- 1074 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
RAHMETLİ CUMHURREİSİMİZ TURGUT ÖZAL.....
Turgut Özal’ı 1983 yılından bil itibar tanırım.Ankara’da Keçiören’de bir Öğrenci Yurdunda kalıyordum.Gazino durağındaki Keçiören Belediyesinin iki katlı hizmet binasına ara sıra yolum düşerdi.
Birgün bir talebe arkadaşım Turgut Özal konuşma yapacak demiş bunun üzerine oraya gitmiştik.Balkondan halka seslenen Turgut Özalın yanında Keçiören Belediye Başkanı bugünün efsanevi Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek de vardı.
İki elini birleştiren Özal’ı hararetli konuşmasının ardından avuçlarımız patlarcasına alkışlamıştık.Bu boyu kısa ama aklı fikri uzun adamda çok iş vardı.
İlerleyen yıllarda hep Özalcı oldum milletin ekserisi gibi.Bu adamda bizden bir şeyler vardı.Kenan Evren’in işaretinin aksine millet Turgut Özalı destekledi,dört eğilimi bir araya getiren Özal tek başına iktidarı aldı.Sonrasında Türkiye Özal’lı yılları yaşadı.Toplu konutlar,yeni otoban,telekominikasyon,yeni silah sanayilerinde devrim yaşandı.Türkiye Turgut Özallı yıllarda çağ atladı.
70 cente muhtaç olan Türkiye’nin kasası altınla dolarlarla doldu.Türkiye yeniden dünyada oyun kuran Devlet haline geldi.1988 de Trabzon’da öğretmenken bir kahvahanede Anap Kongresini izliyordum televizyonlarda Kartal Demirağ denilen ipleri yabancı servislerin elindeki bir terörist tabancayla suikast yapmak istemişti.
Özal sıradışı bir liderdir ve yaptığı hamlelerle birçoklarının nasırına basar. Güç odaklarına beni korkutamazsınız mesajları yollasa da, yolu bir hesaplaşmaya çıkar. 1988 Parti Kongresinde Kartal Demirağ adlı bir tetikçi salona sızar ve ansızın ateş etmeye başlar. Onu kelimenin tam manası ile Allah (Celle Celalüh) korur. Elinden isabet alır, göğsüne yönelen kurşun mikrofonun koluna çarpar.
Sevenleri Özal’ı kanlar içinde görünce çok korkarlar ama Turgut Bey kendini çabuk toparlar. Kürsüye çıkıp "Allah’ın verdiği canı ondan başkası alamaz" diye haykırır ve bir mânâda yolundan dönmeyeceğini açıklar.
Yaralı kurtulan Turgut Özal Allaha teslimiyetin en güzelini vererek-Allahın verdiği canı yalnız Allah cc. alır demişti.
Turgut Özalı ailesi ve çevresi yalnız bıraktı yıprattı.Çankaya Köşküne hapsedilmeye çalışılan Turgut Özal 1992 de tekrar Cumhurbaşkanlığını bırakıp aktif siyasete atılmaya karar vermişti.
Özal’ın hızı üç ameliyat ve bir kurşunla azalmaz ama muhalefet sertleşir, parti erimeye başlar. Demirel meydan meydan dolaşır tencere dövüp kadınları peşine takar. Özal oy kaybettiğini anlamayacak kadar saf değildir ve yenileceği maça çıkmaz. Siyasi mevta olmaktansa kariyerini Cumhurbaşkanlığı ile noktalamaya bakar. Hazır elinde meclis ekseriyeti varken postu Köşk’e atar.
Özalın çok önemli vasıfları vardı.DPT de uzun yıllar çalışan Özal,Türkiyenin her bölgesindeki sorunları biliyor çözüm yollarını kolayca buluyordu.Karşıt politikacılar onun bu çözüm yollarını kabul etmek istemiyorlardı.DPT tecrübesi üstüne Dünya Bankası tecrübesi Turgut Özal’ın güçlü icraatlere imza atmasını sağlıyordu.
Turgut Özal 2.5 yıl Dünya Bankasında çalışmış döndükten sonra özel sektörde idarecilik yapmıştı.Koalisyonlu yıllarda DPT müsteşarlığı ve Başbakanlık müşavirliği yapan Turgut Özal 1980 öncesinde Enerji Bakanlığında CHP li Deniz Baykal’ın olduğu günlerde DPT de kışın yanmayan kaloriferli binada palto ile oturmak zorunda kalıyordu.
