- 374 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Dost Canlısı Oğlum
DOSTUNU İYİ YANIYAN OĞLUM
Sevgili oğlum,
İnsanın hayatta başarısı büyük oranda eşine, işine bağlı olduğu kadar, dost bildiği insanları iyi seçmesine de bağlıdır. Anne ve babamız ve akrabalarımızı seçme şansımızın olmadığı bir dünyada, tek şansımız arkadaşımızı seçme özgürlüğümüzün olmasıdır. Bence bunu başaran insan da hayatta başarılı ve mutlu yaşar. Bu arkadaşlığa büyük oranda seçme şansımız olan eşimizi de dahil edebiliriz. Çünkü artık değişen ve gelişen dünyada, şehirlerde insanlar eşlerini özgürce, bazen lisede, bazen Üniversite hayatında, bazen de toplumda seçebiliyorlar. Biraz düşünecek olursak bunların binlerce örneğini edebiyatımızda, sosyal ve toplumsal hayatta, çevremizde görebiliriz eğer ders alacak, ders almaya niyetimiz olacak olursa tabii. Yanlış eş seçenlerde ölümleri göze alarak sevmedikleri yanlış tercih olan eşlerinden ayrılıyorlar. Bu da insanların artık hatada ısrar etmediklerini, yanlış arkadaş seçtiklerini fark edince onlardan uzaklaştıklarını gösteriyor.
Canım oğlum,
Bu mektubu sana neye yazdığımı anlatacağım bugün. Biliyorsun ben her yüze güleni dost zannederek kendim okumayı sevdiğim gibi herkes de gerçekten okuyor sanarak, herkese özellikle senin gibi gençlere kitap, dergi ve geliştirecek şeyleri severek hediye ederim.. Ben kitap ve dergiyi verdiğim zaman o kitabı okuyarak uygulayacaklarına candan inanarak veririm. Çünkü bana hediye edilen çok kitap ve dergiyi mutlaka okumuşum ve gerçek manada görüşlerimi de o kitap ve dergiyi hediye eden insanlara anlatmışımdır. Fakat bir süre sonra bakarım ki özellikle gençler her şeyi, her şeyi istemeye başlıyorlar. Ben de olmadığını veya benim ihtiyacım olan şeyleri bile. Bunun adı da bencillik. Bunu da anne ve babadan görüyorlar çok zaman. Babasından annesinden isteyemediği şeyleri benden istiyorlar.. Bunun adı iyi niyeti suiistimal değil de nedir? Bir gün veremeyeceğini söylediğin zaman da hemen küserek gidiyorlar. Bunu 20 yaşındaki genç de 50 yaşındaki insan da yapıyor. Eskiden peşlerine gider, hatalarını düzeltmeye, doğruları anlatmaya bakardım. Baktım dinleyen yok, artık gidene bakmam bile. Gerçek dost veremediğin zaman küsmez çünkü. Neden veremediğini anlamaya ve empati yapmaya bakar. Empatinin e harfini bile anlamayan bizim toplumumuzda küserek, düşman olarak hayatı streslerle yürütmeye çalışarak hastalıklı bir toplum olma yolunda ilerler işte.. Çok insan senin açından ortada sebep yokken sana küser, senin onlardan özür dilemeni bekler. Çünkü küsmesinin sebebi sensin. O hata yapmaz. Kitap okumayan ve eğitim seviyesi düşük insanlarda bu tutumu daha çok görüyoruz.
Canım oğlum,
İstediği kitap, dergileri her zaman verdiğim bir genç dostum vardı. Bir gün borç da istemeye başladı. Ben de olmadığını söyledim. Tabii üstelemedi. Bir süre sonra bana “Beni gerçekten seviyor musun ?” dedi. Hayret ettim. Bu sorulacak soru muydu bana yani? “Sevmediğimi mi sanıyorsun yani ?” dedim. Aklıma gelmeyecek şu cevabı verdi “ Beni sevsen borç istediğim zaman verirdin. Bugün benden istesen ben sana veririm” dedi. İhtiyacım olmadığını söyleyerek teşekkür ettim. Verdiğin zaman iyi dost oluyorsun, göklere çıkarıyorlar, vermediğin zaman yerin dibine batırıyorlar Yani demek istediğim şu ki, günümüzde dost bildiklerimizin çoğu bizden “hep ver, her zaman ver, daima ver ” mantığı ile hareket ederek dini ve milli duyguları sömürmekten de kaçınmıyorlar.
