- 922 Okunma
- 1 Yorum
- 5 Beğeni
Ne Kadar Şaşıracak Beni Görünce Annem?
Bir şair diliyorum zamandan ve boyun eğiyorum her fırsatta!
Sert bir bakışın korkunç ışıltısıyla,
acı sütünü emen yavrunun acılarını bize kim anlatacak?
Annem yumurtasını (olmamış beni) denizin tabanındaki
incecik kumlara gömmüş...
Üzerimde hesaplanamayacak kadar büyük bir su basıncı var.
Bu size anlatacağım ilk anım!
Bundan sonrakiler bu anının bir süreği...
Ruhumun derinliklerinde, sakin havalarda görülen ve bendeki heyecanın yol açtığı dalgalarla parça parça kumsala atılmış yavru kaplumbağalar gibi
nice nice büyük ve yersiz anılarım olacak...
Düşüncelerimi açıklamak için gösterdiğim çaba, bana acı çektiren sağduyu kurallarıdır...
Ve sen anne!
Hayatıma hükmeden hayalet!
Herşeyi bilmen belki daha iyi olacak...
Alnındaki en küçük bir çizginin bulunduğunu görmemek,
dudaklarındaki somurtkan anlamı silmek,
ah anne ah...Ah anlayabilseydin!
Anlayabilseydin; mucizeler yaratarak,
mesafeleri aşarak,
kanımı dökerek
bendeki geleceği ayakların altına almak isteyişimi!
İncecik köklerimle,
koparılmaya hazır bir çiçek gibi,
donmuş ruhuna tutundum anne!
İlkin içindeki sessiz acılara kayıtsız kaldım.
Ta ki en dokunaklı ağıdını duyana dek!
Beni bekleyişini hissettim.
Beni okşadığını farkettim.
"Sevilmeye muhtaç ruhumun neler hissetmiş olduğunu bir düşününüz. "
Zavallı ruhumu dolduran duyguları anlatıp,
dertleşmek imkansızlığı böyle başladı.
Bugün de geçmişimi öğrenmek istiyorsun.
İşte al!
Öğren!
Islak kum taneleri arasında ılıkça bir yerdeyim.Kaç zamandır buradayım, onu bile bilmiyorum.
Ancak ah bir yumurtamdan çıksam...
...ah gözlerim ’anne’ denen şeyi bir görse, soracağım ilk soru bu olacak.
İçimde hem heyecan
hem de tarif edilmez bir korku var!
Heyecan; kabuğum kırılıp kırılmaz
bambaşka bir alemi tanıyacağım.
(Yumurtanın içi gibi sınırlıdeğil,
alabildiğine büyük bir yer olmalı...)
Korku; benim bu yeni ortama ayak uydurup uyduramayacağımla ilgili, tehlikelerle ilgili.
Ya da annemi nasıl ayırt edebileceğimle ilgili...
Bendeki bu çevreyi gözleme merakı
ilk mutsuzlukları başlatacak serüvenlere yol açtı!
Anne! Anne! Anne!
Bırak dışarıya beni anne!
Böyle duramam ulu orta bir yerlerde.
İstemiyor musun?
Sen bekliyorsun,
boncuk boncuk olsun diye gözlerim.
Ve beklendi herkesçe (melekler dahil!)
kıvrımlığı saçlarımın ,
geleceği fısıldayarak
dişsizliğimi geveleyip
sana dair anne
var bugün:
"olağanüstü doğru beklentilerim!"
Anne!
Görüyorsun,
daha şimdiden düşüktür çenem!
Sokağın aşağısında
melekler bakıyor küçücük odalardan
iri gözlerimin üstünden...
Kırk gün acıyla pişmişim
bu alaylı gülüşlerin ortasında!
Kaldırımlara ağladım
yağan yağmurdan sonra, sen görmeyesin diye anne!
Üstü başı ıpıslak bir serseriyim artık.
Kaşsız gözlerimle büyütüyorum,
benden ayrılan gözyaşlarımı...
Evet anne!
Dökülen yaşlar
solgun gölcüklerle taşınıyor,
benden sana bir boruyla...
Anne!
Benim yağlı gözlerim
yumuşak sesinle nasıl açılacak?
Kuşlar öterek açarmış gözlerini,
uyumlu bir sesle üstelik...
Peki ya ben anne!