O yıllarda yağ,benzin,tüp karaborsadaydı.24 Ocak Kararları adıyla tarihe geçen kararlra imza atan Özalla yağ benzin tüp piyasada bollaşıyordu.Bu rahatlığın sonunda 12 Eylül İhtilali sonrasında Turgut Özal’ı Kenan Evrene götürüyorlar.
24 Ocak kararlarını devam ettir uygula diyorlar.Turhan Feyzioğlu bugünkü Barolar Başkanı Metin Feyzioğlunun babası Başbakan olsun diyorlar.O da Bülent Ulusu Başbakan olsun onunla çalışırım diyor.Kaya Erdem Maliye Bakanı,Başbakan asker kökenli Ulusu oluyor Turgut Özal’da yönetime bu şekilde adım atıyor.
Süleyman Demirel bu durumdan memnun olmuyor.Kıskançlık başlıyor o sıralar.Banker Kastelli olayı vb.banker faciaları yaşanıyor o dönemde..Özal Kaya Erdemle beraber istifa ediyor.
Turgut Özalın sağlığı bozuk o günlerde.ABD ye giderek chek-up yaptıran Özal siyasete atılıyor.1983 de siyaset yeniden ısınıyor.Turgut Sunalp Paşa,Özal,Halkçı Partiden Nejdet Calp aday oluyorlar.Kenan Evren Büyük Türkiye Partisinden aday olan Turgut Sunalpı öven konuşmalar yapıyor millet onun tersini yaparak 1983 de Anap’ı ve Özal’ı iktidara getiriyor.Turgut Sunalp o günlerde %90 Başbakan olacağına inanıyordu.
***
’’Başbakanlığı döneminde mevzuatı tırpanlayan, usulle uğraşmaktansa kestirmeden yol alan, "yap-işlet-devret" gibi pratik çareler bulan, pişmanlık yasası gibi akıllıca hamlelere imza atan, mahalli idarelerin önünü açan, KEİB ile Rusya kapısını aralayan, en önemlisi de Türk insanına güven aşılayan Özal’ın sivil Cumhurbaşkanı olarak da yapacağı çok şey vardır.
O nesil çok şey görür, asırlara yayılamayacak değişimler yaşarlar. Bir ara Todor Jivkov soydaşlarımızı kara listeye alır onları çoluk çocuk trenlere bindirip Anadolu’ya yollar. Özal bu kalifiye insanların gelmesinden rahatsız olmaz, ancak adını değiştirmeyenlerin Belene Kampına kapatılmasına dayanamaz. Aysel’lere, Naim’lere sahip çıkar. Ama zulüm payidar olmaz, Bulgaristan Todor’a da kalmaz.
Derken Rusya karışır, Gorbaçov yakalanır, Yeltsin iktidarı eline alır. Ukrayna, Beyaz Rusya derken Baltık ülkeleri ayaklanır. Azarbeycan, Kazakistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan bağımsızlığını kazanır. Polonya’da, Macaristan’da, Çekoslovakya’da, Romanya’da iktidarlar, Almanya’da duvarlar yıkılır. Yugoslavya ipi kopmuş kolye gibi dağılır.
Bu arada Saddam, Kuveyt’e girer. Özal’a göre bu kolay kolay ele geçmeyecek bir fırsattır. Türkiye risk almalı, askerimiz Irak’a girmeli Musul ve Kerkük’te kalıcı olunmalıdır. Başkan Bush’la yaptığı samimi telefon konuşmalarında mesuliyet yüklenebileceğini söyler ve teklifi mâkul tarşılanır.
Ancak Necip Torumtay onun gibi düşünmez ve istifasını sunar. Özal onun yerine Doğan Güreş Paşayı atar. Baasçılar Halepçe’de insanları filitlerken Türkiye peşmergelere kapılarını açar, onları insanca karşılar. Özal Cumhurbaşkanı olmuş bir Kürt çocuğudur ve Kürt kartını Kürtleri ezenlere (İran’a, Irak’a, Suriye’ye) bırakmaz. O yasakların ters teptiğine inanır, nitekim bir zamanlar el altından satılan Kürtçe kasetlerin işportaya düşünce cazibesi kalmaz.
