renklerin kırığı sanat, sahnesiz dram ve Pirandello
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Hayata ‘’yalnız’ca ’’ bir pencere ardından bakarken…
Evin içinde tutsaklık hissini yoğun olarak yaşadığımız şu süreçte dergide özgürlüğe dair görüşlerini okuduğum Avusturyalı psikiyatr Viktor Frankl:
‘’ insanlığın anlamını araştırdığı tezinde “İnsanın elinden her şey alınabilir,” demiştir. “İnsan özgürlüğünün en sonuncusu, içinde bulunduğu koşullar ne olursa olsun, tutumunu seçebilmesidir ve yalnızca bu özgürlük insanın elinden alınamaz.’’ diyordu.
İnsanın, en zor koşullarında ‘’kendisi’’için tutumunu belirleyebilecek varoluşsal bilinçle algılarına göre tercih yapma
şansı var mı her zaman?
Hayatın içinde her ayrıntının bize dokunduğu kısacık anların etkisini düşündüm, insan anlamlandırmaya çalıştığı hayatın içinde kendine ne kadar ve en çok ne zaman ulaşabiliyor acaba?
Pirandello, ‘’ Biz iki türlü yaşam yaşıyoruz der: Gerçek yaşam (Gerçekte olduğumuz insan) ve
Düş yaşamı. (Olduğumuz sandığımız insan)
Pirandello’nun sanata bakış açısını büyük ölçüde yaşamında karşılaştığı güçlükler ve acılar belirlemiş.Profesör Doktor Melahat Özgü hazırladığı çalışmasında Pirendello’nun özellikle ilgimi çeken ‘’Altı Kişi Yazarını Arıyor’’oyununu şöyle yorumlar:
‘’Pirandello, oyun biçimi bakımından, hemen hemen bütün oyunlarında olayları çeşitli gerçek katmanlar üzerinde oynadığından,
günümüzün de özelliğini belirten bir yaşam alanını bulmuştur. Öyle
bir oyun biçimi idi ki bu, bile bile hayal ediyor, hayali de gene bile
bile söndürüyordu. "Altı Kişi Yazarını Arıyor"
adlı oyununda, bu sorun çokça sivritilmiştir:
"Tiyatro salonuna giren seyirciler, daha başlangıçta, hazırlanmamış bir oyun etkisini almaları için perdeyi kalkmış, sahneyi gündüzün olduğu gibi kulissiz ve dekorsuz bir halde, hemen hemen
karanlık ve boş bulurlar."
Sahne Müdürü, rejisör ve oyuncular, sahneye birer birer gelirler.
Rejisörün dediğine göre Pirandello’nun bir oyununu prova edeceklerdir:
"...Ne yapalım, Fransa’dan artık iyi bir piyes gelmiyorsa, biz de
Pirandello’nun aktörleri münekkitleri seyircileri hiçe saymak
için yazdığı, kimsenin de bir şeyler anlamadığı piyesleri
oynamak zorunda kalıyorsak, kabahat benim mi?"
Bu provayı da rejisör, seyirciyi "hiçe sayarak" yapar. Rejisör, oyuncuları yönelgelerken: nereden gelip nerede duracaklarını gösterirken
kapıcı, sahne ile hiç ilgisi olmayan altı kişinin geldiğini bildirir. Bunlar: Ana, Baba, dört de Çocuktur: İkisi erkek, ikisi kız. Bir kız, bir
oğlan büyüktür. Bir Kız, bir oğlan da küçüktür. Çalışmasında tedirgin olduğu için rejisör, ’kızarak:
"Kimsiniz? Ne istiyorsunuz?" diye sorar
Karşılığı:
"Bir yazar arıyoruz .." olur.
Beraberlerinde getirdikleri dramı canlandıracak bir yazar aramaktadır bu altı kişi; çünkü kendileri, bir yazarın kafasından çıkmışlardır.’’
