- 661 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
DÜNYA FANİ
DÜNYA FANİ
Bu gün bir dostun ölümüne tanık olduk. Benden iki yaş küçük. Tanışıklığımız dolaylı. Ortak arkadaşlarımızı aradım. Pek üzgün değillerdi. Ben öldüğümde de fazla üzülmeyecekler demek ki.
Kendi ölümümü düşündüm. Emekli olmak istedim hemen, ama bir şey beni tutuyordu, hissediyorum. Bu kader mi acaba? Cenaze namazına bile kalamadık, arkadaşlarla yemeğimiz vardı. Hayat bu işte, ölüm de bu. Herkes yalnız ölür bu kesin. Yaptıkları ve yapamadıklarıyla. İyi ve kötü amelleriyle. İyi insandı dedik, herkes tarafından sevilirdi. İbadeti fazla değildi ama dostluk ve insanlık yanı fazlaydı. Amaç da bu değil mi? Din, ahlak için. Bütün ibadetler üstün ahlakı yaşamak için. Ben üstün ahlakı tamamlamak için gönderildim buyur muyor muydu peygamber?
Her şey ahlaklı bir insan üzerine İslam dininde. Yaratılış gayemiz bu. Yaradılanı sevmek Yaratan’dan ötürü. Yetmiş iki millete bir göz ile bakmayan hakikatte asidir. Bir kez gönül kıldın ise bu kıldığın namaz değil.
Evet, namazla da olmaz namazsız da. İmansız hiç olmaz namazsız olur da ahlaken olgun değilsek, hamsak, nobransak, cimriysek tam inanmış sayılmayız. Dedikoducuysak, laf taşıyorsak, insanlar hakkında hep kötü zan besliyorsak gerçek bir mümin değiliz. Hakikatte asiyiz. İbadetlerimizle gurur duyuyorsak, insanların dünyalıklarında gözümüz varsa tüm ibadetlerimiz bir gösterişten ibaret. Kendimizi aldatıyor, nefsimizi tatmin ediyoruz.
Tanıdık dinar bir doktordan naklediyorlar: Size sakallı bir adamla çarşaflı bir kadının kürtaj için geldiklerini ve bunların sayılarının az olmadığını söylesen inanır mısınız? Şaştım, ilk defa duyuyordum bu itirafı. Demek ki görüntü ile gerçek her zaman örtüşmüyor. Dışı yeşil içi kırmızı karpuz misali olanlar az değil toplumumuzda.
Açık saçık bayanların cami avlusuna girdiklerini görüp çok yadırgamıştım geçenlerde. Göz ucuyla takip ettiğimde onların mescide girdiklerini görmek beni hayli şaşırtmıştı da eşim olayı açıklığa kavuşturdu. Çantalarından çıkardıkları eşarp ve eteklerle namaz kıldıklarını söylemişti de beni sui-zannımdan dolayı utandırmıştı. İşte şekille ö-
zün her şeyi göstermediğinin açık kanıtı.
Kadın ağlıyor kocasına. Oysa hayattayken ne kavgalar etmişlerdi. İşte hayat buydu. Birden bir kalp krizi ve ölüm. Oysa benim daha ne kadar yapacağım işler vardı. Oysa uzun bir ahret yolculuğunun kapısındayız ve hiçbir Hazırlığımız da yok. Hep emekliliği bekliyoruz, hep erteliyoruz. Ertelenen İslami hayat bir türlü yaşanmaz, yaşanamaz hale geliyor. Bir hayal ve ütopya oluyor. Oysa gün bu gündür diyen sufi felsefe ne kadar isabetli demek. An bu andır, an bu andır ,an bu an. Şeyh Galip dem bu demdir, dem bu demdir, dem bu dem dememiş miydi şiirinde?
Ahmet Kemal
YORUMLAR
Dünya Malı
Olur mu! kaderden kaçmak, hak yolundan ayrılmak.
