- 450 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
Sokak hikâyecisi 2
Koca koca binalar,geniş temiz yollar ve binlerce bir o yana bir bu yan giden insanlar.Giydigi yöresel kıyafetine
ne de çok garip garip bakan olmuştu. Kendini bir garip hissetti.Boncuk boncuk terledi.Acaba geri mi dönsem diye iç geçirdi.Hele ayağındaki boyasız deriden ibaret çarık daha bir göz alıyordu.
Halbuki "Dost başa düşman ayağa bakardı"İyi de yaban elin yaban adamları ne diye düşmanın olsun.
Gariplik ne yaman şeydi ?
Baksana neler saçmalıyordu iç dünyasında.Kendi köyünde ya da komşu köylerde nasıl da sever sayarlardı.
"Çarıklı Behçet" dedin mi tanımayan yoktur.Onun hikayelerini hele de "arkası yarın " diyerek hikayenin en heyecanlı yerinde kesmesini bilmeyen,duymayan yoktu.Anlattığı hikayeleri bazen üç gün üç gece sürerdi. Yine de kimse "gık" demezdi.
Köylü vatandaşlar, kendilerine farklı bir heyecan yaşatan hikayecinin bir daha ki gelişini iple çekerlerdi.Sonra,aralarında para toplar, biraz da erzak vererek gönlünü almaya çalışırlardı. Köy odaları onun ikinci eviydi.Nice hikayeler ezberlemişti o kasvetli,özlem dolu odalarda.Gah yaya,gah atla bir çok badireler atlatmış, o köy senin bu köy benim dolaşıp durmuştu.Daha zengin köylerde canlı hayvan verenler de olmuştu.Çok şükür çoluğu çocuğu namerte muhtaç değildi.Hatta kendi köyünün zenginlerinden bile sayılırdı.
Ama şimdi öyle mi? Koca ülkenin koca başkentinde Ankara’da ve yapayalnızdı.
Kıvırcık saçlı, güler yüzlü, ekip başı olan adam yine onu teselli ederek yüreğine su serpti.Adı Ali imiş.Konya’nın Ermenek kazasındanmış.Elini omzuna koyup Samimi ve güleç yüzle;
- Seni gayet İyi anlıyorum.Lakin unutma onlar da insan ve hepimiz Anadolu çocuğuyuz.Hepimiz bir yerlerden buralara gelmiş vazife yapıyoruz.Simdi sıra sende.O canım mesleğini icra edeceksin.Onlar da kameraya alacaklar.Tüm memleket seni tanıyacak.Belki de meşhur olunca bize selam bile vermeyeceksin.dedi ve güldü.
Mahcubiyeti daha bir artmış, yüzü alı al moru mor olmuştu.
Tekrar tekrar ne yapacağını,nasıl yapacağını heyecan dorukta sorup duruyordu.TRT binasından içeri girdiğinde kalp atışları kendi kontrolü dışında hızlıca atıyordu. Ortam ne kadar sıcak ve boğucuydu.Ali bey’in kolunda olmasa yere yığılıp kalacaktı. Hâlbuki Ali bey, defalarca banttan yayın yapılacak,heyecanlanmana gerek yok, olmadı bi daha,olmadı bi daha, dese de bir işe yaramamıştı.
Yine de yüreği pır pır ediyor, dili damağı kuruyordu.Küçükkende böyle idi.İlkokul beşinci sınıfa gidiyordu.Öğretmeni tahtaya kaldırmış coğrafya dersinden soru sormuştu.Bildiği soru olmasına rağmen heyecandan uzunca bi süre konuşmamıştı.Öğretmeni durumu fark etmiş sınıfın gülüşmelerine aldırış etmeden sabırla ona cevabını verdirmişti. Kendine olan güvenini ortaya çıkarmasına yardımcı olmuştu.Bir hareket bir olay ne kadar önemli olup bir çok şeyi değiştirebiliyordu.O günden sonra heyecan kontrolünü epey düzeltmiş hikaye ezberleyip anlatmaya başlamıştı.
Her ortamda o öğretmeninin davranışını anlatır rahmet okurdu.
Ali bey’in yardımları ile ilgili birim müdürü ile görüşmüş çok sıcak görüşme sonrası yapılacakların programı hazırlanmıştı.