Özal hem Doğuyu hem Batıyı bildiği için Bush’un da, Saddam’ın da reflekslerini okur, seyirci değil, oyuncu olmaya kalkar. O, "bir koyup üç alalım" diye yırtınır ama Mesut Yılmaz riskten hoşlanmaz. Bu arada Demirel nezaket hudutlarını aşar, Özal’a "Çankaya’nın şişmanı" diye hakarete başlar.
DYP ile SHP el ele verir onu indirmeye uğraşırlar. Özal’ın desteği ile yükselenler (İmren Aykut, Adnan Kahveci, Eyüp Aşık, Güneş Taner, Vehbi Dinçerler) karşısında yer alırlar. Özal Başkanlık sistemini arzularken onlar "kokmaz bulaşmaz" bir Cumhurbaşkanından yanadırlar.
Yanisi şu ki yine eskiye dönülür, statükocular güç kazanırlar. Halbuki Özal yeni bir değişim planı ile ülkenin önünü açmayı arzular. Buna "İkinci Cumhuriyet" ya da "Neo Osmanlılık" denilebilir ki imparatorluk kültürünü öne çıkaran "yayılmacı" bir sistemdir.’’
İrfan Özfatura – Türkiye Gazetesi - 16.04.2004
***
Türkiye ve Hilafete ihanet ettiler.Özal’ın merhum gazeteci Yalçın Özer ile 25 yıl önce yaptığı mülakatın hiç yayınlanmamış bölümlerine ulaşıldı. Özal, Osmanlı’nın ihanetle nasıl yıkıldığı, hainlerin İngilizlerle işbirliğine ilişkin, bugüne de ışık tutan çarpıcı bilgiler aktardı.
Merhum gazeteci Yalçın Özer’in, 1991’de dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile yaptığı ve 25 yıldır gizlediği bir mülakat, hem geçmişe hem de bugün yaşanan olaylara ışık tutacak açıklamalarla dolu.
Özal, 1991’de dönemin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği başkenti Moskova’ya resmi ziyarete giderken, programı takip eden gazeteciler arasında Türkiye Gazetesi adına dönemin başyazarı Yalçın Özer de vardı.
Ziyaretin Moskova’dan sonraki ayağı, o dönem Sovyetler’den kopmamış olan Ukrayna’nın Kiev şehriydi. Özal, bu gezi sırasında beraberindeki gazetecilere, bir bölümünü yayınlamamak üzere, çok önemli açıklamalar yaptı. Röportajda, yapılan tespitler, günümüze de ayna tuttu.
Gezi sırasında bir gazeteci, Turgut Özal’a, “ABD’nin Irak’ a müdahalesine destek verdiniz. Zaten Arap dünyası ile Türkiye’nin ilişkileri 20’lerden beri iyi değil. Bu desteğiniz, ilişkilerimizi daha kötü yapmaz mı?” diye sordu.
Özal bu soru üzerine Osmanlı’nın son dönemindeki İttihat ve Terakki yönetiminin önde gelen isimlerinden Cemal Paşa’nın torunu olan ve gezide yer alan yazarlardan Hasan Cemal’e seslenerek, “Bunu, siz Hasan Cemal’e sorun” dedi. Ama Hasan Cemal o sırada orada bulunamadığı için konu havada kaldı.
Bundan kısa süre sonra, Yalçın Özer, beraberinde aynı gruptan bir başka gazeteci ile özel bir mülakat için yeniden Özal’ın yanındaydı. Yalçın Özer, “Bunu Hasan Cemal’e sorun” bölümünü açmasını isteyince, Özal şunları anlattı:
“Bizim sıkıntılarımızdan birisi de ülkemizin sıcak kuşakta bulunmasıdır. Bu ülkelerde satılık insan bulmak çok kolay. Bir Almanı, İngilizi, Fransızı, Japonu ve bir Rusu satın alamazsınız. Osmanlı’yı yıkmadan önce içerden bazı kimseleri İngilizler satın almışlar. (...)
İngilizlerden maaş alan Osmanlı Güney Cephesi Başkomutanı Cemal Paşa’ya (Hasan Cemal’in dedesi) talimat vererek, Şam’daki İslam alimlerinin (ki Şam o zaman İslami ilim merkeziymiş) genç kızlarını konağına getirmesi, onlara alkollü içki içmeye zorlaması ve tacizde bulunarak geri bırakılmaları istenmiştir.