İlle de ağlamalı mıyım?
Ama ben anne
bir insanım
etten ve kemikten
veremli bir geceyle
elini bile öpemeden
herşeye veda eden!
Canlı bir bebek mi istediğin anne?
Bırak dışarıya beni anne!
Söz veriyorum,
tutacak parmağını
titreyen minnacık ellerim!
Anne!
Ayrık otları sarmış
karabasanlı gecelerimi,
boynuma geçirmiş ipini
dinlettirmiyor o eşsiz sesini...
Anne!
Aç kapıyı!
Canımı acıtan birşeyler var!
Senin canını acıtan benim,bak gözlerime
içeri al beni sevgili annem!
Yaklaş anne!
Çıplak ve utanmazın biriyim.
Titreyen bir korkuyla sunuyorum,
çiçeklenen saçlarımı...
Hiç yaşamadım birşey için;
ben ve yüreğim,
yalnız bir şey var güzel annem
yüz kadar hayat var burada, içinde...
Anne!
Şair şiirini söyledi.
Sonelerinde yalnız sen!
Ama ben
bir minik bebeğim;
büsbütün sudan
ve yalvarıyorum durmadan
senin yalvardığın gibi:
" Sun bana tekrar günlük sevgi ihtiyacımı."
Sun bana anne!
Anne!
Unutacağım diye bir gün seni, korkuyorum unutmak senin adını!
Bir sözcük ile doğdun
ve doğurdun gecelerin işkencesini...
Anneciğim!
Korkma,
bedenini sevip koruyorum;
er gibi,
savaşçı gibi...
Bir dev gibi taşıyorum seni anne!
Bir kez daha yaslı ve üzgün yüreğini,
suluyor gözyaşlarım.
Ve taşıyorum seni anne, yorulmadım daha...
Ve ben
birşey düşünmeden,
koşturacağım ardından
en güzel hayallerinin bulvarında...
Değil mi?
Sonsuzluğuna inanıyorum senin,
ben acınacak bir Tanrı çocuk...
Bak boyun eğiyorum,
asıyorum suratımı;
peki sen sallıyor musun iki yana şaşkın başını?
Ve çatıyor musun uzayan ak kaşlarını?
İnanıyor musun
şeytanın kanatlı oluşuna,
en küçük şeylerin aşk üstüne yazıldığına?
Bana biraz bunları anlat anne!
Sonsuz güç sende;
kollarında ve ayaklarında.
Acı çekmeden sevmek
yalnızca al yüreğinde!
Benim günlük kokulu annem!
Bırak beni!
Alıp atacağım kendimi
senin cennetinden uzaklara...
Kolay kolay beni durduramazsın...
Güzel bir vazodaki uysal bir yalanım artık.
Korkunç tüylerimle göstermek istiyorum kendimi.
Ne yalanım var
ne beni dinleyen sen
ne güzel kokun
ne güçlü kol ve ayakların
ne de...
Kolay kolay beni durduramazsın anne!
Kaçıyorum artık cennetinden, bırak beni!
Sadece göstermek istiyorum kendimi
sadece yalanım yok
ve sadece...
Sadece haklı değilim, o kadar...
Ve çekiyorum bıçağımı
ve herşey kanıyor,göksel bir kıyımla...
...ne de ağlıyor kanatlı melekler!
Kıvılcım saçan bu küçük dev ben miyim?
Evren neden uyuyor?
Merhaba anne!
Merhaba gökyüzü!
Ben geldim! ! !
(Suskunluk!) & ( Suskunluk!)
Ben yeni doğmuş bir çocuğum.
Ölümün gururunu nasıl yaralayabilirim?
Peki, bana sevgiyi vaat eden kadın nerede?
Anne!
Bir papatya çiçeğiyle dilek dilemek seni...
Var olduğun gerçekse,
bu acı işkence niye?
Hiçbir şey yok edemez seni
and içip açıklıyorum sevgimi!
Bir papatya çiçeğiyle dilek dilemek seni...
Seviyor? ...Sevmiyor?
Artık uyumalıyım.
Sonsuz uykuya.
Çok yoruldum anne.
Alışamadım bir türlü buralara.
Sakın ağlama anne!
İnsan gider ve gider,
sevmeye söz verdiği gibi...
Şaşkın şaşkın teslim olur,
bırakır kendini senin düşüncene...