- 468 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Korona ölümü de öldürür mü doktor?
Efendim, araştıranlar bilirler, dabbetü’l-arzla ilgili rivayetlerde onun ’imanlı-imansız’ ayrımında bir turnusolluk yapacağına dair göndermeler de vardır. Bunun küçük bir nümunesine Korona vesilesiyle şahitlik ettiğimizi düşünüyorum. Çünkü hakikaten bu hastalık karşısında asıl korkması gerekenler kendileriyken, bazı ateistler/sekülerler, korku içinde olanın dindarlar olduğunu imâ ediyorlar. Ve hatta bilimi/tıbbı dinin karşısına koyarak "Naber? Sizinki bir işe yaramıyor değil mi? Bizim dine muhtaç oldunuz?" gibilerinden kakara-kikiri yapıyorlar.
Hayret kere hayret ederim. Acaba böylesi bir salgın ortaya çıktığında korkmak ’ölümden sonrasını hiçlik olarak görenlere’ mi yakışır, yoksa (Kur’an’ın ifadesiyle) "Asıl hayata mazhar olan ahiret yurdudur!" diye iman edenlere mi? Kim itikadına göre uçurumunun kenarındadır? Herhalde salgında ölmenin ’hükmî şehitlik’ olduğunu bilen dindarlar, bir AVM önünde otururken bana hastalık mevzuunu açıp "(...) yoluna gideceğiz!" diyen seküler bayan gibi düşünmüyorlar, o derecede de korkmuyorlar. Elhamdülillah. Bunun altını başlarken çizmek isterim.
İkincisi: Bu ateistler/sekülerler herhalde İslam’ı da doğru düzgün bilmiyorlar. İnsan bari inkâr edeceği şey hakkında bilgi sahibi olur. Neyse. Azıcık yardımcı olalım: Müslümanlar ’tevhid’ dedikleri birşeye inanıyorlar. Ne demek tevhid? Özetle "Herşeyi yaratan aynı-tek-bir olan Allah’tır!" demektir. "Ondan başka ilah yoktur!" demektir. Bu şuna da inanmayı zorunlu kılar: "Varlıkta bölünmüşlük yoktur." Evren müslümanın teolojisinde böyledir. Bu nedenle tıbbı kimse katakulleye getirip dinin dairesi dışına çıkaramaz. Hak Teala’nın bir ismi de eş-Şâfî’dir. Şifa vericidir. Bu Paris mukallidleri Fransız aydınlanmacılığından ettikleri ezberle İslam’ın da katoliklik gibi fiziği dışladığını falan sanıyorlar galiba. Yok. Öyle değildir. Hiç öyle değildir. Hz. Lokman aleyhisselama dair azıcık okuma yapsalar, İslam’da değerinin/derûnunun ne olduğuna baksalar, herhalde böyle haltları yemezler. Zaten iddialarının tarihte de karşılığı yoktur.
Yani bizim için bilim ile dini karşılaştırmak veya tıp ile dini karşılaştırmak Allah’ın iki ayetini, ismini, tecellisini birbiriyle dövüştürmek kadar komik, abes, saçma, mantıksız, hatta gerizekalı bir iştir. "Aman!" diyeyim kardeşlerim de bu tuzağa düşmesinler. Biz tıptan bahsettiğimizde, din dışı bir alandan değil, Allah’ın kevnî şeriatından bahsetmiş oluruz. Ona dair yürütülen çalışmaları da eş-Şâfî isminin gölgesinde sürdürülen fiilî dualar olarak algılarız. Allah’ın bir şeriatı diğeriyle, kullarının bir duası da başka duasıyla çarpışmaz, çarpışamaz. Biz tevhid gereği böyle iman ederiz. Bu yüzden doktorlar ne yaparlarsa gene ’şeriat içre’ yapmaktadırlar. Allah’ın kainata koyduğu yasalar içinde aranmaktadırlar. Maşaallah. Biz de el-Mütekellim isminin gölgesinde aranmaktayız. Beraber çabalamaktayız. Yok efendim, tıbbın tanrısı Hipokrates, arabeskin tanrısı Müslüm Gürses, Yeşilçam’a bakan Sami Hazinses gibi çok tanrılı bir dinin mensubu değiliz ki ilmî çalışmaları İngiltere ligini takip ettiğimiz gibi edelim. (Liverpool’un şampiyonluğu yenilmez umarım.) Birisi muvaffak olunca diğeri ’Yuh!’ çekelim. Cık, cık, cık.
