- 470 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Senin Hikayen
Burada, başka bir diyarda yaşıyorum. Sensizlik nefesimi kesmiş ve yollar kapanmış. Yaşamak bir acizlikten öte, sensiziğin sessizliğiyle uğulduyor. Yüzümde ve yaşamım da görülmeye değer hiҫ önemli bir olay olmamıştır. Üҫ kurşlk olmayan neşem kayıplara karışarak benimle yollarını ayırmış. Ve her şey acıyla sefil yüzüme asılarak orada benler oluşturmuştur. Bütün zavallılar gibi ben de acılar iҫinde sessizce Kleve de sözde en işlek bir cadde de gelip geҫenleri seyrediyorum!
Kalbimde, yüzümde, sesimde, hatta tırnaklarımın cansız anatomisinde bile sızılı acılar damar damar bedenimde dolaşmaktadır. Her şeyi burada, kendi varoluş felsefesi sayesinde tutmaya ҫalışan bir zavallı ben is, boyumun ölҫüsünü alarak bir boşlukta yörüngesiz bir biҫimde dönmekteyim. Hagscha Caddesi, seni kayıp edişim birinci haftasında donmuş zehmeri kışı gibi ayaz görünmekteydi. Bütün insanların gülüşleri donmuş, herkes kendi kederini derin düşüncelerinin iҫinde aramak iҫin sessizliğe gömülmüştü. Sen, yedi harfli bir isimden, boğazıma kadar bendeydin ve bense sendeyim. Hep bir filim şeridi gibi anılarımız gözümün önünden geҫerken iҫimde ferahlamanının zerresi kalmamıştı. „Haydi“ dedim, kendi kendime! Oturduğum banktan kalkarak bir kaҫ adım atmak ve bir dağın iҫine ve eteklerine uzanmış bu şehirde bir kaҫ gün daha kalmak zorunda olmanın bedbahtlığını kararmış ruhumla yüzleştirmek iҫin yürüdüm! Yürüdüm, yürüdüm! Sessizce ve ağlaya ağlaya. Sıcaklığın kırk dereceyi gösterdiği caddelerde amaҫsızca dolaşka iҫin. Bu esnada hepseni düşünüyordum ben! Ҫok değil, daha bir kaҫ ay önce gezdiğimiz şehirlerde ҫektiğimiz resimler geliyordu gözümün önüne yeniden ve teker teker. Ya da bir kahvede, senin sade bir kahve, benim de sürekli sütlü bir kahve deyişim artık acı anıların arasına sarılmıştı. Yemeği biraz ihmal edişimin ve wiskiyi biraz fazla kaҫırımanın etkisiyle pembe yüzümde ki gülümsemelerim tarih olmuştu. Daha solgun, daha endişeli, daha ҫaresiz, daha ҫökmüş ve nabzımda kendi tahminime göre normalin altına inmişti. Ölsem de kurtulsam diye sürekli sayıklıyordum yürürken kendi kendime. Sonra ҫarşıda gezen bu insanlara komik gözükmemek iҫin; „Müsterih ol“ Hüseyin! „Sen hayattasın ve egoistce yaşamaya devam ediyorsun, sevdiğini ise utanmadan kara toprağa uğurladın“ diyerek kendimle kendimce hesaplaşıyordum! Artık uzun uzun aşk hikayeleri yazamayacağım, posta kutularına sana adresli pullu zarflar atamayacağımın acısıyla kıvranıyordum. Ve artık penceerelerden gelecek mevsimleri bundan önceki yıllarda seyrettiğim gibi seyredemeyecektim.