Bugün artık geç olmuştu.Yarından itibaren çalışmalara ve çekimlere başlanması gerektiğini söyleyen müdür çok babacan bir adamdı.Gri takım elbisesi onu daha uzun gösteriyordu.Gür ama bembeyaz saçları ona farklı bir hava katıyordu.Güven veren bir adamdı vesselam.Hele bildiği hikayelerin karakterleri ile ilgili sorduğu sorular onun ne kadar biligili ve donanımlı olduğunu gösteriyordu.Boşuna bu makamı vermemişler dedi kendi kendine.
Keçe küllahı sık sık sehpanın üzerine koyup kaldırdığını son anda farketmişti.Ya beceremezse ya eline yüzüne bulaştırırsa bir türlü rahatlıyamıyordu.Sıcak samimi davranışlar, tembihler anlıktı.Bir daikika sonrası için için yanıyordu.Kalp atışlarına hükmedemiyor, bunaldıkça kalbi sıkışıyor,kalbi sıkıştıkça boğulacak gibi oluyor ve boncuk boncuk ter döküyordu.Birim müdürünün Ali beye uzattığı not kağıdını son anda fark etmişti.
Otel odasında duş alıp yatağa uzandığında yarına dair endişeleri gelip gözlerinin önüne perde kuruyor ve onu izlemeye mecbur kılıyordu sanki.Topu topu bir saatlik bir hikaye anlatımı ve farklı mekanlarda çekilen bant yayınından ibaretti yapacakları...Lakin kendisini zapt etse gerisi kolaydı.Erken uyuyup erken kalkması lazımdı.Sıkı bir kahvaltı yapıp gelen şoförle stüdyoya geçmesi talimatlıydı.
Okul müsameresinde verilen baş role de bu kadar sevinmiş ve çok çalışmıştı. Öyle ki tüm okul ona saygı duyup parmakla gösteriyorlardı.Sinema salonunda Kaymakam, Belediye başkanı , Garnizon komutanı ve üç yüze yakın seyirci karşısına çıkacaktı.Oyunun sahneleneceği o akşam da böyle olmuş sabahı dar etmişti.Sonra, oyunun ortalarında kalbi sıkışmış ve bayılmıştı.Oyuna epey bir ara verilmiş sağlık görevlileri gelene dek yaşadığı sıkıntı ona yetmişti.Sebebini anlayamadığı bu durum onu korkutuyordu.Ama köyde yaptığı gösterilerde böyle bir durum yaşamaması nedendi?
Bu durumu Ali bey’e anlatsa mıydı ?
Koskoca başkente onlarca hastane , yüzlerce doktor vardı.Hazır fırsat ayağına gelmişti.Ayıracağı bir saat hayatını düzene sokabilirdi.
Uyuyamadığı gece boyunca ne yapacağını bilemedi.Sonra,köylerine komşu Kocayaka köyündeki bir garibanın Ankaraya geliş hikayesini kendi hikayesine birleştirip şu satırlarla dile getirdi;
"Çarem Ankara"
Fakirdi ama babaydı;
Karısı bir de kızı vardı
Üstelik çok hastaydı
Derman için yaraya
Gidecekti Ankara’ya
Yol parasını aldı muhtardan
Bir an için kurtuldu dardan
Yolculuk için gitti otogara
On sekiz saat sonra Ankara
Otobüste geçmiyordu zaman
Yollar vermiyordu aman
Saat durmuş hareketsizdi salise
Koşup gidecekti koca meclise
Delik ayakkabı yırtık elbise
Varıp girecekti sıraya
Gidiyordu Ankara’ya
Kızını anlatacak
Bir bir derdini dökecekti.
Bu hayat nasıl geçmişti bilmedi
Doğduğundan beri hiç gülmedi
Anası doğduğunda ölmüştü
Babası güya onun için evlenmişti..!
Ne zor günlerdi onlar
Bilmeyenler beni nasıl anlar
Gözyaşları süzüldü
Gördüğü rüyada
Derdi biter miydi
Bu kahpe dünyada...
Rüya girdi araya
Gelmişti Ankara’ya
Ben gülmedim
Bari çocuklarım gülsündü..
"Fakirlik" dedi,yüksündü
"Ne yapalım Haktan gelen duruma
Vekilim çare olur belki yavruma"
Meclis benziyordu saraya
İlk gelişiydi Ankara’ya
"Acep bu halimle alırlar mı içeri ?
Dinlerler mi derdimi görürler mi naçarı ?"