Bu emri alan (Cemal) Paşa, derhal bu işlemi yapmıştır. Bu yüz kızartıcı olaylar süratle Arap alemine yayılmış ve ‘Osmanlı artık bozulmuş ve İslami yoldan çıkmıştır’ propagandası yapılarak , Araplar Osmanlıya düşman yapılmıştır. Özellikle Hicaz’da hazır bekleyen Şerif Hüseyin de işin esasını bilmeden ve duyduklarına inanarak Arapların Osmanlı aleyhine İngilizler ile birlikte kıyama geçmesine sebep olmuştur.
İşte bu nedenle ‘Arap-Osmanlı düşmanlığının kaynağını Hasan Cemal’e sorun’ dedim.”
Özal, röportajında, “Avrupalıların satın aldıkları adamlarla Osmanlıyı içten yıktığına dikkat çekerek, böylece Türkiye’nin hem Arap dünyasından, hem de Hindistan’daki Müslüman aleminden koparıldığını anlattı.
“İngilizler, bu yolla iki şeye kavuştu: Ortadoğu’daki petrol sahasını kontrol altına aldılar ve İslam Halifesi’nin etki alanındaki bir türlü hakim olamadıkları Hindistan’a hilafeti kaldırarak hakim oldular” dedi.
Merhum Özal, Türk gazetelerindeki şeriatçı devletler tartışması konusunda ise şunları söyledi: “İran Şiidir, bu güne kadar daha gayrimüslim bir devlet ile savaştıkları görülmemiştir. Şiiliği yaymak için sürekli Sünni Müslümanlarla savaşmışlardır. Vahhabiler ise İngilizlerin kurduğu bir cereyandır, bunlar da çok Sünni kanı dökmüştür.
Bunların ikisi de mezhep değildir, birbirlerine düşmandır. Şeriat İslam’ı yaşamaktır, bizim gazeteciler din cahili oldukları için bilmiyorlar ve bunlara şeriat devleti diyorlar. Tıpkı Paris’te bir patlamada ölen Hıristiyanlara şehit diye haber yaptıkları gibi.”
Özal, röportajda, CHP ile bugünkü Avrupa yönetimi arasında devam eden ilişkiye de şöyle dikkat çekti: “CHP’yi biraz sıkıştırırsan Avrupalı dostlarına Türk devletini şikayet ederler. Nasıl ederler? Ya el altından ya da CHP’nin beslemesi ulusalcı gazetecilerle kamuoyu oluşturarak...”
Özal, Osmanlı’nın çöküşüne neden olan İttihat ve Terakki ile bugünkü CHP yöneticileri arasındaki paralelliğe de dikkat çekti: “CHP’lilerin büyük dedeleri Mithat Paşa ve ‘Kinim dinimdir’ diyen Ispartalı Hüseyin Avni Paşa ekibidir.
Dedeleri ise Jön Türkler ve 600 yıllık Osmanlı devletini 6 yılda yıkmayı becerebilen 3’lü çete: Yüzbaşılıktan paşalığa yükselen Enver, posta memurluğundan paşa olan Talat ve malum Cemal paşalar...
Halifeye saygıyı dini bir vecibe sayan Hint Müslümanlarını bir türlü kontrol edemeyen İngilizler, Osmanlıdan sonra kurulacak yeni devlete bir şartla izin verdiler: 5 yıl içerisinde hilafeti kaldırmak...
Ve 1924 yılında hilafet kalktı, Müslümanlar başsız kaldı. Şimdi Hıristiyanların Papa’sı var, Müslümanlar ise darmadağın. Bunun sonucu, İngilizler, Hindistan ve petrol havzalarını rahatlıkla kontrol ederken, halife Vahdettin Han’ın dünya Müslümanlarından son isteği Anadolu’da başlattığı direniş için dua istemek oldu.
Hindistan Müslümanlarından dua dışında bir şey istenmediği halde bu direnişe destek için tonlarca altın gönderildi. Ancak bu altınlara CHP’liler el koydu ve bir kısmıyla da malum İş Bankası’nı kurdular .’’