Kaçmak ise çözüm, er ya da geç yakalanmak.
İstemez mi ki! mutlu olmak, mekanı cennet yapmak...
Kula seçme hakkı vermiş yüce Allah, yaşamak.
Umududur, maneviyatta ona bağlı kalmak.
La ilahe illallah diyerek ona kul olmak...
Umut mudur? Allah varken puttan maddeye tapmak.
Maddeye dayalı ölüm, karanlıkta bağırmak.
Ve Allah insanı yarattı, dünyada tanımak...
Amaç! işte bütün mesele bu ondan kaçmamak.
Rızası alınmadan olmaz bir işe başlamak.
Dünya fani, kulluk ebedi, onun için yapmak...
İbadeti her dakika yaparak, hakla olmak.
Yorulmak yok! hak yolunda bütün ömür çalışmak.
Elhamdülillah diyerek, sofradan rahat kalkmak...
Neylesin kul dünyada malını, sen varsın Ey Hak.
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
ismail karaosmanoğlu
Selamün aleyküm.
Yazının bir kez daha gözden geçirilerek imlâ hataları ve anlatım bozukluklarının giderilmesi, daha anlaşılır ve okunur olmasına katkı sağlayacaktır.
Muhafazakâr kesmin en temel sıkıntısı, Necip Fazıl'ın bir kitabına da isim olan "fikir, iman, aksiyon" döngüsünün sağlıklı işletilememesidir. Bu üç kavramın birinde meydana gelen aksaklık ve yetersizlik, diğerlerinin de etkisizleşmesine ve anlamını yitirmesine; bir öz ile kabuk, ruh ile şekil, zahir ile bâtın, madde ile mânâ bütünü olan şeriat ile tasavvufun asıl amacından sapıp kısırlaşmasına neden olmaktadır.
Tasavvuf kula fikri ve imanı öğretir. Ama işe öğrenmeyi öğreterek başlar. Özünde bir kişilik değiştirme, geliştirme ve yenileme işidir.
Fikir, iman için bir araçtır. İman da Allah'a daha fazla yakınlaşmanın aracı. Aksiyon ise bizzat şeriatin kendisidir. O da bir araçtır. Kul fikir ve iman yoluyla edindiği kişilik yapısını şer-i kurallar dairesinde günlük hayatına tatbik eder. Sorgular, irdeler, amacıma daha çok nasıl yaklaşabilirim, sualinin yanıtlarını arar. Meselenin teorisi özetle bu şekildedir.
Bu teorinin pratikte tam anlamıyla karşılık bulamamasının nedeni, İslam toplumlarının toplumsal kişilik yapılarının, arzu edilen İslami kişilik yapısı ile örtüşmüyor oluşudur. Tasavvufi çizgiden uzaklaşarak sadece şeriat dairesinde yaşamak isteyen bir İslam toplumu, fikir ve iman yetisini sekteye uğrattığından aksiyon sahasında da başarı gösteremeyecektir.
Kısaca, sorun mevcut kişilik örüntülerimizde diyebiliriz. Kapalı bir toplumuz. Batı eksenli gelişen kişilik ve kültür istilasına karşı bir tepki olarak kendiliğimizi "körü körüne" muhafaza etmeye çalışıyoruz. Kimliğimizi muhafaza altına almak istemekte haksız da değiliz. Ancak muhafaza çabası biraz aşırıya kaçıyor sanki. Yanlış anlaşılmasın, kendini ilerici addeden kesim gibi körü körüne batıcı olalım da demiyorum. Tüm mesele ısrarla kendin kalmaya çalışmak yerine, kendini yenilenmeye de açmak. Peşin kabul-peşin ret psikolojisine bürünmemek de çok önemli.
Sanırım bir nakle ihtiyacımız var. Hem de kişilik nakline. Kimin kişiliğini nakledeceğiz kendimize? O (SAV)'nun.
Bu işi ancak tasavvuf yapabilir.