Aklım ve Kalbim Taşlaştı mı
Ayılın bile diyemiyorum.
Çünkü "ayıp" olacak ne kadar içerlemiştir bilirim, kandilini tebrik etmediğime.. Kolay değil, son 2 yıla kadar genelde cuma günleri arardım, cumasını tebrikler, duasını alırdım, kandillerde sırayla aile büyüklerine ses verir, hürmetleri sunar, dualarını isterdim. En kısa zamanda gönlünü almam gerekecek. Geçen gecelerin birinde kandildi.
Ne girift bir yaşam lan benim hayatım!
Marketten dönüyorum, yüzüm ekseri toprağa dönük yürüme alışkanlığım var, şehrin caddeleri arasında kalmış küçük bir mezarlık, üst taraftaki mezarlık ile alt taraftaki mezarlığı asfalt yol bölmüş, ölüler duyar mı daha bilinmiyor bilimsel bir çalışma yapılmadı ancak bayağı bir araba sesi dinliyordur asfaltına altında kalanlar, evim ile market arasında kalmış küçük mezarlığın girişine geldim.. Benim yaşlarda hafif imam sakallı bir vatandaş ile mezarlık kapısında karşılaştık, kapını eni en fazla 3-4 kişilik, kapı küçük olduğu için, yol vermek için ben sağa yöneldim, o da sağa yönelmiş bulundu, ben sola yöneldim o da bana yol vermek için sola yönelmiş bulundu, üçüncü de artık doğruyu bulduk, bir kaç adım arkasından gelen ihtimal yengemizdi, elinde parmağa takılan renkli zikirmatiklerden, ben eskiden en çok mavi ve gri rengi severdim zikirmatiklerden. üç aylar ya sözde kutsallar, bolca zikir yazar takvim yapraklarında, camilerde imamlar, dini cemiyetlerin dergi ve kitaplarında.. Anılarım depreşti.. Mezarlığın ortasında benim kanki yatıyor yine, kanki diyorsam git gel mezarlık yolunda kanki oldum diyorum artık, mezar taşında - emekli vergi veya mal müdürü gibi bir şey yazıyor olmalı.
Eve geldim, şöyle bir haberleri kolacan ettim, islami bir yazar yine döktürmeye çalışmış o da biraz ayılmış benim gibi ama yaşı ileri olduğu için ayılmak istemiyor hala geveliyor bir şeyler.. Özetle; içimizdeki beyinsizler yüzünden (siyasal islama sesleniyor ve genelde 40 yıldır dillenen malum besteleri dillendiriyor kapalı kapılar ardında falan fişman..)... diye kestirip atmış sonra da Allah’a sığınmış vb vb vb..
Dün bugün gelen şehit haberlerini de tviterden takip etmiştim. Bir şehit annesi, oğlunun postallarına toprak doldurup çiçek ekmişti. Asansörden çıktım ev kapısına gelince ayakkabılarımın toprakla doldurulduğu geldi gözümün önüne. Eve girdim eşyaları bıraktım, balkonda saksıları gördüm yine o resim aklıma geldi..artık o resim ve görüntü gitmez benden.. O anayı düşündüm. Düşündükçe gerildim, gerildikçe sinirlendim. çünkü hep aynı şeydi olan, alışmıştı beynim de bünyem de şehit haberlerine 30 yıldır şehit haberi ve haberler, siyasi demeçler, kanını yerde koymayacağız açıklamaları..
Olan ise hep alt tabakaydı.Yemen türkümüzde değil miydi, "askerimiz fakirdendir" diye bir mısra vardı. Değişen bir şey yok ki..
Din ile aldatıyorlar.
Kemalizm ile aldatıyorlar
Adalet ile aldatıyorlar.
Vatan millet diyerek aldatıyorlar.
Açık gözlü olsan veya ayılsan bile bir şey değişmiyor ki.. Gücün yetmiyor bir şeyleri değiştirmeye..