Pirandello, sadece bu eserinde değil birçok eserini yazarken kuşkusuz insanın özünü arayışını sorguluyordu. Yaşadığı dönemin sanatsal etkileri, o dönemde ailesini kaybetmesine neden olan veba salgını, eşinin hayatında bıraktığı etki o’nun sanat anlayışını etkilerken o özellikle tek boyuta odaklanacaktır:Gerçeğe.
Luigi Pirandello’nun hayatını ve özellikle ‘’ Altı Kişi Yazarını Arıyor’’ adlı eserini okuyunca insan en çok şunu düşünmeli belki de :
Değişen dünyada içinde bulunduğu kaosu ve dramı canlandırmak için tüm insanlar sahnesiz, kulissiz, senaryosuz bir karanlık bir salonda kendi dramını, acılarını oynamak için Pirandello’nun oyunundaki gibi sahneye dahil olan o altı kişi gibi yazarını mı arıyor acaba?
Yoksa her an değişen hakikati mi?
Belki de insan, en yoğun eve tutsak olduğu bu günlerde yalnızca perdenin arkasından bakıyor…Özgürlük algısı ve yaşam bilincine ne kadar sahip olduğunu içinde bulunduğu ortak gerçeklikle bütünleştirerek sorguluyor, geleceğini yeni baştan kurmak için.
Ve bahar hızla geçiyor önümüzden, doğanın yenilenişini ,dağ çiçeklerin açmasını uzaktan izliyoruz, limon çiçeğinin kokusunda umut tazeliyoruz, her an yeni baştan.
Ciddi bir bekleyiş hali…
Her insan hayata dışarıdan bakmakla içeriden bakmanın farklılığını en çok da şimdi sorgulayacak elbette. Oyun içinde yeni bir oyun yaratarak bambaşka kişi olarak gerçekle düş arasında dramını yaşayan o altı kişilik aile gibi.
Çünkü yarın, hiçbir şey bugünkü gibi olmayacak hiç kimse de bugünkü kendisi.
YORUMLAR
Sevgili hena özgürlüğün bi sonraki yazida da bahsi gecmişti. Bakar misin rastlantıya sanırım ozgürlüğü anlayamazken onu taşıyamıyoruz ve istiyoruz onu...
Pirandello’nun sanata bakış açısını büyük ölçüde yaşamında karşılaştığı güçlükler ve acılar belirlemiş se eğer gerçek yaşam ile düş yaşamı arasında ayni yola doğru benzer adımlara denk gelebilmiş midir?
Umarim pencereden bakarken ıskalamamışızdir yaşami gercegi ve düşleri,
Ah...
Beklemek bizi yormasın.
Sevgilerle... 🍀
Günümüzde yani pandamide,mahkum hayatı yaşayan insanlar;
Bazı ülkelerde suçluların affedilip, affedilmeyeceği tartışılırken; insanlığın iyilik ve kötülük anlayışıda sorgulanmış oluyor.
Soyut olarak, inşaa ettiğimiz duvarların, suçlu ya da suçsuz herkes tarafından belirginleşmesi daha da insanları özgürleştirebilir mi? Belki de evet.
Teşekkürler.
Nerde olduğumuzu bilmiyoruz. İki nokta arasına çizilmiş bir doğru parçası üzerinde bir yerlerde olmalıyız. Noktalardan biri olduğumuz, diğeri olmak istediğimiz. Herhangi birine yakınlığımız ya da her ikisine eşit mesafede oluşumuz anlamsız. İki arada bir derede kalmak denilen şey bu olmalı.
Noktalar yakınlaşamaz mı birbirine? Yakınlaştırmayı denemişliğim var. Başarıp başaramadığımdan emin değilim. Ama oynadılar sanki. Hangi yöne? Yine emin değilim.
Teorisini kurgulamak kolay. En azından pratiğine göre. Bu yazı alelade bir yazı olsaydı, tumturaklı bir teori döşeyebilir, şöyle şöyle yaparsan aradığını bulursun diyebilirdim. Diyemeyeceğim.