- 1276 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KİMSİN SEN 2 (yazı dizisi devam)
TANRI MI ‘’TANRISALLIK’’ MI?!
‘’İnsan kendi acizliğini tamamlayan hayâli nesneye ‘’TANRI’’ der.
Yüzyıllardır tek Tanrılı Dinler de farkında olmadan Antik yunanlılarda olduğu gibi Antropomorfik (insan biçimci ) bir anlayış ile TANRI’ya inandılar. Kendilerinde olan tüm sıfatları yaratıcıya atfettiler.’’O’’, merhametli, sevgi dolu, hoşgörülü, çok bağışlayan, seven, sevilmek isteyen hatırlanmak, bilinmek isteyen öyle ki emirlerine uymayanı cezalandıran, cehennem de yakacak kadar da acımasız merhametsiz biri, oysa bunlar tamamen insana özgü karakteristik özelliklerdi. İnsan davranışsal açıdan kompleks bir varlık, gen özellikleri bulunduğu kültürden almış olduğu davranışsal birikimle bazen son derece ahlâki değerleri olan üstün vasıflı bir insan olurken bazen bir cani de olabiliyor. İslâm Tasavvuf anlayışı Allah’ın 99 isminin, (daha fazla olduğu söylenir) sıfat ve fiillerinin her insanda farklı özellikleri ile tecelli ettiğinden bahseder. Örneğin,‘’bazılarının fevrî olduğunu ve Allah’ın celâl sıfatının kişide daha fazla açığa çıktığını, bazılarında ise mülâyim davranışların hakim olduğunu ve Allah’ın cemâl sıfatının tezahür ettiğini söyler.Yine de bu anlayış da insana indirgenmiş bir varlığı anlatmaktan öte gitmez. Bir yaratıcıya inanma ihtiyacının temelinde sadece hayvanî bir dürtü vardır. Canlının hareket etme zorunluluğu, yaşamda kalma kaygısı korkuları…
21.yüzyıl, akılcı bilimsel düşüncenin olduğu insanın beden beyin organizmasını ve doğayı oldukça tanıdığı ve edindiği bilgiyi Tanrısal bir yaratıcılığa dönüştürdüğü önemli bir dönüşüm çağı. Beş yaşında bir çocuğun beynindeki bilişsel devreleri gelişmediğinden (henüz idrak yoksunluğu) hırsızlık yaptığında bir daha yapmaması için bir ölçüde ona kızarak ya da bir şekilde korkutarak ceza verebilirsin. Ne yazık ki bugün dahi halâ koca adamlar kadınlar Dinler aracılığı ile aynı yöntemle güdülüyor. Oysa 1500 sene öncesinden beri Kutsal kitaplar da anlatılan cennet cehennem masalı ve Tanrı korkusu bugün sadece Elit bir azınlığın devletleri sömürmek üzere kullandığı Din politikasından başka bir şey değil.
SORGULANMASI GEREKEN ! NEDEN BURADAYIZ ?! GÖREVİMİZ NE?!
Yaşamda ki anlam arayışı, korkuyla değil, sevgiyle kendi organizmanı ve tabiatı tanıyarak, yaşamı oluşturan evrensel yasaları irdeleyerek ve bu kuralları pratik yaşamda kullanılabilir değerlere dönüştürerek ancak gerçek amacına ulaşabilir. Beş ana, sınırlı duyu algımızın HAKÎKAT’in kendisine doğrudan erişimi yok. Aslında yapacağımız şey ise çok. İnsanın en önemli derdi merak olmalı, MERAK BİLGİYİ ÇAĞIRIR, ‘’TANRI HERŞEYİN BİLGİSİDİR’.
‘’DİN’’halkların afyonudur.’’ (KARL MARX)
…derken doğru söylüyordu, yüz yıllardır DİNLER toplumları her şekilde sömürmenin en geçerli yöntemi olmuştur.
İslâm kültürüne doğan bir çocuğun altı yaşlarında ki Tanrı tasavvuru hemen benzer şekildedir. Şöyle ki ergen yaşları geçtiğinde anlatır; ‘’Küçükken bana yaratıcıyı (Allah’ı) anlattınız çok büyük dediniz ben onun bir dev olduğunu düşündüm. Her şeyi görür dediğinizde Gökyüzünde oturduğunu kuşbakışı Dünya’ya bakıp her şeyi izleyebildiğini tasavvur ettim. Öyle anlattınız ki mazoşist hem sadist bir karakterde kendi zevki için her şeyi yaratıp kendine sevgi-saygı duyulup önünde diz çöktüren (secde ettiren) kibir abidesi bir yaratıcı. Öyle ki Dünyada EMİRLERİNİ YERİNE GETİRMEDİĞİMİZ TAKDİRDE cezalandırarak cehennemle acı çekmemize de sebep olacak olan sonrada cennet yalanıyla bizi kandıran patolojik, psikopat bir yaratıcı. Bu Tanrı bir yandan da sevgiyi güzelliği öven dengesiz bir varlıktı, eee çok KORKTUM tabii ki !sonra ben büyüdüm bu niteliklere sahip sadece İNSANI GÖRDÜM, VE İNSANIN Tanrı’yı yarattığını düşündüm. (…en azından kavramsal olarak)
Gelelim DİN BEYNİ NASIL UYUŞTURUR MESELESİNE !