Bir de işin şu kısmını anlamakta zorlanıyorum: Bilimadamları bugün ölümün çaresini mi arıyorlar yoksa Korona’nın çaresini mi? Bildiğimiz kadarıyla ilkine bulabildikleri bir deva yok. Yakın zamanda da bulabileceklerini sanmıyorlar. (Biz hiç sanmıyoruz.) O halde şifası aranan sadece Korona’dır. Peki nasıl ’bir hastalığa şifa bulmakla’ dinin fonksiyonu yerle yeksan edilmiş gibi sevinilir? Yani bu hastalığa şifa bulununca ölüm ortadan kalkacak mı? Ölümden sonrasıyla daha çok ilgili olduğu için İslam’a gerek kalmayacak mı? Aaa! Şok! Worldometers’ten baktığıma göre bu yıl ölenlerin sayısı şimdiden 15 milyonu aşmış. Eğer Korona’nın çaresi bulunduğunda da çocuk felci, kuduz, kızamık, kabakulak, tetanoz vs. gibilerde olduğu gibi olacaksa, yani ölüm büsbütün ortadan kalkmayacaksa, bu kadar havalanmalar niye? Çünkü nihayetinde yaptığınız sadece ’nedeni değiştirmek’ oluyor. Çözümden bahsedilmiyor.
Bir misalle açıklamak istiyorum: Hepimiz Titanik’te yolcuyuz diyelim. Aman, gelsin keyifler, gitsin boş bardaklar, mezeler, eğlenceler, çalgı-çengiler. Taaak! Gemi buzdağına oturdu. Hadi bakalım. Kaptanda kafa bilmem kaç promil. Önden su almaya başladık. Eyvahlar. Ah u eninler. İçinde de bin kamara bulunsun bu geminin. Önden arkaya numaralı. 1, 2, 3, 4... 1000’e kadar gidiyor. Su doldukça arkaya doğru kaçmaya başlıyorsunuz. Nihayetinde yaptığınız nedir? Kamarayı değiştirmektir. Peki su en son kamaraya kadar ulaşmayacak mı? Evet. Ulaşacak. Bu kaçınılmaz. O halde nihayetinde 1’den 2’ye kaçmanız dahi bir ölçüde oyalanma sayılmaz mı? Hah! İşte dinin hikmeti burada gözkırpmaya başlıyor. Madem bunu değiştiremeyeceksiniz. Değiştiremeyeceğiz. Değişmiyor. Kimse de değiştiremiyor. O zaman daha 1’den 2’ye koşarken suyun altında ne yapılacağına da bakmak lazım. Düşünmek lazım. Öyle "Naabeeer? Ben 1’den 2’ye kaçabiliyorum. Yaaa!" demekle iş olmuyor. Beş dakika sonra ölmekle sonsuzluk başka şeyler.
Evet. İslam bize değiştiremeyeceğimiz şeylerle yüzleşmeyi öğretiyor. Çünkü varlığın en kıdemli etkenleri sabiteleri. Bediüzzaman’ın sıklıkla ifade ettiği gibi: "Ölüm ölmüyor. Kabir kapısı kapanmıyor." Hatta başka bir yerde de diyor: "Ey nefsim! Deme ’Zaman değişmiş, asır başkalaşmış. Herkes dünyaya dalmış, hayata perestiş eder, derd-i maişetle sarhoştur.’ Çünkü ölüm değişmiyor. Firak, bekàya kalb olup başkalaşmıyor. Acz-i beşerî, fakr-ı insanî değişmiyor, ziyadeleşiyor. Beşer yolculuğu kesilmiyor, sür’at peydâ ediyor. (...) Hem kendini başıboş zannetme. Zira şu misafirhane-i dünyada, nazar-ı hikmetle baksan, hiçbir şeyi nizamsız, gayesiz göremezsin. Nasıl sen nizamsız, gayesiz kalabilirsin? Zelzele gibi vakıalar olan şu hadisat-ı kevniye tesadüf oyuncağı değiller."
Hülasa: Arkadaşlar, damarınıza basmaya çalışıyorlar, farkındayım. Siz de farkındasınız. Lakin bu angaje saflaşmalara girmeyin. Göğsünüzü gere gere değin ki: "Biz müslümanız. Tevhide inanırız. Bu nedenle deriz ki: Tıp da tıpkı İslam gibi Allah’ın bir şeriatıdır. Allah’ın yarattığı eşyada, Allah’ın koyduğu kanunlar, Allah’ın yarattığı hikmetler, Allah’ın gözettiği faydalar, Allah’ın buldurduğu keşifler, Allah’ın yarattığı şifalarla işlemektedir. Hiçbir doktor, Allah’ın yarattığı birşeyi/birçokşeyi kullanmadan hiçbir hastayı iyileştiremez. Eğer birgün bilimadamları müslümanların inandığı Allah’ın yaratmadığı birşeyi kullanarak ölüme çare bulabilirlerse sözünüzün bir kıymet-i harbiyesi olur. Yoksa boşa kelam sarfetmektir." Evet. Tıpkı Rahman sûresinde kısa bir mealiyle buyrulduğu gibi: "Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin çevresini aşıp geçmeye gücünüz yetiyorsa geçin! Ama Allah’ın verdiği bir güç olmaksızın geçemezsiniz ki!" Yapabiliyorsanız bizim Allahımızın yaratmadığı birşeyle yapın. Yahut da yarattığı bir kanunu değiştirin. Aşın. Dışına çıkın. Kamara değiştirmekle gemi değişmez ki.
