestiren sevgi değilmidir. Kısrağı kırbaç ile uslandırmak mümkünmüdür. "Dayak cennetten çıkma" dır diyenlerde öylesi halt etmişler ki, vurulan her kırbaç ise, insanin yetersizliği ve de güçsüzlüğünün bir göstergesi değil midir
Hepimizin yaptığı hatalardan biridir. Iki tane patlatınca uslanacaktır çocuk, yarın ? Yarında patlatırsın, öbürgün ikinpatlatmakta kâr etmeyecektir haliyle. Kısrağa olan bu bölümdeki düşkünlüğümdendir. Hadi şimdi kısrağa laf dinlet odunla da görelim beyim. Onu seveceksin okşayacaksın ki, ergen "sevgi ile öğrenilen sevgi ile durulabilsin" hissini bilebilsin. Beraatta ist insanin buluğ döneminin en güzel baslangıç sınırıdır. Sınır noktası da işte böyle tövbe ile yeniden doğuşudur insanin. Tovbe ile yeni bir doguş, yepyeni bir insan oluş.
Kadir gecesi ile başlayan yolculuk bir ramazan ayının bitişi gibi, dünyevi arzuların da bitişi demektir. Artık insan-insanoğlu, ölüm döşeyindedir. Başucunda Kuran okunur, günahlarından arınmak, varsa toprağın altında, kıyamet gününe kadar olacak günahlara af dilenmedenin son noktasıdır. Allah-u Teala "pişman mısın yaptıklarından" sorgusu gibidir bir nevi. O affeden bağışlayandır. Tıpkı sonsuz bir yaşama devam edilmesi için cennetine al diye yalvaracak biz insan-insanoğlu`nun hesap günü ile Kadir gecesi gibi, Kadir gecesi ile ölüm döşeyindeki yaşlılık dönemi gibi bir birine paraleldir. Bayrama çıkmak için, nurlu günü-güneşi-nur`u görmeye muhtaç olan biz insanların, üç aylar boyunca yasadığı hayatı da bi` nevi böylesi güne benzeyirim.
Sükûnet
Sizi sıktıysam kusuruma bakmayın, HAYIRLI MUTLU SAĞLIKLI Ramazan ayı gecirmenizi temenni ederim.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.