Dedikleri gibi geldik gidiyoruz.. iki ucu çoklu değnek.. Birileri çıkıp ahiret mahiret demesin aman ha.. terbiyemi bozarım..
Şehitler Tepesi açıklamaları vardı yine haberlerde. Şehitler tepesi boş kalmayacakmış..
Sonra askerlik anılarım canlandı. Komutanların anlattıklarından aklımda kalanları tazeledim. Silahların nasıl parçalanıp temizlendiği, kam metre mesafesi olduğunu, silahların birbirlerine üstünlüklerini hatırlamaya çalıştım. Sonra "keleş"ler geldi aklıma. Dağda en rahat taşınan silah olduğunu ve rus yapımı olduğunu hatırlardım, belki yanlış hatırlayabilirim. teknik bilgiler sonuçta. PKK’nın en çok kullandığı silahlardı keleşlermiş, taşıması kolaydır,rus yapımıydı. g3 ker ve hk’alar daha ağır, g3 3 kg ya yakın olmalı, G3 tutuklukları da efsanedir askerde.
Elbette mesleği askerlik olan dostlar daha iyi bilir. Yarın bir gün vatan savunması çıkarsa bahtımıza, bizler profesyonel askerlerin eli ayağını oluruz ihtimal. Ne kadar komando olarak yazılsa da, komandoluk lafla ve 6 ayda öğrenilmez.. Öğrenebildiğimiz kadar öğrendik sonuçta.. o nizamiyenin havasını teneffüs etmeden olmaz.. Dekontla askerlik yapıp da şehit asker edebiyatı yapan varsa Khk gibi listelere alınıp, askere gönderilmeli bence..
Ve yine malumunuz olduğu üzere, tarih derslerinde Ruslar ve sıcak denizler anlatılarını düşündüm, Bir haber okudum sonra yine, Çalınmış Şehir falan deniyordu Hatay için. Yine iki Rus savaş gemisinin boğazdan geçtiği haberi canlandı hafızamda...
Ruslar gemi azığa almıştı..
Dostumuz Putin’di sonuçta. Kardeşimiz Esat’tı. Biz Ensardık,ülkemize gelenler Muhacir.. Sonra avrupa kapılarının açıldığı haberlerini izledim, Başımızın üstünde dediklerine yol göstermeye başlamışlardı, hadi gidin demeye getirmişlerdi. Dünün Ensar’ı bugünün mülteci kovucusu oluvermişti..
Düşündüm geriye dönük 15-20-25 yıl.. Kime dostum dedilerse, düşman olmuşlardı, ne söylemişlerse tersi çıkmıştı.
Kul hakkından bahsetmişler, yemedikleri kul hakkı neredeyse kalmamıştı.
Haktan hukuktan bahsetmişler yapmadıkları zulüm kalmamıştı,
Çadır devleti değiliz, devlet yönetiyoruz devlet demişlerdi, çadır devletinden bir farkımız olmadığı ortaya çıkmıştı.
Bir yüzükle geliyorum demişlerdi, fazlası olursa bilin ki, çalmışızdır demeye getirmişti lafı, hanımefendinin çanta haberlerini düşündüm, kaç yüzük edebileceğini hesaplayamadım kafadan.
Liyakattan bahsetmişlerdi, aile şirketine çevirmişlerdi her yeri..
Avrupa Birliği demişlerdi, ne yasalar düzeldi ne insan hakları..
Sonra bir haber daha okumuştum, Rize’de yapılan Hes’ler yüzünden derelerin kuruduğundan bahsediliyordu. Kendilerinin çocukluğunda balık tuttuğu dereleri yüzdüğü dereler kurumaya yüz tutmuştu..
Şehit haberlerinin geldiği günün ertesi, eski bir bakanın mesaj gitmiş eski partililere, büyükleri teşrif edecekmişti. O haberleri okudum, seyrettim, gülüyordu, espri yapıyorlardı, bugün de sanırım şehit cenazesine katılmışlardı, gazeteciler alınmamıştı cenazeye..
