- 383 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yardımsever Dostluk
BAŞKASINA AKIL VEREN DEĞİL YARDIM EDEN DOSTLUK
Sevgili dostum,
Bugün sana anlatacaklarım pek çok kişinin de başına gelen şeyler. İnsanlar bir kurumda çalışırken, işi dışında da insanlara faydalı olayım diyerek, çaba harcıyorsa, mesela bir yardım derneği kurmuşsa, bu derneğe herkesin yardım etmesini bekler. Güzel bir şey yardım kurumunda görev almak. Ancak bu insanların çoğu kurumuna yardım etmeni beklerken, mesela sen bir kitap yayınlasan, başkası bir sergi açsa gelip de imkanı olduğu halde senin kitabını satın almadıkları gibi “şuna hediye ettin mi? Buna da hediye etmen lazım” gibi akıl vermeleri ne kadar etik? Ama böyle insanlara da hayatta çok rastlıyoruz. Kendini çok değerli görüp de başkasını değersiz görüp, bunu söz ve davranışları ile üzerine basa basa söyleyerek ama ağzı ile “ ben kimseyi küçümsemem ki” diyenler ne zavallı insanlardır. ”Bunlara ne kadar üzülürüm. Bazen kızarım. Üzülsem de kızsam da elime ne geçer ki? İnsan kendini düzeltmeye ve empati yapmaya gayret etmedikten sonra?
Sevgili dostum,
“Herkes yapar ama benim ağabeyim ve ablam yapmaz” diyerek ağabey ve ablalarını savunuyormuş gibi yapan aslında töhmet altında bırakan insanlara hiç inanmam ve kızarım da. “Herkes yapar ama kötülüğü ben ve ağabeyim, ablam, ailem yapmaz” diyenleri samimiyetsiz bulurum. Çok insanın tembel olduğu zamanda “ben tembelim” diyene rastladın mı sevgili dostum? Ben henüz rastlamadım da. “Ben dürüstüm” diyene çok rastladım ama dürüst davranana çok az rastladım. Hayatın özeti işte.
Sevgili dostum,
İnsanlar yaptıklarını, mal ve mülk yığmayı nasıl severek yaptıklarını abartarak anlatmayı severler de, iş maddi yardıma gelince hemen paraları olmadığını, ya da borçlarının çok olduğunu ne anlatarak dert yanarlar. Cebinden 1 kuruş çıkmasın derler ama karşısındaki insanları aldatamazlar. Bir söz vardır “Bir insanı her zaman aldatabilirsin, bazı insanları arada aldatabilirsin, ama herkesi her zaman aldatamazsın”
Sevgili dostum,
Parasını verip kitapçıdan alacak imkanı olduğu halde, elinde bir kitap görünce hemen isteyen ve vermediğin zaman çekerek almak isteyen, ama ibadetini ballandırarak anlatan insanlara tavır koyup da konuşmak istemediğin zaman da sen suçlu olursun. Çünkü insanoğlu kendi hatasını görmez de engelli insanı küçük görerek “ nasıl olsa engelli kendini savunamaz” diyerek ona yüklenmek ve suçlamak ne kadar etik? Tabii bunları sen biliyorsun da hatırlatayım dedim. Güzel bir dost olarak sen bunları yapmaktan kaçınırsın tabii ki.
Sevgili dostum,
Bir büyüğümüz der ki “Yazmak kolay, konuşmak da. Ağzı olan konuşur, kalemi eline alan yazar. Ama yazdıklarını yapan, söylediklerine inanan ve hemen yapan insan azdır ve yazdığını yapan ve söylediğini de hayata geçiren insanlar kahramandır” Yazdıklarına inanmayan ya da söylediklerini hemen unutan insanlardan ne kadar sağlam insan geçinirse geçinir uzak kalmak lazım. Söz özdür çünkü . Sözü özü bir olmayan insan da tehlikelidir.
Sevgili dostum,
Bazen 40 yıl önceki bana söylenen sözleri bile hatırlarım. O kadar acı ve kalbe dokunan söz söylemişlerdir ki, 40 sene unutamamışım. Yeri gelip de bunu hatırlattığım zaman “ Neee ben öyle şey söylemedim söylemem de “ diyerek bizi suçlamaya kalkanlar unutmuş olabilir ama Yaratan hiç unutmaz. Doğru insan “Ya öyle mi ben öyle söylemişsem yanlış yapmışım insan yanlış yapabilir pişmanım” der hem doğru söylemiş olur hem de samimi olur. Biz samimi olanlardan olalım her zaman. Yaratan doğru olmayı ve samimi olmayı çok şiddetle emreder çünkü. Karşısındaki insanı hiç düşünmeden her zaman “ sen yanlış düşünüyorsun, bunu da engelli olduğundan yapıyorsun” diye hiçbir şey bulamazsa Yaradan’ın sana reva gördüğü engeline atmaya çalışan insana ne yapalım?