Ölürdü de anlatırdı derdini
Yoktu bu işin kaçarı
Zor bela girdi; vekilin odasına
"Selam" verdi yanaştı masasına
Önü düğmeli kasketini çıkardı
İçinden Mevla’sına yalvardı
"Telefon bitse de başlasam konuşmaya"
Boncuk boncuk terler döküldü yanağına
"Evet buyurun! "dedi vekil
"Yavrum ! "dedi çok hasta
"İlik kanseri oldu küçük yaşta
Tedavi gerekir yavrucağa
Elde yok avuçta yok
Tek çarem önce Allah sonra sizsiniz"
Vekil sert bir şekilde
"Her gelen aynı şeyi söylüyor
Kimi hasta kim ise ölüyor.
Biz hangisiyle uğraşacağız
Bırakırsanız çalışacağız."
Gemi oturmuştu karaya
Nerden gelmişti Ankara’ya
"Peki bey’im !"dedi kalktı
Gözleri çakmak çakmaktı
Dokunsalar ağlayacaktı
Bu işin altından nasıl kalkacaktı
Yavrusuna ne diyecekti
Tedavi olmazsa bitip eriyecekti
Baktıramadım yavrum seni
Derdine çare bulamadım
Sana layık baba olamadım
Son çaremizde kurudu
Ama Allah büyüktü
Bu ne zor bir yüktü
Demişlerdi bu iş bakar paraya
Boşuna gidersin Ankara’ya
Son çaresiydi Ankara
Bahtı kara yazısı kara
Çıkardı yaktı bi cigara
Allahım niye böyle oldu
Vurdu yerdeki taşa gözleri doldu
Ne yapacaktı
Nasıl eli boş gidecekti köye
Gideli bir hafta olmuştu
Çalmadığı kapı kalmamıştı.
Telefon kartını takıp alo dedi
Hanımı ağlıyordu
İçerden sesler geliyordu
Bey dedi hıçkırdı
Ne var Hacer ne oldu
Avazınca bağırdı
Yavrum dedi hanımı
Aldı rabbim bizden onu
Böyle mi olacaktı bu işin sonu
Çaresiz baba diz üstü çöktü
Sayısız kere öksürdü
Kızım,kınalı yavrum dedi
Çırpındı ağzından kan geldi
Buluşuruz yavrucuğum
Buluşuruz Ruz-i mahşer de
Çaredir ebedi hayat her derde
Cansız yığılan garibi görenler
Düştüler yaygaraya
Bilmediler ne için gelmişti
Şu koca Ankara’ya
Çekimlerin kopyasını eline aldığında garip bir duygu sardı benliğini.Hüzün ve gurur deryasında yüzüyordu Artık çoluğuna çocuğuna bırakabileceği değerli bir mirası vardı.Hem de koruma altına alınmış bir miras... gülümseme geldi kanı çekilmiş esmer yüzüne.Üç gün boyunca çekimler sürmüş anlattığı hikayelere uygun müzikler ayarlanmıştı.
Montaj çekimlerden uzun sürmüştü. Program yapımcısı en iyisini yapmak için didindi durdu.Hele dış seslendirmeyi yapan Salih bey hem işini yapmış hem de kendisiyle ilgilenmişti. Bir kaç kez de yemeğe götürmüştü.
Ankara’nın tarihi ve turistik yerlerini onun sayesinde gezmişti.Hele o Hacı bayram veli türbesinde duyduğu haz anlatılacak gibi değildi.
Devamı var
YORUMLAR
dili damağı kuruyordu.Küçükende böyle idi.
..............................................K.......................Oldukça önemsiz olsada noksan noksandır kardeş. Yazı harika ve ben cidden severek okuyorum ama şiir çok banal. En azından beni yordu. Vasat ve sıradan. Bir o olay kahramanına yakışmayacak kadar sığ. Tabi kurgu ilerledikçe iyi bir şair olup nereden nereye geldiğinin zemini değilse.
merak ve ilgiyle bekliyor olacağım devamını.
Eline gönlüne sağlık.
SelimADIM
Bir de şiirin ana teması bürokrasi işleyişi....sizi canı gönülden tebrik ediyorum.Çünkü eleştirel bakışınız bize yol gösteriyor.Saygılarımla
tebrik ederim... devamı da en az başlangıcı kadar ilgi çekecek şekilde akıyor. emeğinize sağlık... pek müdahale etmeyi sevmem ama bir düzeltme ya da öneri diyeyim... şiir kısmında geçen Ruhi mahşer yanlış bir kullanım gibi geldi bana doğrusu ruz-i mahşer olup mahşer günü anlamını tam olarak taşıyan şeklidir. Anlayışınız için teşekkür ederim.