Sonra bir resim daha gördüm internette. Cinsiyet değiştirmiş ünlülerden bahsediyordu 6 kişi, hepsi de askerliklerini yapmışlardı ihtimal hepsi de erkekti sonradan kadın olmuşlardı, lakin yapmayan ve çürük raporu alan diğer ünlü siyasileri ve cübbeliyi de alta koymuşlar kıyaslıyordu bir kullanıcı..
Zombi filmlerini ve dizilerini hiç sevmem, yine de kimi denk gelmişliğim vardır.
Bir dinleri düşündüm, bir ülkemin kısa tarihini bir de zombileri..
Sonra sordum kendime, sonuç ne? Yine herkesi karşıma alma pahasına sormalıydım??
Din anlatıları ve dinist siyaset bir zombi olabilir miydi??
Daha önce belirtmiştim yine belirteyim; dinler benim gözümde hem kitabi, hem sosyal olarak artık; böcek yiyen bitkiler gibi..
Aman dostlar eski anlatılar, iyilik güzellik, yardım, kul hakkı vb söylevlerine inanayım demeyin. Ben o delikten çok pis sokuldum. hem kültürel olarak hem sosyal olarak aman diyeyim. Çocuklarınızı uzak tutun dini yerlerden, insanlığı ve modern bilimleri, modern düşünme tekniklerini öğretin. Ben kendimi çok çok çok zor kurtardım. Ölüm korkusuyla size hayal satmasınlar. ve o hayallere sakın itibar etmeyin.
Geçenlerde de Netenyahu, espri yapıyordu; eskiden günde haftada ayda bana laf çakardı artık 6 ayda bir laf atıyor, olsun ticaretimiz o zamandan bu zamana güzel işliyor demeye getiriyordu..
Yine malum sitemizde geldim, bir şehit şiiri vardı günün anlam ve önemine uygun, bir de dini bir yazı. serbest şiirleri pek okuduğum söylenemez, takip ettiklerimden gelirse ne ala, hece şiiri dün okumuştum, dini yazıyı da özet şeklinde okudum tebessüm ettim..
Aslında bu yazıyı yazmayacaktım sadece bir alıntı yazı ekleyecektim de üzerine bir günlük yazayım dedim.
Sizi o yazıyla baş başa bırakayım, lakin dikkat edin okuyacağınız yazıda sen ben o yok hükmündedir. Seni beni onu kukla gibi kullananlar vardır ekseri..
Alttaki bölüm hakkında saygı değer kalemlerden fikir alabilmeyi çok isterim, bir başka okumuş tarihi ve özet geçmiş aslında. Ben hak verdim o yazıya da.. Sizleri bilemem..
"İki Hamit arasında Sosyalizm kokusu
21. yüzyılın başında tuhaf bir biçimde her şey 20. yüzyılın başındakine benzeme eğilimi gösteriyor. İç çatışmalarla sarsılıyorduk, iç çatışmalarla sarsılıyoruz. Bir dünya savaşının eşiğindeydik, bir dünya savaşının eşiğindeyiz. Hamit’in iktidarındaydık, “Payitaht Hamit”in iktidarındayız. Hürriyetsizdik ve Cumhuriyet arzuluyorduk, hürriyetsiziz ve Cumhuriyet arzuluyoruz. Onca hayhuyun arasında vatanın ellerimizin arasından kayıp gideceğinden korkuyor, bizi bir arada tutacak bir tutkal arıyorduk. Parçalandık ve bir tutkal arıyoruz.
Hamit paranoyaları nedeniyle bir karikatüre dönüşmüş olsa da görmüş geçirmiş bir hanedanın son kuşağına dahil olmanın bütün vakarını üzerinde taşıyordu. Mütevazıydı. Bâb-ı Ali’nin yetkilerini iç edip ülkeyi Yıldız’dan yönetmeye başlamıştı ama akrabaları daha önce sayısız kez alaşağı edilip kellesi vurulduğundan “ölçülü” olmaya özen gösteriyordu. Devlet çürümüş olsa bile toplum dinamikti. O kadar ki onu bir saray darbesiyle tahta oturan Mithat Paşa, tahtan indiren Enver Paşaydı.
