- 434 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KENDİN OL
Nasıl anlatacağımı bilemediğim fakat iyi bildiğim bir şey var. Yaşam boyunca aldığımız kararlarımız belli süzgeçlerden geçer. Birincisi akıl ve mantık süzgeci, ikincisi yakınlarımızın düşünceleri, üçüncüsü ise çevrenin etkisidir. İnsanlarda karakter gelişimi erken çocukluk döneminde başlayıp oniki onüç yaşlarında tam şeklini almaya başlar. Bu çağlara kadar karakter gelişiminin temelini atamayan bireyler ilerleyen yıllarda kendi karalarını almakta çok güçlük çekerler. Kararlarını aile çevresi veya yaşadığı çevrenin durumuna göre verirler. Çoğu zaman akıl ve mantığına yatmayan bu kararlardan sonra uzun süren pişmanlıklar yaşarlar.
Bir öğretmenim kitap armağan etmişti. Kitabın ilk sayfasına da şu notu düşmüştü’’Sen sen olma hürriyetine sahipsin, bunu senden almak isteyenler olacak, sakın ha verme” işte o an oturup düşündüm öğretmenin ne diyor acaba diye. O zamana kadar fedakârlık namına yaptığım birçok şeyin arkadaşlarımın kendi egolarını tatmin etmek için elimden aldıkları haklarım olduğunu fark ettim. İstemediğim halde sırf arkadaşım benden daha çok istiyor ,O üzülmesin diye sevmediğim kulüplerde görev aldım. Ama sonra fark ettim ki aslında ben arkadaşımdan daha çok o kulüpte çalışmayı istiyormuşum. Sıramı verdiğim arkadaşım o kulübü değil de sırf arkadaşı oraya gittiği için istemiş. İşte o an karar verdim. Bundan sonra karar alma sürecinde beni doğrudan etkileyen kararlarımı akıl ve mantık süzgecime sordum. Mantığıma yatmayan hiçbir kararı kendi kararım saymadım Tabiî ki diğer faktörleri de göz önünde bulundurdum. Sonuç olarak O tarihten itibaren verdiğim kararların büyük bir çoğunluğundan pişmanlık duymadığımı gördüm. Verdiğimiz bir kararın arkasında durabilmek için o kararın tam manası ile aklımıza yatması gerekiyor. Yok, efendim ben böyle yaparsam başkaları ne der veya benim bu kararım yanlış anlaşılır mı? gibi düşüncelerle kararlar vermemek gerekiyor. Aksi durumda verdiğimiz kararın altında kalabiliriz. En önemlisi hayatımız hep başkalarının istediği yönde şekillenir. Hiçbir zaman kendimiz olamayız.
Hepimizin bildiği bir Nasrettin hoca fıkrası vardır. Nasrettin Hoca çocuğu ile tarlaya gitmektedir. Kendisi eşeğe binmiş çocuğu eşeğin arkasından gitmektedir. Bunu gören köylüler ‘’Hocaya bak kocaman sakalından utanmadan eşeğe binmiş küçücük çocuk yürüyor’’daha sonra Nasrettin Hoca çocuğu bindirmiş eşeğe bu sefer köylüler; “Hocaya bak hocaya el kadar çocuğu eşeğe bindirmiş kendisi yürüyor”.Nasrettin Hoca bu sefer çocuğu ile beraber eşeğe binmişler köylüler ‘’Hoca eşeğe acı bari ‘’deyince hoca sonunda ilk verdiği karara geri dönmüş ve eşeğe ilk başta olduğu gibi kendisi terk başına binmiş.
Bu fıkradan da anlaşılacağı gibi verdiğimiz kararlarda herkesi memnun etmek imkansızdır. Bu sebeple kararı kendimiz vermemiz gerekir. Gerçekten doğru olduğuna inandığımız bir durumda kimseden etkilenmeden karar verip kararımızın arkasında durmalıyız. Verdiği kararın arkasında duramayan bir insan toplumun önünde de duramaz.
Karar alma sürecinde işletilen istişare peygamber efendimizin sünnetidir. İstişare; karar almada güçlük çektiğimiz sonunu tahmin edemediğimiz, kendimizden başkalarının da alınan karardan etkileneceği veya fazla bilgiye sahip olmadığımız durumlarda başvurulması gereken en önemli yoldur. Bunun haricinde özelde kendimizi ilgilendiren konularda danışma ve fikir alma yolu da önemli bir yoldur fakat bu yolun sonunda yine akıl ve mantık süzgecine son söz verilip son karar yine bizim olmalıdır.
Hayatta pişmanlık geri alınamaz sonsuz sıkıntı demektir. Onun için karar almadan önce karara varmamız çok önemlidir. Kendimizi ilgilendiren kararlarda etken olmak dileği ile…
YORUMLAR
güzel ve etkileyici bir yazı olmuş.