Kleve, geniş tarım arazileriyle ҫevrilmiş engin ve uzun ovalar, bir kaҫ kilometre ileride bulunan Emmerich kentinin sınırlarını yarıp geҫen Ren Nehiri hissiyle uzanıp gitmekteydi. Kurak bir yıl olduğu iҫin, toprak kurumaya ve iҫinde ki su seviesini buhar vesilesiyle kaybetmeye başlamıştı. Otlar sararmış, bir ҫoğu da kurumaya yüz tutmuştu. Leylaklar, senin en sevdiğin leylaklar yavaş yavaş renklerini kaybetmekteydiler. Bir bahҫe de gördüğüm bir leylaklar bana senin son günlerde ferini kaybettiğin, ruhunu kemiren ҫaresiz hastalığın dramını yaşatıyorlardı bana yeniden! Leylaklar, leylaklar susuzluğa dayanamaz pek ҫabuk kurur ve ölürlerdi bir kaҫ gün iҫinde! Bu leylaklar nezdinde bir kez daha üzüldüm derinden! Bu gelip geҫiciliğe, ilk kez bana sert ҫarpan hayatında yumruğuydu yüzüme ve ruhuma inen. Oysa ben şu anda, burada seninle şu hortumu alıp, musluğu aҫıp o leylakları sulamak isterdim. Ama sen yoktun ve bu bahҫe de bana, bize ait değildi! Hanımelleri, petunyalar, geranyalar ve küpe saksıları ise bütün yaz bize terasımızda eşlik ederdi. Biz seninle bunları seyrederken hepmutlu olurduk ve mutlu anlar yaşatırdı bize. Bir kaҫ ay önce diktiğim kamelyalar ise sana ayrı bir mutluluk verirdi. Ҫünkü, ҫok küҫük oldukları iҫin bu bitkilerin büyüyü, şünü görmek isterdiksabırsızca seninleberaber. Ama şimdi bunlar artık bir hayalden başka bir şey değildi. Sadece hayallerde kalan acılardı! İşte böyle bir günde senin uzun yaşam hikayeni yazmaya karar verdim. Sonra bir suni bir ҫeşmede ellerimi ve yüzümü yıkayarak geҫici konakladığım yer doğru derin hıҫkırıklar eşliğinde iҫime derin derin ҫektiğim ve sonra yavaş yavaş dönerek aynı güzergahtan eve giderek bilgisayarımı alarak zaman geҫirmeden oturdum makinanın başına ve başladım yazmaya!
Önce sevgi sevgi ve yine sevgi yazdım! Düşüncelerim kayıp olmasın, beynimden kaҫıp gidecekmiş gibi bir hisle hemen bir kafeteryaya giderek köşedeki masalardan birine oturdum ve bir kahve ve sodasız bir su ısmarlayarak başladım sensizlikte seni yazmaya! Sevgi yazdım yeniden üҫ beş defa! Gözlerim bilgisayarın ekranına kilitlenmiş ve yeniden donmuştu! Beynimde ve muhayyelimde o kadar ҫok acılı düşünce olmasına rağmen yine de bir şey yazamıyordum! Saҫlarımı ҫekistiriyor, ҫekiştirdikҫe sinirlerim geriliyor ve daha ҫok terliyordum sıcaklığın da etkisiyle, gözlerimı sık sık kırpıştırıyor ve sürekli düşünüyordum. Bir fincan kahveyi iҫip bitirdim bu arada! Kalbim öyle ҫarpıyordu ki, anlatamam! Sağ elimle onu kontrol ettim, nabızlarımı yokladım ve ona uslu olmasını söyledim! Bunu ona söyler söylemez o da ağlamaya başladı yeniden!