Evet, Hegel’in dediği gibi dünya tarihindeki tüm büyük olgular ve kişiler iki kez ortaya çıkar. Trajediyi geçtik, komedi faslındayız. Hamit yerine Payitaht Hamit, Mithat Paşa yerine Hulusi Paşa. Talat Paşa yerine Fethullah Gülen. 31 Mart gerici ayaklanması yerine 15 Temmuz gerici kalkışması, Yıldız yerine Beştepe Külliyesi…
Hakkında yazılanlara bakılırsa ilkinin Müslümanlığı sahici, dindarlığı siyasiydi. Avrupa’ya hayrandı ama öte yandan büyük güçlerin oyunlarla mülkünü elinden almak istediğinden kuşkulanıyordu. Dindarlığı bir savunma mekanizmasıydı. Korktuğunda dindar görünmeye çalışıyordu. Çok korktu çok dindar oldu. Haksız da sayılmazdı. İktidarının son yıllarında Anadolu’da Ermeni Tebaası ayaklanmıştı. İmparatorluğun kalbi olan Balkanlar kaynıyordu. Emperyalist merkezlerde topraklarını paylaşma planları yapılıyordu.
***
1908 Hürriyet Devrimi geçici bir rahatlama sağladı. İmamlar, papazlar, hahamlar kol kola gezdi. Makedonya dağlarındaki Rum, Bulgar, Makedon çeteler ovaya indi. Doğu Anadolu’daki Ermeni çeteler peşindeki müfrezelerle kucaklaştı, barıştı. İç savaş nihayet bitmişti. Ülkesinin nefes aldığı kısa sürenin onun yokluğuyla mümkün olmasını rastlantı sayamayız.
Hürriyet’ten dört yıl sonra, 1912’de başlayan Balkan savaşı az zamanda büyük bir ricata dönüştü. Osmanlı ordusu 250 bin zayiat vermiş, Avrupa Türkiye’sindeki topraklarının yüzde 83’ünü ve nüfusunun yüzde 69’unu kaybetmişti. Artık “kültür başkenti” Selanik yoktu. Kuruluşundan bu yana Avrupa’nın bir parçası olan imparatorluk kısa sürede neredeyse tamamen kıtanın dışına itilmişti.
Osmanlı, Balkan Savaşları ile Küçük Asya’ya sıkıştırıldı fakat Dünya Savaşı o küçük vatanı da tartışmalı hale getirdi. “Osmanlıcılık” için artık imkân kalmamıştı. “Türkçülüğü” mümkün kılan işte bu hızlı küçülme ve büyük çaresizlikti. İttihat ve Terakki, 1913’te Türkçeyi imparatorluk liselerinde tek eğitim dili ilan etti. Çaresizliktendir. Türkçülük büyük çaresizliğimizdir.
Çaresizdik, çok abarttık ve hiç güvenmedik. Türklüğümüzü hep nominal bir İslam’la tahkim etmeye çalıştık. Anadolu’ya sıkıştırılanlar Türklüğün de ellerinden kayıp gitmesinden korkuyorlardı. Nüfus ayarlamalarına gittiler, hassas bölgelerdeki Türk unsurları daha görünür kılmak istiyorlardı. Göçler, tehcirler dönemi böyle başladı. Esası çaresizliktir. “Türk-İslam Sentezi” kaybedilmiş büyük yurdun küçük, çarpık bir hayaletidir.
