- 1221 Okunma
- 3 Yorum
- 3 Beğeni
Ömrüm
Dünyaya bir kez daha gelmiycem
Annem beni emzirmiycek bir daha
Kulağıma Ezan okunup, ismim söylenmiycek
Süt dişlerim çıkmayacak
Anne
Baba
Sözleri her şeyin başlangıcıydı ağızdan çıkan
Unutulmayak ilk sözcükler
Olur olmaz şeylere ağlamak ve gülmek yakışıyordu o yaşlarda
Yadırganmıyor
Anlaşılmaya çalışılıyor olmak hissi
Acısı
Tatlısı
Hüznün ve mutluluğun ilk adımları
Tıpış tıbış yüremek
Ve
Büyümek
Bulutlara resim çizmek
Şekerli ekmek yemek gibi
Sadece sağlığın ve yaşaman önemli onlar için. Kimse sorgulamıyor, kimse yargılamıyor. Nedensiz, niçinsiz yaşıyorsun. Güzel olman yada çirkin olman onların umrunda değil. Sahiplendikleri şey evlat seninde sahibin olduğun şey aile.
Hayat okulunun başlarındasın. Okumayı yazmayı öğreniyorsun. Öğrendikçe büyüyorsun. İlk öğretmenin mesela ilklerin zirvesi. Hayatına anlam katan, eğiten, öğreten bir ışık. Yeni arkadaşlar, yeni yollar yeni ikincil bir hayat büyüyorsun. Toplumla yaşamayı öğreniyor ve hayatın tüm gerçekleriyle yavaş yavaş yüzleşiyorsun. Soru, cevap şeklinde başlıyor.
Neden okula geç kaldın?
Ödevini yaptınmı?
Okul yakan neden ütüsüz?
Saçların neden kurdelasız?
Tenefüste oyun oynayalımmı?
Paran varmı?
Okul nasıldı?
Ödevin varmı?
Öğretmenin ne dedi?
Yemek, su hava, uyku derken sorularla birlikte sorumluluk almaya başladığının farkına varıyosun.
Çocuksun. Tulumbanın havuzunu doldurup hiç bimediğin ve hiç görmediğin denizi yapıyosun orda. İçine girip saatlerce suyun içinde çırpınıyor, serinlemeye çalışıyorsun. Üzerinde masmavi bulutlar, gülümseyen bir güneş ve uçuşan kuşlar. Herşey okadar güzelki.Fatoş bizim köpeğimiz oda benimle birlikte bolca eğlenirdi. Tulumba bahçenin ortasında ve etrafı topraktandı. Çırpınışlarımızla etrafa taşan sulardan çamurlar olur bende o çamurlarlan şekiller yapardım kurutur onları evimize koyardım. Eve, okula bahçeye sığan hayat artık sokağada çıktı. Renkli komşularımız vardı bizim. Şevkiye teyze. Veli amca. Zekiye teyze.,Meyva teyze, Sevinç, Sabriye, Minevver bakkalımız Şemsettin. Herkes beni çok severdi. İyi kötü mahallenin getir götür işlerini ben yapardım. Kapı önlerini temizlemekte benim işimdi. Kömürcü, oduncu beklemek, ezan sesi dinlemek bunlar unutamadığım harika şeylerdi. Annem çalışkan bir kadındı. Hem evde, hem işinde buda yetmezmiş gibi mahalleninde bütün işlerine koşardı. Babamda çalışkan ama içki içmeyi çok severdi.Sokağa çıkmaya başlayıncada mahalle sorgulamarına kayıtsız kalamıyorsun.
Annen işten geldimi?
Baban sarhoşmu yine?
Yemek aş varmı evinizde?gibi gibi sınırsız sorular. Biz kendi halimizde yaşayan ama mahallenin en fakir gurubundaydık. Bu yüzdendirki bu sorular hiç bitmeyecek. Sokakta oyun oynamak işte bunun tadıda bir başka. İp atlama,Çinçan, İstop,ortadasıçan olmak eğlencenin zirveleri. Kız çocuğu olmama rağmen misket oynamak dizlerimin üstünde o renkli bilyelerde kurduğum renkli hayallerimi özledim. Babamın beni kasabımız olan Sali abiye göndermesi 250 gr kıymayı alabilmek için bir sürü sorudan geçip, üzerine bir kere küfür edersen kıymayı alırsın deyişi ve benim senin a.... dedikten sonra koltuğumun altına kıstırıp hoplaya zıplaya eve gitmek en kıymetli anılarımdandır. Fiziksel ve ruhsal olarak büyüyorsun. Yaralarınla, berelerinle kendini kayırmadan gidiyorsun gitmek istediğin yerin neresi olmadığını bilmiyorsun. Toysun. Serpilmeye başlıyorsun. Genişliyor dünyan. Sorular daha büyük sorular geliyor ardarda. Bildiklerine cevap veriyorsun, bilmediklerinin peşinden gidiyosun. Mantık ve mantıksızlığın ne demek olduğunu öğreniyorsun. Büyüdükçe hayallerin büyüyor ama yinede sığıyor bulutlara çizdiğin resimler. Tüm dünya, tüm insanlar senin sorgulayamadı çocukluğunu arsız bir dille gençliği, geleceğinin telaşına düşüyorlar. İçinde