- 521 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Sokak hikâyecisi 4
Kara trenin kim bilir kaçıncı gidişiydi Erzurum’a.Şu kamaralarda nice nice umutlar doğdu , bir çok hayaller kayboldu gitti paslı demir yollarda. "Çuf çuf öten sireni, tanıtırmış treni" diye bir söz duyduğunu hayal meyal hatırlıyordu.
Gez mahallesinde bulunan TCDD lojmanlarına ait bahçelerde az yemlik* toplamamıştı.
Evlerinin bulunduğu Yoncalık mahallesinden, istasyon mahallesine gelişleri hep heyecanlı olurdu.Sıra sıra tren vagonlarını saymak ve içinden karınca misali boşalan tahta valizli yolculara bakmak zevk verirdi küçücük kalbine.Kaç yolcu ona şeker ve kağıt helva vermişti bilmiyordu. Belki onların, belki de trenin iç acıtan hüznü hep onu gara sürüklüyordu.Kaç kere istasyon şefinden okkalı dayak yemişti ama vazgeçmemişti bu sevdadan.
Trene binip yolculuk yapma tam kırk dokuz yıl sonra bu güne nasip olmuştu.
Trenin ay yıldız armalı camından nice manzaralar ray hızıyla geçiyordu.
Kuşların tünediği salkım söğütler, kavaklar sıra sıra selam veriyorlardı.Koyun ve inek sürülerini zapta çalışan çobanların azmini düşündü.Kireç badanalı,toprak damlı evlerin süslediği Anadolu köyleri ne kadar da birbirine benziyorlardı.
Yokluk, yoksulluk bu milletin kaderi olmamalıydı.Keşke gelmişken Meclise gidip kendine iş isteseydi.Sekiz ay kışın hüküm sürdüğü Erzurum havalisinde yaşam pek çetindi.Adam boyu kar yağar, aylarca köy yolları açılmazdı.O yüzden kış geldi mi köylere seyirlik oyun için gidemiyordu.O zaman da şehirde anlaştığı bir kaç kahve hanede meddahlık yapıyor kazandığı parayı kahveciyle paylaşıyordu.
Hikayesi bittiğinde ise çantasında bulunan, eşinin ve komşuların ördüğü yün çorapları ve kalpakları* satıyordu.
Hatta ona köy yerlerinde "Çarıklı Behçet",şehirde ’ Çorapçı Behçet " ya da "Hekatçı Behçet emmi" derlerdi.Şu radyo programı bir yayınlansa. O zaman tüm Türkiye onu dinler, ismini milyonlarca kişi ezberlerdi.Bir an için yüzündeki gülümsemeyi hissetti.Etrafina bakındı.
Yaklaşık bir saat kadar içindeki fırtınaya dur diyememiş hayalidir kurmuştu.
Karşısında oturan güler yüzlü,yanık benizli, kıvırcık saçları alnına dökülmüş delikanlı ona doğru bakarak;
-Merhaba amca,galiba çocuklarını çok özledin.
Mahcubiyetini fark ettirmemek için bir iki öksürük provası yaptı.
-Şeyy çok mu belli olir yegenim dedi.
-Evet amca ! yaklaşık bir saattir gözlerin kapalı ama yüzündeki mutluluk ta buralara kadar yayılıyordu. Ortamı ve konuyu değiştirmek adına, yüzünü fötr şapkalı adama döndü.
-Sizin yolculuk nereye bey’im? Dedi.
Elinde ki kitabın sayfasını karıştırmamak için orta parmağını koyup sayfaları kapatan adam cevap verdi.
-Nasipse Erzurum’a gidiyoruz.Bu da benim dünyalar güzeli prensesim Nalan.
Atatürk üniversitesi Edebiyat bölümüne öğretim görevlisi olarak atandım.Şimdilik ev bakıp iş yerime tebellüğümü yapıp geri döneceğiz.İsmim Mehmet Kaplan.
Memnun bir yüz ifadesi ile elini adama doğru uzatan Çarıklı Behçet,
-Ben de Behçet, Meddah Behçet Mahir, namı diğer Çarıklı Behçet dedi.Üç farklı şekilde ki tantım faslına hep beraber gülüştüler.
Sonra , genç delikanlı kendini tanıttı.
-Ben de Nurullah ,Allah’ın hikmetine bakın ki bende Edebiyat Fakültesini kazandım.Kayıt için gidiyorum.
Tam o sırada kondöktörün gür sesi duyuldu.
-Herkes biletlerini çıkarsın...
Devamı var
*Yemlik; Bahar aylarında yetişen yenebilir yabani ot.
*Kalpak; Kışın giyilen soğuk ve kardan koruyan yün başlık.