***
Enver Paşa, çaresiz olduğumuzu hiç kabul etmedi. Çok parlaktı, Hürriyet kahramanıydı. Osmanlı’nın büyük savaşa girmesine öncülük ederken bile çare bulacağına inanıyordu. Baktı olmayacak dönüp tek tabanca Bab-ı Ali’yi bastı. Hükumeti devirdi, İttihat ve Terakki’yi yeniden iktidar yaptı. Sonra koştu gitti, direnişle karşılaşmadan, Edirne’ye girdi. Edirne Fatihimizdir. Almanya’nın savaşı kazanacağından emindi. Onun yanında saf tutarak İmparatorluk topraklarını geri alacağına inanıyordu. Fakat tarih onun için bambaşka bir son hazırlamıştı. Serüvenine Osmanlıcı olarak başladı, biçare bir Türkçü olarak bitirdi. Rusya’daki Türkleri birleştirip büyük Türk yurdu için ayaklandırmak isterken Türkistan’da öldürüldü.
“Sarıkamış içi meşe
Urus yaktı hep ataşa
Bizi koydun eli bağlı
Nereye gittin ey Enver Paşa”
Onu bir de Sarıkamış Faciasıyla hatırlıyoruz. Harbiye Nazırı olmasına rağmen ordunun Rus kuvvetlerine karşı giriştiği Sarıkamış Kış Harekâtının komutanlığını üstlendi. 1915’te gerçekleşen o harekâtta Türk birlikleri tam bir bozguna uğradı. 78 bin asker boş yere öldü. Bırakıp İstanbul’a döndü. İstanbul basınında Sarıkamış bozgunu hakkında yayın yapılmasını yasakladı. Korkunç bozgun beş yıl sonra katılan subaylardan birinin anılarını yazmasıyla ortaya çıktı.
Enver maceracıdır amma asla bir Hulusi Paşa değildir. Renklidir, cesaretlidir, cüretlidir. İstemediği görevleri ve hazır olmadığı rolleri tereddütsüz üstlenmiştir. Vatanseverdir. Enver, trajedidir.
İnsan beyni seçicidir, trajedileri unutmak ister. Enver’i unuttuk. Türkistan’da çürümeye terkedilen cesedi ancak 1996’da İstanbul’a getirildi. Abide-i Hürriyet’e Talat Bey’in yanına gömüldü. Törene dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Devlet Bakanı Abdullah Gül, Kültür Bakanı İsmail Kahraman katıldı. Enver’i neredeyse bir asır sonra yeni vatanına getirebildik. O sırada açılışında rol oynadığı Hürriyet ve Cumhuriyet dönemi kapanıyordu…
***
Enver hep büyük vatanın peşindeydi. Mustafa Kemal ise elde kalana razı olarak başladı. Cumhuriyetin ardından bütün yapıp-ettiklerini, eldekini, imparatorluktan arta kalan küçük Anadolu’yu yeni yurt olarak benimsetme çabasından ibaret sayabiliriz. Mecburduk ve mecburiyetimizi kabul eden tek kişi vardı. Kemalizm’dir.
Cumhuriyet bitip Kemalizm tasfiye edilince içinden bir Enver karikatürünün çıkması kaçınılmazdı. “Payitaht Hamit”in bir Hamit-Enver sentezi olarak ortaya çıkmasını da rastlantı sayamayız. Panislamizm’in ve Pantürkizm’in tuhaf bir karışımı olan bir yeni bir bakış açısı var. Biraz “Diriliş Ertuğrul”, biraz “Payitaht Abdülhamit”tir. Yaldızı biraz kazınırsa “İhvan-ı Müslimin”e varılır ki, Suriye’deki bataklığa saplanmamızda hepsinin payı var.
“Aşağıdan ses geliyor
Figan bağrımı deliyor
Kör olasın Enver Paşa
Gelinleri el alıyor”
Yersiz maceracılığın kaçınılmaz sonucudur, gelinleri el alır.
Sonuna yaklaşıyoruz. “Türk-İslam Sentezi” kaybedilmiş büyük yurdun küçük, çarpık hayaletidir. Varlık nedeni çaresizliktir. Cumhuriyeti yaşatamadık, laikliği sindiremedik ve hürriyeti koruyamadık. Koşup Hamit’in bir karikatürünü bulduk. Fakat Enver’in karikatürünü bile bulamadık. Kendimize harıl harıl bir Sarıkamış arıyorduk, İdlib’de bulduk. Çaresizliğimizdir.