Beynin gıdası bilgidir hangi data mevcutsa beyinde (brain-biyolojik beyin) zihin o bilgiyi işler sonuçlar üretir. Başlangıçta küçük yaşlarda, hiçbir bilgi bilmezken Din zihni sınırlayıp sorgulamayı yasaklar itaat etmeyi dikte ederse, ilerde hastalıklı beynin tohumları atılmaya başlanmış demektir. Bu aynı zamanda İnsan olma yolunun, önünün de tıkanmasıdır. Çünkü DİN SORGULAMAYACAKSIN DERKEN AYNI ZAMANDA İNSANIN EN ÖNEMLİ ÖZELLİĞİ OLAN DÜŞÜNMEYİ DE YASAKLAMIŞ DEMEKTİR. Bu katı düzlemde sadece sistemsiz sofistike düşünceler yer alır. Kendi içinde çelişkiler barındıran Din denilen öğretiler (ÖZELLİKLE semitik dinler) düşünmeye başladığınız andan itibaren güvenirliliklerini kaybederler. Şöyle ki;
1/ Temelde anlatısıyla BİRLEŞTİRİCİ görünür fakat tam tersi ayrıştırır.
Çünkü kendisine öncelikle isim konulur kategorik olarak ayrılır, örneğin //İSLÂM// ‘’o’’ artık tanımlıdır, ve önce kendisini ayrıştırır. Artık ötekiler de vardır yani ondan olmayanlar, Din fanatikleri için ise düşmanlar. Cahil insan yavaş yavaş suda ısıtılan kurbağa misalidir.
2/ ‘’Dünya hayatına meyil etmeyiniz, burası geçici ahireti önemseyiniz’’ der, Dünyada olan tüm nimetlerin CENNET diye başka bir yerde olduğuna işaret eder. Bu söylem insan psikolojisine etki ederek Dünyada var olana körleştirir. Cennette çeşitli meyvelerden, ırmaklardan, börtü-böcekten, hurîlerden ve Dünya üzerinden daha muhteşem bir saltanattan bahseder. Böylece DİN KENDİSİ insanı Dünyasal materyallere bağlar.
İnsan fıtratı gereği yaşamda kalma arzusundan dolayı korku ve kaygısını yatıştırmak üzere kendinden ayrı daha güçlü onu koruyacak kollayacak hayali bir nesneye Tanrı’ya ve ona ne yapması gerektiğini söyleyen bir DİN disiplinine inandığında bu onun kafa rahatlığı olur. Enteresan olan yaşamda ve sonrasında hoşluklarla kalabilmek adına Tanrı’ya ve Din’e sarılan insan DİN DİSİPLİNİNDEN DÜNYASAL ŞEYLERE BAĞLANMAMASI GEREKTİĞİNİ ÖĞRENİR.
BU KADARI BİLE DİNİN YERYÜZÜNDE BİRİLERİ İÇİN AMAÇSAL BİR ARAÇ OLDUĞUNUN GÖSTERGESİDİR.
HEP VAR OLAN VARDIR. (Farklı boyutlarda belirir ve dönüşür.)
BİG-BANG teorisi geçerli bir kuram olmaya devam ededursun
Bunun ‘’TANRI EVRENİ YARATTI’’ önermesini meşrulaştırmak üzere siyasi amaçlı, bilimi de yozlaştıracak bir hareket olabileceği de düşünülmelidir. Zira ’’AKILLI TASARIM’’
SÖYLEMLERİ ile de yaratılışçılar bu teoriden epey hoşlanmış görünüyorlar. Kanıt olmadıkça bu iddiaları gölgeleyecek bir çok argüman gösterilebilir.
Öncelikle; ‘’akıllı tasarım ‘’ tümcesi olmuş bitmiş, mutlak karakterdeki son ürün gibi anlam ifade ettiğinden doğanın diyalektik ve dinamik işleyişine ters bir söylemdir. Ayrıca başka sorunlar da vardır; dışarıdaki elektromanyetik alan bizim algı reseptörlerimizle karşılaştığında beynimiz bunu yorumlayarak
3 ve 4. Zaman boyutlu bir gerçeklik yaratıyor. Reelde renk, ses, ışık yok sadece belli titreşim ve frekanslardaki dalga boylarını görüyor, işitiyor, duyuyoruz, yani bu durum algımız neticesi bir gerçeklik. Örneğin; dokunma duyumuz,biz hiçbir zaman hiçbir şeye dokunamayız çünkü hücrelerimizi oluşturan atomlardaki elektronlar birbirini iter, biz bu itme hareketini dokunma olarak duyumsarız. Eğer gerçekten bir dokunma söz konusu olsaydı her şey birbirinin içinden geçmek zorunda kalırdı. BURADA AKILLI TASARIM İÇERİDE Mİ DIŞARIDA MI?!sorusu akla geliyor! YİNE AYRICA, TÜM GÖZLENEN OLUŞLARIN FARKINDA OLAN BİR BİLNÇ OLMASAYDI NE OLACAKTI ?!
Tanrı, Tanrısallık, ya da yaratıcı güç tüm evrene nüfus etmiş enformatik bir alan sınırsız bir enerji okyanusundan ibarettir. Bizim yaşadığımız madde evreni ise bu alanın belli yerlerinde enerjinin yoğunlaştığı lokalize olduğu bir yapıdır ve kapladığı alan oldukça minimal bir düzeydedir. Uzay-zaman-hareket maddenin varoluş biçimidir ve enformatik alanda bilincin hükmündedir.
Çınar A. Muşabak
YORUMLAR
İnsanın kendi eksiğini tamamlamaya çalışması ve buna dair çözüm arayışı , kimlik arayışı veya bağlanma şeklinde açığa çıkıyor. Matematikteki "Değil" kavramı işliyor. Bir şeyin değili o şeyi gösteriyor. Bir nesneyi bir kaba koyup kalıbını çıkarmak gibi. Kalıba göre şeyin eksiğini alçı benzer dolgu maddesi karşılıyor. Değili ile kendisi eşit olan için fark olmuyor. Eksiklik olmuyor. Saygılarımla.