Ve hâlâ gün ışığı o tabloda yaşıyor/ Siyah kaküllü sözcüklerin yerinde...
‘’Bir kere başlangıç sorunumuz var, yani nasıl edip de şu bulunduğumuz yerden ki burası henüz hiçbir yer , karşı kıyıya gidebileceğimiz. Basit bir köprü sorunu bu, taş taş üstüne koyup bir köprü kurma sorunu… İnsanlar her gün bunun gibi yığınla sorun çözüyor. Çözüyorlar ve yollarına devam ediyorlar.’’
( J.M. Coetzee / Romancının romanı )
Kanepede uzanmış kitap okurken tül perdenin varlığına rağmen dağ yamacında birilerinin hareket ettiğini fark ettim. İnsan uzaktan ne kadar küçük görünüyor, bir nokta adeta…Hareket eden bir nokta gibi…Yerimden kalkıp pencereye yöneldim, perdeyi aralayıp oldukça uzakta hareket eden noktaya baktım. Zeytin ağaçlarının arasında bir kişi…Bir fotoğraf karesi gibiydi gördüğüm…Zeytin ağaçlarının arasında hareket eden insan…O adamın yerinde olmak isterdim doğrusu. Dağ yamacında dağ çiçeklerinin içinde izole olmayan ağaçların dünyaları içinde..
Son zamanlarda gördüğüm ayrıntılar benim için çok daha anlamlı hale gelmeye başladı: açan bir çiçek, bir çocuğun sokakta koşması, bir kadının kahkahası, yaşlı bir insan bakışı…Ayrıntılar bir fotoğraf karesi gibi işleniyor zihnime. çünkü herkes artık neredeyse aynı sözcüklerle konuşuyor. Aynı yakınışlar, aynı kaygılar aynı bekleyişler…
Hayatın bir yüzü öyle gibi fakat öteki yüzünde başkalaşan o kadar farklılıklar da var ki…Bunu en iyi fotoğraf karesinde bulmak mümkün…Sözcükler aynı iken hüznün her insandaki yansıması aynı olabilir mi hiç? Zeytinliklerin arasında olan adam buradan nasıl göründüğünü düşünmüş müdür acaba? Kim neredeyse bir nokta kadar olan varlık oluşunu düşünmek ister ki? Görünmezlik sanırım karanlığın bir yansıması, karanlık biraz da yitirişi çağrıştırır. Belki de bu yüzden çoğu insanın en büyük kaygısı fark edilmemektir.
Tüm bu düşünceler aklımdan geçerken Agnes Varda’nın ’Cléo de 5 à 7 ( Beşten Yediye )filmindeki Cleo’yu düşündüm.
Cleo, çok ünlü olmayan çok güzel bir şarkıcıdır. Hastadır fakat bu hastalığının ona ne getireceğini bilememekle birlikte kaygı ve korku içindedir..Durumunu yani hayatını belirleyecek tek şey ise iki saat sonra hayatını belirleyeceği tahlil sonuçlarıdır. Doksan dakikalık (’Cléo de 5 à 7, 1962) filminde çok güzel ve az da olsa ünlü olan Cleo’nun Paris sokaklarında, evinde, cafede ve caddelerde geçirdiği yalnızca iki saatine tanık oluruz. İki saat sonra yaşamını belirleyecek olan gerçeklikten dehşet derecede korkan genç ve çok güzel bir kadının hisleri ve düşüncelerini izleriz. Cleo korku içinde hem ne yapacağını bilemeyen naif ve çok güzel bir kadındır.
Cleo, gerçekleşmesinden korktuğu gerçeklik/ ölüm karşısında çaresiz hisseder kendini ve anlaşılmayı bekler; karşılacağı olası bir durumla nasıl başa çıkacağını bilemez.İnsan kendi gerçekliğinin herkesin gerçekliğiyle aynı değerde önemsenmediğini fark edebilir, bu fark ediş onu daha çok yalnızlığa iter. Cleo tam da bu hisleri yaşar.
Filmde en çok ilgimi çeken iki replikten biri Cleo’nun sevgilisine söylediği :
“seninle olmak yorucu. sürekli bir şeyler öğretiyorsun.”repliğiydi. Herkesin her şeyi bildiği, her şey hakkında bilgi sahip olduğu yüzeysel, yapay, içtenlikten ve sevgiden uzak yaklaşımlara çok güzel bir vurguydu. Cleo, yaşam ve ölüm arasında durduğu noktada aşkı da sorgulamaya başlar.
Paris’in en güzel sokaklarında gezen çok güzel kadının sevgilisine dair düşünceleri şudur:
"Onun için endişelenmiyorum. Eğer ölürsem üzülmeyecek bile. Şaşkınlığa düşecek."
Hayatın birçok noktasına ve kişi unsurunda ‘’Değer’’ kavramını fark etmesi, kendisinde yarattığı yalnızlıkla beraber hayata dair sorgulamaları da başlatır Cleo’da.
Bazen insanın gerçekliği başkaları için ‘’görünmezlik’’ nedenidir. Genç ve çok güzel olan Cleo da kendi gerçekliği ile sahip olduğu ün, para, güzelliği ve etrafındaki insanlara yabancılaşmış olarak sokaklarda sıradan biri olarak gezerken bir yerde durup aynada yüzüne bakar…O an Cleo tüm korkusuna rağmen kendiyle yüzleşir. Kendi gerçekliğiyle, yani ölümle.
Ve o ölüm olasılığında yalnızlığını fark edişi, hiçbir şeyden ve hatta ölümden korkmamayı öğretir Cleo’ya.
‘’Güneşli ve masmavi bir yaz gününde gökyüzüne baktığın zaman, yeryüzünü ışıtan güneşin baktığın gökyüzüne göre daha küçük olduğunu görmek, o güneşin yaşadığın gezegene göre yüz kat daha büyük olduğu gerçeğini değiştirmez.’’
İşte belki de insan tam da hayatın en önemli noktasında bir yok oluş olasılığı hatta gerçekliği karşısında korkularını yok ederek daha önce hiç önemsemediği bir şehrin caddelerinde yürürken sıradan yaşamın güzelliklerini fark ederek yepyeni bir başlangıç yapabilir:
Hayata ve aşka..
Cleo gibi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.