21. yüzyılın başında tuhaf bir biçimde her şey 20. yüzyılın başındakine benzeme eğilimi gösteriyor. Sosyalizme koşuyorduk, sosyalizme koşuyoruz.
Orhan Gökdemir
29/02/2020 Cumartesi"
Böyle zamanlarda duygular depreşir, gözler nemlenir. Ne tartışmalar biter, ne de bağrışmalar..
Çünkü artık duygular ile yönetilen bir ülkeyiz.
Bakalım seçim geçsin de millet ne karar verecek??
Unutmadan sarıkamış harekatındaki vahim olayların 5 ay gizlendiğini atlamayın yazıda.. Kimbilir şu dönemde ve haberleşmenin yaygın olduğu günümüzde neler gizleniyor milletten hala??
****
Lakin yine bir söz geliyor aklıma..
Babası olmayana öksüz.
Annesi olmayana yetim
.
.
.
peki, oğlu şehit olana ne denir..Bir şey denmez çünkü o acıyı tarif etmeye kelimeler yetmez.
Ne olursanız olun, dininiz düşünceniz vb
BİR GÜN BİR ŞEHİT VEYA ÖLMÜŞ BİR ASKER ANNESİ VEYA BABASIYLA KARŞILARSANIZ..
ONA EVLAT OLUN. ONA EVLADI OLDUĞUNUZU HİSSETTİRİN.
Saygılarımla
YORUMLAR
Ekrem kardeşim demek oluyor ki
Tarihten çok ince dersler çıkartmak gerek
Tarihi okumak ezber etmekle olmuyor bu işler
Tarihi okumak demek AKIL süzgeci ile ELEMEK ELEKTEN GEÇİRMEKLE OLUR
Hani derler ya Tarih bilmeyenin Coğrafyasını Başkaları BELİRLER diye
Mustafa Kemal ATATÜRK aklı öne alan asla duygusal düşünmeyen bir liderdi
BAK BİZLER DUGUSALIZ ŞİİR YAZIYORUZ;)))
SEVGİLERİMLE
Yinsani
off kii ne off abi..
dağları tut yıkılmasın.
saygı ve huzurla..
Padişaha bile tepki veriliyordu. Düşün ki ne haldeyiz!
Aylar sonra neler çıkacak ortaya bilinmez ama o 33 kesinlikle doğru değil, bunu aptal olan bile bilir.
İnsan doğası gereği bir fikre sahip olmak istermiş. Bence bu da yalan. Yıllarca düşünmemizi istedikleri şeyleri düşünüyorduk. Şimdi ne oldu? Bu bir uyanış mı? Yoksa şimdi de uyandığımızı düşünmemizi mi istiyorlar? İç savaş en çok kimin işine yarar? BKZ. Ortadoğu.
Peki İşleri bitince posalarını halkın önüne attıkları o diktatörler son ana dek hala tek ve vazgeçilmez olduklarını nasıl sanıyorlardı? Çevresinde dalkavuk görünümlü perdeleri mi vardı? Güç zehirlenmesi zaten gerekeni yapmış mıydı?
20 yılımıza mal olmuş bir uyanışa ne çok küfürler geçiyor aklımdan.
Sevgilerimle...
Yinsani
geçmiş altı harfli
atatürkün altı ilkesi gibi
dinin altı şartı gibi.
lanet olmasın diyorum .. ve sakladığın o küfürlere benimkileri de ekle yin..
berbat bir durum..
düzelir mi umarım..
saygı ve huzurla..
Sevgili nesildaşım kalemine ve yüreğine sağlık.
Değerli bir kalem olabilme sıfatım yok ama yüreğindeki yangını ortak hissiyatla paylaştığım için yorum yazıyorum.
En garip canlılar biziz. Sürekli haklı çıkma kaygılarımız, sürekli daha fazlasını arzulamamız. Yanlışı ve doğruyu bilip yine de işimize geleni seçme durumumuz..