STAR 19.04.2016
***
Turgut Özal 1993 de Türki Cumhuriyetleri ziyaret ettikten sonra döndüğü Ankara’da bir cumartesi sabahında Köşkte sabah sporu yaparken koşu bandında rahatsızlanarak acilen hastaneye kaldırılıyor.
17 Nisan 1993 günü oluyor bu hadise. Yozgat’ta öğretmendim o yıllarda aynı sabah bir yakınımın vefatı dolayısıyla ben de acilen Kırıkkale’ye dönmüştüm orada öğrendim hadiseyi canlı canlı televizyonlardan izledim.
Peki Özal öldürülmüş,zehirlenmiş olabilir miydi?Bu yönde bilgiler basında yazıldı çizildi.Turgut Özal neler yapmak istiyordu da zehirlenerek öldürülmek istendi.Özal PKK yı bitirmek istiyordu.Türkiyeyi muasır milletler seviyesine çıkartmak istiyordu.
Özal Türki Cumhuriyetlerle birleşmek Turan Ordusu kurmak,Adriyatikten Çine Türk Dünyası hülyasıyla yanıp tutuşuyordu.Malum Türk düşmanı Devletler hepimizin gözüne bakarak onu aramızdan çekip aldılar.
Bunları kim isterdi?Rusyada Çinde ABD de Tüm Batılı devletlerde bunun önüne geçmek istemezler miydi?Yeni yeni Rusya’nın boyunduğundan kurtulmuş ama hala Rus yanlısı kukla idareciler tarafından yönetilen Türki Cumhuriyetlerin kontrolunü kaybetmek istemeyen Rusya da ,Türki Cumhuriyetlere girmek için ajanlarını Fetöyü buralara sokmak isteyen ABD de,Sincan Uygur Özerk Bölgesini tarassutu altında inim inim inleten Kızıl Çin İdaresi de buna mani olamak istemez miydi?
***
Gelelim olay günü yaşananlara..Hastanede doktor yok.Cengiz Bey Özalın özel doktoru,olay günü ona ulaşamıyorlar.Deniz yaveri müdahalede bulunuyor ilk olarak.
Köşkte iki ambulans var olay günü onlarda yok ne hikmetse.GATA’ya yöneltiliyor Özalın içinde olduğu araç.Yolda karar değiştirilip yakında olan Hacettepe’ye gidiyorlar.Çalışanlar Özalın burada bir hasta yakınımı var da geliyor sanıyorlar.
Hacettepe’nin etrafında bir iki tur yapan araç zor da olsa acilin yolunu buluyor!!Şaşkınlık içerisindeki personel Özala şok masajı kalp masajıo yapıyorlar ama çoktan ruhunu teslim eden Özal cevap vermiyor bu müdahaleye..
Özal ölümünden sonra o güne kadar görülmeyen bir cemaatle tekbirler eşliğinde İstanbuldaki Devlet Mezarlığında sonsuzluğa yürüyor.Yerine hemen hayattaki tek rakibi sınıf arkadaşuı Süleyman Demirel geçiriliyor alel acale.Sonra neler olmuyor neler.
Sultan Abdulhamit tahtından 1908 de indirilmemiş olsaydı nasıl 1.Dünya Savaşı çıkmayacaktı ise,Özal zehirlenmeseydi o alçak 28 Şubat Postmodern Darbesi de olmayacaktı.
Yıllarca İRTİCA bağıran Sebataist,Dönme,Yahudi,Rum kalıntılarına, solcu meşrep DHKP.C li,alçak gruhlara iki elini açarak bu ülkede İRTİCA yok diyen Özal elbette hayatta iken o mendeburlar bu ülkede dindara baskı kumpas kuramayacaklardı.
Özalın saç teli kan örneği alınıyor yakınları tarafından kan örneği düşürülüp kırılıyor araştıranların önüne karanlık güçler maniler çıkartıyor.Ucu Kartal Demirağ suikastindeki gibi karanlık Gladio benzeri yapılara çıkıyor.
Mecliste kurulan Komisyona gazeteci Aytunç Altındağ çağırılıyor.Ama süpriz bir kararla konuşmaktan vazgeçiriliyor.Belli ki baskı ve tehditlere maruz bırakılmıştı.