Canım oğlum,
Demem şu ki, hep senin vermeni bekleyen ama kendi gücü olduğu halde sana bir şey vermeyen ve katkı sağlamayan insan gerçek dostun olamaz. Bilgi ve sevgini verdiğin halde bunu anlamayan insan da gerçek dost olamaz insana. Konuştuğunda sana katkı sağlamayan artı değer katmayan, durmadan “sen yanlış düşünüyorsun” diyen insan da gerçek dostun olabilir mi? Karşındaki ne kadar “ben dostunum” derse desin, sen ne dediğine ve sana ne kattığına bak. “Ben arkadaşımı eleştirsem bana kızar mı ?” diye de bakma. Küsen sana küsecektir. Bir söz vardır “ Giden gitmiştir. Gittiği gün bitmiştir”
Canım oğlum,
Öyle dost geçinen insanlar vardır ki, sen onlara 5 kere gitsen onlar sana yaşça küçük olsa da bir defa gelmezler. “İşimiz çoktu” derler. Ne yani biz işsiz miyiz? Bir de bakarsın ki sevdiği insana her fırsatta gitmiş, eşi gitmiş, çocukları gitmiş ama sana gelince “işim başımdan aşkın” diye bahane uydurana “eyvallah “de. Bunu Yaradan bile emreder. “Selam der geçerler” diye. Biri bize yalan söyleyerek sevgisini ispat etmeye çalışıyorsa yalanla sevgi ispat etmeye çalışan adam bizim dostumuz olamaz. Her zaman söylediğim şu söz var ya “Samimiyetin dili yoktur, o gözlerden anlaşılır” Sen gözlerine bak “seni seviyorum “diyene. Gözleri onaylamıyorsa dili ne derse desin boş ver. Yalanında boğulsun o. Sen yüzerek gerçekler kıyısına çok ve yalan denizine daha girme.
Canım oğlum,
Bir de şu var sana yaranmak için hiçbir kitabını alıp okumadıkları halde “tüm kitaplarını” okudum” diye alay edenlerde dostumuz olamaz tabii ki. “Okumadım” dese daha çok güvenirsin. Kurnazlıkla hem seni sevgini kazanacağını zannedip hem de aptal yerine koyan insanlardan dost geçinenlerden kurt görmüş kuzular gibi kaçarım ben. Ya da sevmedikleri insanı seven insana rastlayınca “Biz de senin kadar seviyoruz onu “derler. Herkes herkesi sevmek zorunda değil ama yalan söylemesi de gerekmez. Dostlukta buna dikkat etmeyenler hep sıkıntı çeker işte. Ama yalan dolanlarla insanları o kadar etkiler hipnoz ederler ki, insanlar çok zaman bunun farkına varamaz ancak ayılınca anlar. Ben de bir nevi bilgi ve tecrübemle sevdiklerimi dost geçinen sahte insanlara karşı ayık tutmaya çalışıyorum. Söz ve yazılarımla. Gerçek seven insan sevdiklerini kötülüklere ve kötü insanlara karşı uyanık tutmaya gayret eder.
Sevgili oğlum,
“Dost” diyen çok ama yazdıklarımıza, söylediklerimize bakan ve anlayan beklediğimiz kadar çok yok. Desen ki “ beklentilerini az tut baba” Onda haklısın da. “Güzel şeyler ne kadar çoğalırsa memleketimiz o kadar güzel olur” düşüncesi ile ne kadar insana doğruları ve güzellikleri anlatırsak o kadar güzeldir” mantığı ile memleketimizi, insanımızı sevdiğimizden daha çok kesime ulaşmak istiyorum. Galiba senin de dediğin gibi acele etmeden ve sabırla yazmaya okumaya devam edersek umutla beklersek onlarda olacak!
Sevgili oğlum,
Dostluk deyince Aşık Veysel’in “Dost dediğin kara topraktır” şiiri gelir aklıma. Ne kadar dövsek sövsek kazma vursak da kara toprak gene insana ürün veriyor. Galiba bizde, dostlarımız bizi ne kadar incitse de, Biz yazarak konuşarak doğruları anlayacağız, el ve akıl yazmak, dil doğruları söylemek için var değil mi? O halde söylemek ve yazmakta dinleyen olursa okuyan olursa devam etmek lazım. Bir kişi bile olsa. Bazen o kişi dünyayı bile değiştirebilir.
Sevgili oğlum,
Derler ki “hata etmek değil hatada ısrar etmek en büyük hatadır”
Dostlar konusunda yanıldığımız zaman dostlara küsmeden ama mesafeli olarak da hayatımıza devam edebiliriz. Kitaplar, gazeteler ve bilgi veren internet veya düşünerek tefekkür de en güzel dostlar değil mi? O zaman “ illa da dostumuz olsun boş konuşan olsun “diye düşünmeden zamanı verimli değerlendirmeye de bakmak lazım. Nasıl mı? Okuyarak Tabii ki. İnsanı , evreni ve kitapları.. Ta ki ilk emri “oku” olan ve anlamı “okumak” olan o kitabı doğru anlayana ve yaşayana kadar.. Ne kadar okur ve ne kadar anlarsak hayatımız o kadar kolay olacak. O’nun amacı da o değil mi?
Sevgili oğlum,
Sana yazdığım mektuplarda içimden gelen çağlayan, deli dolu akan nehir gibi sevgiler o kadar gür akıyor ki yazmadan duramıyorum. Çok insan “kısa yaz” diyor ama duygularımıza ve sevgilerimize gem vuramıyoruz ki. Tüm insanlara yetecek kadar sevgimiz çağlıyor, sadece amaçları bizi küçümsemek olan alay eden değer vermeyene sevgimiz yok. Bu konuda cimri olmak da gerçekten işe yarıyor çoğu zaman.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.