Kandirilmaya açığız çünkü; en başta biz kendimizi kandırmayı seçiyoruz...susuyoruz, geçiştiriyoruz..sonuç kaçınılmaz...
Etrafıma bakınca herkes bir şeylerden şikâyetçi ama konu kendine gelince aynı hatalar için sürekli bahaneler üretme durumunda...herkes en doğruyu biliyor , herkes en iyiyi yapıyor...soruyorum bunca hatayı kim yapıyor...sanırım çoğu parmak karşı tarafı gösteriyor...
Içimizdeki yangın çoğu zaman çaresizlikten sanirim...
kim bilir...
ve zamanla halimiz kalmıyor eskiden yaptığımız güzel şeyleri yapmaya...içimizde ölen bir şeyler var biliyoruz ama tekrar canlandırmak için heves yok artık.
Bir tutam huzur göndermek isterim. Günün güzel geçsin dilerim.
Yinsani
daha kaç yıl sürer bu aymazlıklar dünyada ve ülkede bilemiyorum..
hep kuşaklardan dem vuruyorum ya umarım bunalar ülkenin gördüğün son karakucak siyaseti güden idarecileri olur. sanki taş devrindeyiz.. insanın değeri artacağına gittikçe azalıyor..
teşekkür ederim güzel katkılarına..
eksik olma..
"Din ile aldatıyorlar.
Kemalizm ile aldatıyorlar
Adalet ile aldatıyorlar.
Vatan millet diyerek aldatıyorlar."
" Halk aldatılmayı sever...öyleyse aldatılsın."
İki alıntı biri M.Ö bilmiyorum,diğeri yeni bir dost sözü.
Bilirsin ben analitik düşünceyi hiç sevmem ve olaylara asla o gözle bakmam.
Suriye olayı tam bir cambaza bak olayına dönüştü, milleti baktırıyorlar sonra kıkır kıkır gülüyorlar.
" Para para para"
Boğazdan iki Rus fırkateyni geçti Suriye'ye geliyor bunlar ciddi savaş makineleri... Biz yandım Allah Patriot lazım diyoruz, duyan da sanacak ki Rus jetlerini vuracağız...
Analitik bakarsan buna yakın yorumlara ulaşırız. Lakin genele bakıp yorumlarsak yukarıdaki alıntı çıkıyor ortaya...
Çevremde en az beş yüz hane Rus oturuyor...ilk gün pek ortada görünmek istemediler, şimdi mi bir kısmı denize giriyor, pazara gidiyor bir kısmı da gezip güzel havanın tadını çıkarıyor.
Ben mi ...
Vallahi hanım evde zor tutuyor...
Kan işte, can işte, vatan işte, Mehmet işte... Ne yapayım mantık duruyor.
Ya sabır...
Bir not...SADAT'a bir göz at...
Ethem_Namık tarafından 3/1/2020 3:17:01 PM zamanında düzenlenmiştir.
Yinsani
kafamın içinde mançuryanın güneyinden ispanyaya kadar, orta asya, turan?? iran türkiye, yuna, italyan , ispanyol coğrafyası..
kuzeyde; iskandinavi ingiliz, rus, alman ve fransa diyorum, fransanın güneye de yani akdenize açık sanırım. soğuk iklim diyorum yukarısı buradan bakınca, soğukta hayatta kalmak için hareket etmelisin onlar da durmadan hareket ediyor..fransa o yüzden biraz karışıkbdiyorum hem kuzeyli hem güneyli gibi..
sonra çin geliyor aklım hint arap geliyor onlarda güney kuzey afrika devletleri.. çin, asırlar sonra bölgesinden çıkma eğilimi gösteriyor.
lakin işin her yanında bir amerika var sonuçta. her tülür insandan ıluşmuş modern zamanların imparatorluğu. içinde ne ararsan var. roma gibi, osmanlı gibi..