Değerli dostum,
Bazı insanlar vardır, okuyup Üniversite tamamlarlar, sonra mevki ve makamlara gelirler ama gençken söyledikleri sözleri tekrarlayıp dururlar. Onlara ne kadar hayret ederim. Mevki ve makama gelmek için gösterdikleri çabaların yarısını da kitap okumaya ayırsaydılar, düşünmeye ayırsaydılar, insanları dinlemeye ayırsaydılar da, “ben onunla anlaşamam “ demezler de “ben onu neye anlamıyorum” diyerek insanları anlamaya çalışırlardı. İnsanlara “seni seviyorum, takdir ediyorum “demek, çok zaman boş konuşma mahiyetine giriyor, onun ürettiği eserleri satın alıp destekleyemedikten sonra ya da çabalarına hem maddi hem de manevi destek veremedikten sonra, o insanı memnun edemedikten sonra söz söylemenin anlamı yok. Kuru övgü çok zaman boştur çünkü.
Sevgili dostum,
İnsanlar böyledir. Ona buna “”lavuk” der kızınca ama kendi lavuk (gereksiz, boş konuşan) olmasını unutur. Herkesi kendisi gibi lavuk zanneder. Güya kendisi Türkçe uzmanıdır ama kime hangi kelimeyi kullanacağını bilemez. Bilmek başka uygulamak başka bunları da güzelce uygulayacak şekilde başkalarına anlatmak başka.
Canım dostum,
Sana “canım dostum” diye sesleniyorum neden? Çünkü sen candan davranan beni anlayan, bana empati yapan insansın. Başkaları gibi her şeye “boşver, kulak asma “demiyorsun. Duyarlı dostlar, Gerektiği zaman insanlara yardım etmenin, ama nasıl yardım etmek gerekiyorsa öyle yardım etmenin yolunu da göstermeli dostluk bunu gerektirir. Sen bunu yapıyorsun imkanın ölçüsünde. İşte bundan dolayı da sana “ canım dostum” diyorum gönül rahatlığı ile. Çünkü gerçek dost sadece lafta destek olmaz, maddi açıdan da imkanı ölçüsünde dostuna destek olur. .Geliri çok iyi olup da “param yok” demez. Sana yardım etmeyip imkanı bol olana bol yardım edip de “ ben akrabalarıma eşit davranıyorum” demez. .Gerçek dostun yalan dolanla işi olmaz. Severse gözü ile (Samimiyeti ile uygulayarak ve maddi olarak yapar) sözü ile değil.
Sevgili dostum,
İşte bu tür insanlarla muhatap olmamak için, insanlarla iletişimi azaltarak daha çok okumaya ve böylece sana mektuplar yazarak hem sana duygularımı açmak ve bunu da herkes faydalansın diyerek paylaşmak bana daha mantıklı, verimli ve faydalı geliyor. Hem rahatlamış oluyorum bir dostumla dertleşiyorum diye, hem de bu dostluğu bu mektuplardan okuyan ders çıkaran olur diye. Olur ya yıllar sonra bile okuyarak faydalanan insanlar çıkar.
Sevgili dostum,
“Mektuptan ne çıkar “ deme. Biz küçükken internet yoktu. Mektuplar ve mektup arkadaşlıkları vardı. Ne saf duygularla mektup yazardık, birbirimize moral verirdik. Bazen il içi (Remzi Özkan) bazen de il dışı (Gökhan Gülkan ve Ahmet Gülkan) mektup arkadaşlarımızla yazışırdık ve 40 sene sonra onlarla gene internet aracığı ile görüşerek dostluklarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz. Güzel mektupların 40 yıl hatırı var çünkü. Kahvenin olur da mektubun olmaz mı? Kim bilir bu mektuplarda 40 sene sonra okunur da bizi anlayan empati yapan ve seven insanlar bulunur.
Değerli dostum,
Tarih boyunca mektuplarla iletişim kurmuş Peygamberler, devlet başkanları ve sanatçılar. Mektuplar ile birbirine moral vermişler gerçekleri anlatmışlar. Biz de sana anlatalım dedik. Belki çocuklarımız okumazsa torunlarımız, yeğenlerimiz okuyarak bize destek olurlar. Empati yapmayanları bırakıp da bize maddi ve manevi destek olanlara (Yeğenim Taner Yalçın’a, Arkadaşlarım Mustafa Epik, Gül Ustabaş Genç, Bilal Mehmet Eroğlu’na teşekkür ederim)
Değerli dostum,
Dostluğunla iyi ki varsın, iyi ki seni ve tüm dostları tanıdım, iyi ki mektup yazacak gücüm ve sana gösterecek sevgim ve az da olsa bilgim var Şükürler olsun.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.