ne varsa bunu yaşıyacaksın derler. Eyvallah çekersin. Kadın olursun. Yeni bir hayat okulu gibi bilmediklerinin üzerine kata kata kadın olmaya çalışırsın. Yemek, temizlik vs. salına salına gezemezsin. Herkesin gözü kulağı üzerindeyken. Lanet olası sorular başlar, gözler bedeninin karın bölgesinde. Sıra çocuk cümleleriyle uçuşur. Uçuşan her soruları uçurursun büyümemiş kadın halinle. Zaman böyle geçerken karnın büyümeye başlar. Çocuk olan bedeninin içinde bir çocuk olduğunu anlarsın. Bilinmez tuhaf bir hisse kapılır ve büyüdüğünü düşünürsün. Akrebi kovalarsın yelkovanla. Duvarda asılı takvim yapraklarını koparırsın. Günler gelip geçer ve o beklenen gün gelir Anne olursun. İçindeki kız çocuğunla büyütmeye başlarsın çocuğunu. Enteresan olan içinde taşıdığın çocuğun hiç büyümek istememesi. Derken iki, üç. Dört tane çocuğun olur. Bir kız üç erkek. Dünyayla işin yok. Zamanla zamansız telaşların yok. Karın tokluğuna yuvarlanıp gidersin. Hedef hayatta kalmak. Hedef yaşamak. Hedef çocuklarının ayakta kalması. Düşe kalka, dur kalklarla ilerliyorsun. Lanet soruların, lanet bakışların arasında. Düşmüyosun, düşürülüyorsun. Kalkıyorsun nasıl kalktığın sorgulanıyor. Yaşaman ve ölmen kimsenin umurunda değil. Sen onlar için evvel zamandan beri malzemesin sadece. Yapmak istedikleri, sadece ellerinde olan malzemeyle nasıl bir yemek yapacakları , ne yemek istedikleri. Malzeme verdiğin için iyisindir ve verdiğin malzeme kadar sevilirsin.
Bulutlara çizdiğim resimler kadar hayallerim sonsuz hala. Ne kadar tüketilmeye çalışsamda tükenmedim. Tüketmedim. Takvim yaprakları duvarda kalmıyor. Yelkovan akrebi kovalamaktan vazgeçmemişken henüz, dünya bir bilmece. Çözmem gereken bir sürü soru varken. Lacivert akşamlara doymadım daha. Saçlarımdaki yıldızları okşayan, başımı göğüslerine yaslayacağım günlerim olmalı. Evvel zamanıma minnettarım. Çocukluğuma hayran. Gidiyorum yüreğim pamuk tarlası. Usulca gidiyorum. Benim gül kokulu bahçemde güller ölmedi henüz. Bulutlar hala tepemde. Küllerime üflüyor poyraz. Gidiyorum yolların gittiği yere. Doğru duvar yıkılmaz. Doğru bildiğim, doğru ördüğüm duvarların arasında yaşıyorum.
Evet Anne. Kimse sevemez senin gibi, kimsenin içi yanmaz senin gibi. Yıllarımı çürüttüm, ümidimi hiç yitirmedim. Hep belki dedim, hep belki bir gün dedim. Ruhumun derinliklerinde yanan ışığı hiç söndürmedim. Kalbimin karanlıklarındaki o ışık; bilinmezliklerimin ve her gidişimin ışığı oldu.
Gülmek ne demek?
Gitmek mi?
Ölmek mi?
Eğer bir gün dönmezsem geriye, evdeki güllerin dibine küllerimi ek anne. Senin için bir kez daha doğar, senin o sıcacık avuçlarına konarım anne.
Evvel zaman yok, hiç olmayacak.
Gül yüzlün...
Hoşçakal.
YORUMLAR
23 Aralık 20 günlü, güne düşen yazınızla merak ettim sizi! hani fazla merak etmek iyi dense de ben öyleyim işte!
Soru soran bir zamanlar sınıflarda...
Gizem hanım ilginç iç sesinizin ak kâğıtlara yansıması. Yani hoş ve başarılı.
En iyisi var ya bir kitap adı yanlış anımsamıyorsam, "yüreğinin götürdüğü yere gir." evett en iyisi öyle yapmak.
ve " milletin ağzı torba değil ki büzesin." hele bu devirde. Askarı ücreti ben belirlerim sen de verdiğime şükret denen ortamda! en iyisi okuma-yazma eylemi sorunları ötelemek için!
siz de onu yapıyorsunuz.
kutlarım.
emeğe ve sanata saygımla...
esesligizem
Saygılarımla
Dün çok geç saatlerde okudum yazınızı. Üzerinde biraz düşünmek istedim.
Br ömür muhakemesi bir yazıya sığmaz elbette, ama okuyana çok şey anlatmaya yeter.
Bu yazıyı bölümlere ya da konulara ayırarak yazsaydınız daha çok anlatmak ve anlaşılmak mümkün olur muydu acaba diye de düşündüm... :)
Anlatım diliniz çok doğal ve akıcı. Konuya kendimi kaptırdığım için belki sona nasıl geldimi anlamadım...
Kutlarım.
Sevgilerimle...
esesligizem
Saygılarımla