- 790 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HER ŞERDE BİR HAYIR VARDIR!
Kim derdi ki, gözle görülmez bir istilâ, dünyanın kurulu düzenini böyle sarsacak? Hayatın olağan akışını kesintiye uğratan bir gizil güç, dünya nizamına hükmeden insan gücüne meydan okuyacak! Deselerdi bize; “Yeni tip bir virüs insanları çalışamaz, sokaklarda dolaşamaz duruma getirecek... Hızla yayılıp yeryüzüne, çok canlar alacak, çok korku salacak!” Kim inanırdı, bunun gerçekliğine? “Hadi canım sende!” deyip gülüp geçmez miydik, bunları öne sürene? Hiç şüphe yok, pek çoğumuz aynı tepkiyi verirdi, sırf bu nedenle: “Aklından zorun mu var, senin? Düpedüz, hezeyan bunlar!”
Ama öyle olmadı. Çok övündüğümüz bilim ve teknoloji yetersiz kalıverdi. “Kral çıplak!” dedirtti, kof kibrimize. Kalkınmış ya da kalkınmamış ülke, toplum ayırt etmeksizin; teşkilatlı devasa yapıları sarstı, alt üst ediverdi kısa sürede, virüs kılığında havamıza, suyumuza karışan şu bulaşıcı hastalık tehdidi... Büyük bir kasaba olması için iletişim, ulaşım ağlarıyla örüp geniş pazarlar olarak ekonominin yararına açtığımız dünya, küresel ölçekte bir salgının da alt yapısını hazırladı ve biz bunu öngöremedik. Hazırlıksız yakalandık, bir kez daha.
Doğru, ilk kez olmuyor bu salgınlar. Daha önce de salgın hastalıkların yayılmasına uğradı, dünya. Pek çok hayat sönüp gitti, acılar çekildi. Ama şu da doğru: Tarihteki salgınların bu derece hızla yayılması mümkün değildi, seyahat olanaklarının kısıtlı olmasından dolayı. Salgının önce Çin’de başlayıp kısa sürede Avrupa içlerine ulaşması, başka türlü açıklanamaz çünkü. İyi de, toplumlar, hızlı ulaşım imkânlarından yararlanmasın mı? Bulundukları yerde, tecrit edilmiş bir hayat mı yaşasınlar? Bunu mu öneriyoruz? Elbette değil. İnsanlık, teknolojik kolaylıklardan istesek de uzak duramaz, zaten. Bilimsel ve teknik gelişmeler, kendi koşullarına uygun bir yaşam tarzını sunarken, bu tarzın alt yapısını da hazırlamalıydı. Gemi, tren ve uçaklarla günler içinde kıtadan kıtaya taşınan insanların, bulundukları bölgeden diğer coğrafyalara sadece kültür ve inanç taşımadıklarını hesaba katmak gerekiyordu; hâlâ da gerekiyor.
Para kazanmayı önceleyen anlayışın, insanı bunun sadece aracı sayan tutumu, “ziyaretçi insan memnuniyetini” de, daha çok kazanç çerçevesinde önemsediği için, gözüne başka şey görünmedi, döviz geliri dışında! “Gelsin; hizmet alıp para bıraksın; müşteri memnuniyeti gelen ve geliş sayısını artırsın!” hesabının kınanacak tarafı, bunun ‘insan odaklı’ değil, ‘kazanç odaklı’ yapılmasıdır. Nitekim bu anlayışı genele yaydığımızda; artık her alanda, zenginleşerek güç devşirmeyi, insan sevgisinin önüne koyan bir zihniyetin tezahürüyle karşılaşırız: Öğrenci alırken de, işçi temin ederken de, sağlık hizmeti sunar, silah üretip satarken de... Tek hesabınız ve hedefiniz vardır: Daha... Daha... Daha çok kazanmak! Ama gördünüz! Hastalık kapıdayken kazandığınız milyon dolarların hiçbir anlamı yok!
Kazancın ve gıdanın helâli... Bunlarla başlayıp yaşantının ve değerlerin helâline doğru halkaları genişletip kâmil insana ve faziletli insan ilişkilerine toplumu hazırladığınızda; o toplum kimliği, örnek ahlâkıyla, diğer toplumları da sevgi ve saygı üzerine kurmaya zorlar ilişkilerini. Hastalıklar mı? Yine olur! Ama önlenebilir düzeyde ve öngörülebilir boyutta kalır. Kimse saklamaz ülkesindeki hastalığı; “Duyurursam turist gelmez, turizm gelirim düşer.” diye. Ya da “Tıp alanında insanlık yararına tedavi geliştirdim, ilaç buldum. Fırsat bu fırsat! Yüksek fiyattan pazarlayayım, buluşumu.” demez. “Bu yıl patates hasadı düşük, bekletip öyle satayım!” veya “Rekolte yüksek, çöpe dökeyim de piyasa fiyatı düşmesin!” demeyi içine sindiremez. Çünkü insan, kazancın önüne geçmiştir!
Aldırmayın siz, felaket tellallarına! Yangına benzinle yaklaşanlara. Şunu unutmayın: Sağduyu, itidal ve kenetlenmek, her zaman duvar örer, kötü hesabı olanların önüne. Dayanışma içinde iki aya kalmaz, her şey yoluna girer. Sıkıntılar aşılır, hayat gürül gürül yatağında akmaya başlar. Yeter ki, dirençli ve umutlu olun, inançlı kalın hayata dair. Virüsten daha tehlikeli ve yayılma istidadı gösteren tek zaaf, insanoğlunda karamsarlık ve aşırı kaygıdır. Gülün geçin! Ülkemizin imkânlarına ve zorlukları aşmaktaki becerisine güvenin. Kolay olmadı bugünlere gelişimiz, kolay olmayacak yine, yarınlar bize. Ama bir şartla: Biz, her olumsuzluktan daha güçlenerek çıktık, çıkarız evvel Allah! Başınızı dik, gönlünüzü ferah tutun, yeter ki! Düzelmedik yanlış, yanlışlanmadık doğru kalmışsa, eğrisi doğrusuna denk gelir, günün birinde... Anarız bu günleri de, tatlı sohbetlerimizde, ileride.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.