Yıllar sonra birkaç yıl önce acilen kansere yakalandı.Beni zehirlediler dedi yakın arkadaşlarına bildiği çok şeyler vardı.Konuşmasından malüm çevreler rahatsız olacaktı.Sonunda o da her fani, gibi aramızdan sırlarıyla ebedi aleme çekip gitti..Onun ölümünde de FETÖ şüphesi vardır araştırılmalıdır.
***
Özal’ın utandıracak namaz yeri!
Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın nasıl zor şartlarda namaz kıldığını eski koruması Kemal Sonunur anlattı
Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın namazlarını makam odası ve tuvalet arasında kalan koridorda kıldığı ortaya çıktı. Özal namaz kıldığı belli olmasın diye de odadan çıkarken ellerini yıkamış görüntüsü veriyormuş...
Merhum Özal’ın Dünya Boks Şampiyonu ve Eski Emniyet Müdürü Koruması Kemal Sonunur’dan Turgut Özal ile ilgili dikkat çeken anekdotlar...
Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal, ölümünün 20. yıldönümünde rahmetle anılıyor. Merhum Özal’ın cenaze merasiminde milyonlarca Müslüman tekbirler getirmiş, “Cenaze marşı” çalan bando pet şişe yağmuruna tutulmuş,
vatandaşlar Cumhurbaşkanlarını büyük bir hürmetle ebedi yolculuğuna uğurlamıştı. O günler için çok farklı bir tabloydu bu. Milletin, zulme isyan niteliğindeki tepkisiydi. Peki, Özal’ı farklı kılan, devlet töreni ile değil millet merasimi ile uğurlanmasını sağlayan neydi?
Merhum Özal’ın Dünya Boks Şampiyonu ve Eski Emniyet Müdürü Koruması Kemal Sonunur Yeni Akit’e “Tanıdığı Özal”la bugüne kadar yayımlanmamış anılarını anlattı. Kemal Sonunur’dan, bir zamanların Türkiyesi’nin ne hallerde bulunduğunu ortaya koyan ifşaatlar:
“NAMAZI KILARKEN MERHUM ÖZAL’I KAÇIRMIŞIM!..
“Dönem darbeci Kenan Evren dönemi. Merhum Özal da Başbakan Yardımcısı olarak Bakanlar Kurulu’nu makamında toplantıya çağırdı. Ben kapının önüne çıktım. Dedim ki, ‘Bu toplantı nereden baksan iki saat sürer.
Ben hemen öğlen namazını Başbakanlık Binası’nın altındaki mescidde eda edeyim. Tesbihi, duayı da yolda halledeyim’. Koşarak mescide gittim. Namazımı kıldım. Ve hemen Başbakan Yardımcısı’nın makamına geldim.
Bülent Ulusu’nun Koruma Müdürü Metin Altınzincir dedi ki, ‘Oğlum neredesin! Sayın Özal’ı Sayın Evren çağırdı. Sayın Özal, seni sordu. Görevliler de ‘Aşağı mescide indi hemen çağıralım’ dediler. Bunun üzerine ‘Kenan Evren’i bekletmeyelim, acil çağırdı’ dedi ve hemen çıktı.’ Çok üzüldüm. Hemen taksiye atladım doğru Köşk’e gittim.
Aradan bir saat geçti, Merhum Özal, Evren’in yanından çıktı, makam arabasına bindi. Ben de öne oturdum. Yolda kendisine, ‘Sayın Başbakan Yardımcım; üzerimde Allah’ın izniyle hiç namaz borcu yok. Ben, namaz vakti geldiğinde bütün imkanlarımı kullanıp namazımı kılıyorum.
Siz Bakanlar Kurulu Toplantısı’na girdiğinizde, en az iki saat sürer diye düşünerek, namaza indim. Bu arada Sayın Cumhurbaşkanı sizi çağırmış. Taksiye atladım geldim ama böyle geç kaldım. Ben, bu görevi layıkıyla yapamıyorum. Namazı geciktiremiyorum. Beni affedin, ben görevden ayrılmak istiyorum. Sizi hiç mazereti olmayan arkadaşlarımdan biri korusun lütfederseniz.’
TUVALETTEN ÇIKMIŞ GİBİ YAPIYORUM..
Merhum Özal gülümseyerek dedi ki; ‘Sen benim namaz kılmadığımı mı zannediyorsun. Ezan okunduğu zaman ben de bütün imkanlarımı değerlendiriyorum. Namazımı vaktinde eda ediyorum.