Aşk acı, sevginin ҫocuğu olan aşk acıydı! Acı sarmıştı aşkı ve bedenimi narkozsuz ameliyat ediyordu! Ama yazmanın doğası gereği saҫmalamadan ona olan bağlılığımı belirten bir şeyler yazmalıydım. Bu sorumluluğu yüreğim bana, bedenime bir misyon olarak yüklemişti. Aşk hazindi, sevgi ağır bir yükümlülüğün acılarını bir bedende toplamaktı. Aşk keder demekti yenilmenin mahcubiyeti iҫinde hep bir ağlayışı ve ayrılığı saklayanve bu ağlayışın insana vermiş olduğu hümanist duyguların en safıydı. Ҫünkü aşktan sevgi doğardı ve bizimki de aşktan sevgiye adım adım kendi doğal kariyerini yaratarak bizi birleştirmişti. Yazdıkҫa aҫılıyordum, aҫıldıkҫa ağlıyordum! Sanki bütün geceler benim ruhuma girmiş, iҫimde hayalet ҫağırma tahtasında harfler gidip gelip seni anan anlamlı cümleler yazmak iҫin zorluyordu kelimeleri. Parmaklarımın yorgunluğuna aldırmadan yazdım! Birbuҫukaydır ilk kez bu kadar uzunca makinanın başında kalarak gece yarılarına kadar yazdım! Kafeterya da ҫıkıphemen kırk elli meterde ki odama gidipyazmaya aynı hızla orada devam ettim. Her cümlem yürekte seni kurguluyordu, seni tanımlıyordu ve sana itham ediliyordu. Ben yoktum artık kendi düşünce dünyamda! Sen vardın ve sen olmalıydın! Sonra senin hikayeni nasıl yazmalıydım; „olmaz, bunu nasıl başaracaksın, o bir hikayeyle sınırlıkalacakkadar küҫük mü?“ diyerek bir soru yöneltim bir anlığına kendi kendime! Ama sen vardın yüreğimde ve aşk bir teklikten başlayıp bütünleşen tılısımlı ve sihirli bir eylem olduğu iҫin anlatılması da o kadar kolay değildi. Bu büyük sorumluluk isteye nüvesiydi yüreğimin. Sonra, sen, „bizi beraber yaz H. Hüseyin“ diye ruhunla bana seslenerek beni en acılı günlerimde yazmanın iҫine tekrardan iteledin. Bu arada yazmak istediğim şeyin sadece iki farklı yüzünü betimlemek zorunluğu ortaya ҫıktı bundan dolayı!
Bu, bereketi tükenmiş Temmuz sıcağında, gecenin bu saatinde seni yeniden yazmak kadermiş diyerek parmak uҫlarım başladı klaviyenin tuşlarına hızlı hızlı vurmaya! Şimdi birbirinden bağımsız, ama birbirine bağlı iki uzun hikaye aynı sayfalarda birbirlerinin iҫinde eriyerek ortaya ҫıkıyordu! Dediğim gibi baglantı kurmakta zorlansam bile birinin son satırı, diğerinin başlangıcı olarak ҫıkıyor karşıma! Yada psikolojimin tavan yapmasından dolayı beklediğim akıcı performansı tümcelerime yansıtamamanın müzdaripliğiyle inliyor iҫin! Ağlıyorum, berrak, mavi bulutlarla apaҫık gökyüzünü seyrederken. Cuma akşamı olduğu iҫin, herkes balkonlarda neşeyle müzik dinleyip, iҫki iҫip hafta sonuna keyifle girerken, ben garip ve hüzünlübir acının ҫemberinde fil hikayesini yaşamanın mecburiyetiyle inliyordum!
„Ateş düştüğü yeri yakar“ Atasözü bir kez daha doğruluğunu bu kentte, hiҫ tanıdığımın olmadığı bu kentte bana dramların en acı sahnelerini göstererek inletiyordu bedenimi. Kimsesizdim, yanlızdım, sessizdim, ağlıyordum, ağlıyordum! Bazen utancımdan sıkılır bir park köşesine ҫekilir, bazen de kafeteryaların en ücra köşelerdeki masalarından birisine ilişir kendimi saklardım hıckırıklarımın duyulmamsı iҫin! Bunalana ruhuma hic, ama hiҫ bir şey teselli vermezdi ağlamanın dışında!
Nereye koysam seni
Dar gelir!
Yazsam bir şiire hani
Şiir bile sana az gelir!
Ve ben nere gitsem
Takip eder gamzelerin beni
Solurum ciğerime isleyen nefesini!
Mahur bir beste de güfteyim
Yazarım seni!
H. Hüseyin Arslan - 22.03.2020
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.