bir şehidin mesajını okumuştum yine internette (mealen); ülkemin en güzel yerlerinde (akdeniz ve ege bölgesi ve sahillerini anlatıyor) sizler keyfedesiniz diye, bizler şehit oluyoruz veya öleceğiz demişti. bizim hiç bir zaman oralarda gezecek paramız, ayıracak vaktimiz olmadı demişti..
ve o şehit olmuştu, ne uğruna??
dün veya evvelsi gün genöler toplanmış gece yürüyüşe çıkmıştı; "her türk asker doğar" slagonu atıyorlardu ihtimal yaşları 15-22 arasıdır.
kafamın içinde; sözler dolanıyor; işini en iyi yapan vatanını en çok sevendir gibisinden...
doların 6, eruonun 7 tl ve üzerinde olduğu dönemimizde her yaz geliyorlar kuzeyliler ülkemizde, adına turizm diyoruz..5 yıldızlı otelerde en asgari ücretlisi bile keyfince epleniyor, stress atıyor, güneşleniyor..
oysa sanki benim askerim onların keyfi içi koruyor bu vatanı?? turizm bile istemiyorum artık. gelsinler istemiyorum.
bir yabancı gördüğümde için dalgalanıyori fırtınalar kopuyor.. bastırıyorum, susuyorum, soruyorum kimi zamanda konuşuyor konuştuuyorum..
geçenlerde sanayiye uğradım oto elektirik, afgan bir genç vardı..24 yaşındaydı yanlışım yoksa, neden geldiğini, kaç kardeş olduğunu, kaç yıldır burada olduğunu sordum. evlenip evlenmediği , nerede kaldığı gibi..
afgandı güneyliydi, vatanı yetmemiş buralara kadar sürmüştü kendisini..
sonra almanyadaki türkler geldi aklıma, kimi akrabalarla ettiğimiz sohbetler..
kafam kazan gibi kaynıyor, sanki kafatasımın içinde aydınlık yok, veya gözüne ışık tutulmuş tavşan gibiyim..
içimdeki kurt ulumasını, ayı böğürmesini, o büyük ağıdı veya isyanı bir tavşan bastırıyor diyorum..
sadat mı? ilk aklıma gelen ihvani müslim gbi bir yapıdır diyorum. devleti ve askeriyeyi ele geçirmiş diye haberler okuyorum.
hepsi planlanmış sanki abi.. 15 temmuz fetönün üst aklıyla sadat birleşimi siyasal islamın dış güçlerle el ele verip millete yedirilen bir planıydı.. başka türlü olmasını gerçeklere aykırı..
**
az önce atam geldi, çay içtik, gitti sonradan, oğlum neye kızdığımı biliyorsun değil mi dedi. sustum.. bari cumalara git dedi. yine sustum..
ben yine susuyorum abi..
yine o ışık gözlerimde tavşan gibiyim işte. apışıp kalmış...
içimdeki ne kurt uluması ne ayı böğürmesi kafatasımı parçalamaya yetmiyor ..
**
bireysel manada herkes öfkeli, deli dumrul gibiyiz..
millet yine hareketli, devlet ele geçirilmiş..
son 36 şehitten veya asker ölümünden sonra ( ki ben daha fazla olduğunu okuyorum internette) iyice eridi bitti yüreğim, olan enerjim çekildi..
küllerinden doğmak sanki sadece masallarda diyorum..
dün malefiz diye bir çizgi film gibi bir şey izledim.
oysa o şehit evlerinde, ana baba yalnız kalmıştı.
hani bir resim paylaşmıştın, bir şehit babasının o bakışları her yerde canlanıyor, tv de filmlerde internette yazılarda şiirlerde..
artık ağlamayacağım demiştim son haftalarda. artık gözyaşı yok demiştim..
yine nemlendi gözlerim, dayanamadı beynim, kalbim el vermedi
koyverdi gitti.
ne diyebilirim ki
eksik olma abim,
iyiki varsın..
saygı ve hürmetlerimle..