Başbakan Yardımcılığı makam odamın içerisinde, tuvalet kapısı var. Tuvalet kapısı direkt tuvalete açılmıyor. İki metrelik bir koridor var. Kapının arkasında da benim dürülü seccade-halım var. Ben orada namazımı kılıyorum.
Elimi de lavaboda ıslatıyorum, elimi yüzüme sürüyorum ki, tuvaletten çıkmış gibi görüneyim. Kimse, bana Allah kabul etsin demiyor. Benim tuvaletten çıktığımı zannediyorlar. Ben böyle yapıyorum, sen de bundan sonra böyle yap.
Aşağılara gitme. Namaz vakti geldiğinde burada kıl. Çaycı gelip nasıl çay getiriyor, sen de doğruca içeriye gir, arkadaki seccadeyi al ve namazını kıl.’
Ben, bundan böyle sayın Başbakan Yardımcım’ın dediği üzere, öğle, ikindi ve akşamı mümkün mertebe odasında, o tuvalet kapısının arkasındaki seccadesinde kıldım. O öyle bir dönemdi. Koskoca Başbakan yardımcısı bile o dönemde gizli namaz kılmak durumunda kalıyordu. ”
ÖZAL’A İMAMLIK YAPTIM!..
Kemal Sonunur’dan bir başka çarpıcı anı:
“İstanbul’da işadamları toplantısına gidiyorduk. Orada, yolda Bolu civarlarında Sayın Başbakan Yardımcım şoföre hitaben, ‘Akşam namazına yirmi dakika kaldı. İkindiyi şu dinlenme tesislerindeki mescidde kılalım dedi. Makam arabası tesise yanaştı. Semra Özal’a dedi ki, ‘Sen bir çay iç biz geliyoruz.’ Mescide girdik. Bana ‘Kemal, geç imamlığa!’ dedi,
Orada bizimle birlikte Ekrem Pakdemirli, Mehmet Keçeciler ve Merhum Adnan Kahveci vardı. Mehmet Keçeciler’in ana dili gibi Arapça bildiğini, bu işlere çok hakim olduğunu biliyordum.
Bu nedenle, Sayın Başbakan Yardımcıma, ‘Efendim, imamlığa Mehmet Keçeciler geçsin.’ dediğimde, ‘Hayır, sen geç imamlığa, sen onu bırak’ dedi. Ben, hemen imamlığa geçtim. İkindinin farzını kıldık, tesbih dua yaptık, çayımızı içtik. Tekrar geldik, akşam namazına…Yine bana ‘Sen kıldır’ dedi.
Akşam namazı için geçtik. İkindi ve akşam namazını imamlığa beni geçiren Sayın Başbakan Yardımcımız şunu anladım ki, nefsini yenen bir devlet adamıydı. Bir polis memurunun arkasında namaz kılmam diye düşünmedi. Ben bu olaydan sonra, onu koruma görevime iyice aşık oldum.
Komiser yardımcısının arkasında namaz kılan bir Cumhurbaşkanı elbette millet merasimiyle uğurlanacaktı. Nefsini yenmiş bir devlet adamıydı.”
“UÇAK İKİNDİ NAMAZINI BEKLESİN!..”
“Merhum Özal’la İstanbul havaalanına gittik. Kuveyt’e hareket edeceğiz. VIP’de oturuyoruz. Anons edildi uçak için. THY yolcu uçağı. Özel uçak değil. Son anons yapılıyor… Dedi ki, Merhum Özal, ‘Namaza az kaldı, ikindiyi kılalım öyle binelim.” Birlikte namazı kıldık, uçağa bindik. Merhum Özal, namaz vaktini geçirmeyen bir devlet adamıydı. “
“ALLAH DEMEK BİLE NEREDEYSE SUÇTU!”
“12 Eylül darbesine az bir zaman var. O zamanki Balkan şampiyonaları şimdiki Avrupa Şampiyonası düzeyinde. Bursa’da Balkan Şampiyonası var. Ben, şampiyonadan iki gün evvel, İstanbul’a gittim. Mahmut Sami Ramazanoğlu hazretlerini ziyaret ettim.