YORUMLAR
Demircioğlu
Yinsani
Keşif yapmak nedir diye de ayrıca sorgulamak gerekmez mi? Son yazıları hallice öfke barındırıyor içten içe veya ben öyle algılıyor olabilirim..
Ve günümüzde dindarların zalım, diğerlerinin mazlum tarafında olduğunu da görüyor, hissediyoruz..
Yoksa niye hoparlörden bağıra bağıra dua etsinler ki,Tanrı veya Allah kara karıncanın üzerinde kara karıncanın sesini duyamıyor mu?? Ve ya Tanrının dua ya icabet ettiği "görülen" dünyada vaki midir, yoksa asırların kandırmacası ile mi kandırılıyoruz üstadım??
Din de iman da günümüze hitap etmiyor. Günümüze hitap eden anayasa hukuk düzeninde vb vb vb
:))
asır soru şu:
İnsanları hala ateist deist müslüman hristiyan dinli dinsiz imanlı imansız vb diye ayırmaya devam mı edeceğiz??? Tanrı insanları kamplara bölerek ne yapmaya çalışıyor veya bu devirde bile Tanrının böyle dediğini savunmak veya varsaymak "görünemeyen" düzene hizmet mi oluyor..
saygı ve huzurla..:)
en sevdiğinize emanet olunuz.
belkibirharfimben
Yinsani
Yüzüklerin efendisi 2'de bir mağaraya giriyorlardı, lakin kapılı mühürlüydü..
ve açmak için şöyle bir ipucu verilmiştir eski bir dilde:))
"söyle dost ve öyle gir" gibi.. Sanırım cevabı da "mello" idi ve söylenince kapı açılmıştı..
Dost olmak için insan olmak yeter mi yetmez mi üstadım??
Madem dinleri, insanı ve dünyayı daha yaşanılır kılmak için gönderildiği anlatıldı bize, bilinçaltımıza işlendi, kurumsallaştırıldı. Öyle ya, günümüzün bilgi birikimi insanca bir düzeni sağlamaya yeter??
Bir hesaplaşma başladı toplumdaki fikirlerde, bu gidiş kargaşaya kapı açacak..
Göğüsümüzü gere gere söyleyebileceğimiz tek şey ben insanım, vatandaşım ve bireyim olmalı.
ve günümüzde insanımızın, herhangi bir dine karşı korunmalı düşüncesi beni iyice sarıp sarmaladı. dinden korumalıyız kendimizi..
değerli dostum; iki değerli insanla muhabbet etmek beni ziyadesiyle memnun etti. ruhen tanışıyoruz sizlerle bunu iliklerime kadar hissediyorum..:)
siz(ler)den beklentim;
din (özelde islam) hangi durumda ayrıştırır
hangi durumlarda bütünleştirir sorularına açıklama getirmeniz olacak.
ben görüyorum ki din artık bütünleştirici özelliğini kaybetti günümüzde..
bölüyor, dayatıyor, parçalıyor sanki git gide..
rahmetli aliya izzet begoviç in bir sözü geliyor aklıma.. siz de hatırlarsınız veya araştırırsanız ne dediğimi veye demek istediklerimi biraz da insani ve dini açıdan anlayabilirseniz.. ya hu karşımda sanki sırp zulmü var gibi hissettiyor bana dini yazılar???
şimdi burada ilk yorumumda işaret ettiğim şekilde biraz daha açarak bir kaç ifade kullansam beni topa tutarsınız..
oysa diyordum ben devamlı "mello"..
insanız, insanlık, insanlığın ortak tarihi ve ilimsel tecrübesidir ortak paydamız ve inancın ve dinin hükmü olmamalı değil mi artık günümüzde..
cevap vermenize gerek yok,çünkü bu bir sitem ve dertleşme yorumuydu, sonraki yazılarınızda cevabımı okuyacağımı hisseediyorum yine görünmeyen alem gönül ikliminden bana verilen ilhamla:)
saygı ve sevgilerimle..