Dedim ki, ‘Efendim ben boksta dünyanın en güçlü rakipleri ile karşı karşıya geleceğim. Duanıza muhtacım.’ Rahmetli dedi ki, ‘Sen hiç merak etme şampiyon olacaksın Allah’ın izniyle. Ringden inerken, spiker sana ‘Şampiyon oldun, bunu neye borçlusun?’ diye soracak.
Sen de canlı yayında diyeceksin ki, ‘Ben güç ve kuvvetimi Hak dini olan İslam’dan alıyorum. O güç ve kuvvet de Cenab-ı Allah’a mahsustur. Beş vakit namazıma borçluyum altın madalyamı.’ Merhum Hocam’ın dediği gibi şampiyon oldum.
Ve Uğur Dündar’ın uzattığı mikrofona aynen bunları söyledim. Derken birkaç gün sonra beni TRT Genel Müdürlüğüne çağırdılar. Maçlardan sonra Allah’tan, dinden, imandan bahsetmeyeceksin! ” dediler!.. Gerekli cevabı verdim tabii…
Ama bir Müslüman ülkesinin kurumunda bunların yaşanması beni çok üzdü. Türkiye işte böylesine karanlık dönemlerden geçti!..”
“YUGOSLAVYA’DA NAMAZDAN BAHSETTİM DİYE RUS KONSOLOSLUĞUNUN ÖNÜNE DİKTİLER!..”
Devam ediyor Şampiyon: “Yugoslavya’da Balkan şampiyonu olduğumda da TRT’ye konuştum. “Bu zafer beş vakit namazın sayesindedir” dedim. Türkiye’ye geldim.
O zaman polis memuruyum. Şube müdürleri beni makamına çağırarak ‘Sen niye Yugoslavya’da beş vakit namazın sayesinde şampiyon olduğundan filan bahsediyorsun!’ diye sıkıştırdılar. Ve beni Rus Konsolosluğu’nun önüne nöbete diktiler, komünistleri bekle de görelim’ mantığıyla!.. Öyle günlerden geçtik. Şimdi Türkiye hızla ilerliyorsa, bunda Merhum Özal, Merhum Erbakan, Merhum Muhsin Yazıcıoğlu gibi dava adamlarının büyük katkıları vardır.”
***
Mutlaka ve elbette kaza,kader denilen Allahın ezeli proğramı vardır.Keşke denilmez.Erken davranılsaydı bugün Özal yaşıyor olabilirdi.
Düşmanlar çok örgütlü işi şansa bırakmamışlar.İçinde küçük ameliyatların yapılabileceği iki ambulans o gün Köşkte yok her nasılsa.Yakında Özel Hastane var oraya götürmüyorlar maksatlı olarak vakit geçirilmesi sağlanıyor tıpkı Muhsin Yazıcıoğlu’nun kazasındaki gibi..
Komplo teorileri çok ABD de yakın zamanda chek-up yaptıran Özalın ölümünü ABD li doktorlar bile şüpheli buldular.Bizim için süpriz oldu kalp sorunu yoktu demişlerdi.
Özal’ın kabrini ilk zamanlar açalım dediler açılamadı.ADLİ TIP çalışanları FETÖ ye mensup oldukları tesbit edildi.Halbuki bağımsız Uluıslararası bir heyet tarafından otopsi ve inceleme yapılsa iyi olacaktı.Yanlışta ısrar edildi.
Son zamanlarda bu iktidar kabrini açtırdı cesedinin üst kısmının bozulmadığı alt tarafının kabre dolan su nedeniyle bozulduğu ortaya çıktı.Turgut Özal’ın ölümünün yeniden araştırılıp gerçeklerin millete açıklanması lazım.Neyi bekliyor yetkililerimiz...
8. Cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ı ölümünün 27 .yıldönümünde rahmetle ve minnetle anıyoruz.
Allah rahmet etsin. Mekanı cennet olsun...
17.04.2020//KIRIKKALE
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU
YORUMLAR
Sayın 8.Cumhurbaşkanım,
Seni ne yazık ki ölümünden yıllar geçtikten sonra anlayabildim ve anladım.
İnanıyorum ki siz değerli büyüklerimizin ölümleriyle ilgili gerçekler bir bir anlatılacak, okutulacaktır nesillere...
Seni rahmetle anıyorum, selam ve duayla, nurlar içinde yat İnşa'Allah...
Selam ve Dua ile....