- 449 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
İLAANİ GAÇA ALDIN HEMŞERİM?
İLANİ GAÇA ALDIN HEMŞERİM?
Öykünün yaşandığı o yıllarda şimdi hozan kalan, ya da daire karşılığı inşaata verilen bu bağlar tarlalardan sonra ailenin neredeyse geçimini temin edecek kadar gelir kaynağı idi. Bağ sahipleri üzümün bir kısmını kuruturken bir o kadarını da hevenk yapıp arıstağa asarlardı. Yakılan tandırlarda pekmez ve ekşili kaynatılır kış katığı temin edilirdi.
Pekmezden köftür, pelte, haside, unlu helva gibi besinler maharetli hanımların ellerinde yapılır iştahla yenilirdi. Üzümlerin fazlası şaraphaneye satılırken pekmezin fazlası da hemen alıcı bulur, aileye ek gelir kaynağı olurdu.
Bağ ve bağcılık çok önemli olduğu için Nevşehir’de sahipleri “benden sonrakiler bağı satmasın” diye ölünce bağa gömülmeyi vasiyet ederlerdi.
Harman ortaya gelipte düvenle sürülmeye başladığında bağlara alaca düşmüş, evin kızları da bağ beklemeye başlamıştı bile. Aradan on gün kadar geçtikten sonra yavaş yavaş olgunlaşan üzümler kızların başların da taşıdıkları kalburlar la evde katık olmaya yol alıyorlardı.
Etem’in harmandan kalktığı günlerde de artık bağ bozumu yaklaşmıştı. Boş olduğu günün birinde yanına aldığı köpeği (ZOR ZOR) ile hem üzerinde biriken hasat yorgunluğunu atmak, hem de bağları şöyle bir gezmek bahanesiyle evden ayrıldı. Kaya bağlarından başladığı geziye yayla bağlarını gezerek kum bağlarına ulaştı. Nuhu’nun, emmi oğlu Püskülü’nün, emmisi Güdüğreşidin, Haggının Memmedin, İreyizin, Çolak Abbas’ın bağına hayran kaldı. Kendi bağı da bu bağlardan aşağı kalmazdı ama ne de olsa onlardaki üzüm çeşitleri fazlaydı.
Akşama doğru köye döndüğünde biraz yol yorgunu olsa da bağlardaki bereket onu bayağı sevindirmişti. Pekmez kaynatmak için her haceti mevcutken bir türlü gözü kör olası şıra leğenini alamamış yıllardır komşudan ödünç istemenin ezikliğini yaşamıştı.
Birkaç gün sonra yolu şehre düşmüştü. Çarşı Pazar gezdikten sonra usülen şaraphaneye uğrayıp üzüm alıp-almadıklarını, alıyorsa kaça aldıklarını öğrenmek istediyse de öğle yemek tatiline dek geldiği için fikir alacak kimse bulamadı.
"Şaraphane açılıncaya kadar hem gezeyim, hem de leğen kaça satılır öğreneyim" diye ağırdan ağıra uzun çarşının yolunu tuttu. Birkaç şıra leğeni satan dükkanda müşteri olsa da “evdeki hesabın çarşıya uymuyor, aklının erdiğine cebin el vermiyor, "disane bu yılda muhannetin eline galdın Etem” diye kendi kendine kızıyordu.
Başka başka dükkanları gezse de durum değişmiyordu. “Şöyle meyve-sebze pazarına bari gidip de gezeyim" diye dükkandan yola çıkmasıyla sırtında şıra leğeni yüklü birini görmesiyle kendisine doğru gelen adamı olduğu yerde beklemeye başladı.
Köylünün sırtına sardığı leğen kalaydan yeni çıkmış gibi “cığıl cığıl” yanarken bakanın adeta gözlerini kamaştırıyordu.
Etem’e yaklaşan adam sırtına yüklediği leğeni iki eliyle tutarken kafasındaki şapkası da başını leğenin sertliğinden koruyordu. Koca leğenin içine giren adamın sadece kendisini ve leğeni taşıyan iki ayağı dışarıda kalmış kan-ter içerisinde adeta harpten yeni çıkmış gibiydi.
Adam tam Etem’in yanından geçiyordu ki onun “nasılsın hemşerim, yükün ağır ellaam, az uçuk seni yolundan idecaam amma kusura bakmıyacaaan ha” diyen sesiyle iki büklüm olan belini biraz doğrulttu. Yorgunluktan alnından dökülen terler gözlerini acıştırıyor, görmesini engelliyordu.
"Buyur hemşerim, ne diyecaasen di baalım…"
-Etem işi mahsus ağır alıyor lafı geveliyordu.
"Hemşerim ben de böyle bir şire ilağani alacağım da…"
Adam Etem’in ağır almasına bir anlam veremezken aradan geçen her saniye yükün altında beli biraz daha bükülüyordu.
"Bana ne senin ilaaninden gardaşım ne diyecaasen di de ben hemen yoluma gidecaam."
"O halde soruyom. İlaani gaça aldın hemşerim?"
-Adam kafayı bir o yana bir bu yana çevirirken koca leğende onunla sağ sola dönüyordu.
"Ben ilaani satın almadım gardaşım, galeyci de az evel galeyleddim, köyüme dönüyom, bana köyün kamyonunu kaçırtma, beni yolumdan geri goma…"
Adam yürümek için ayağını tam kaldırdı ki, Etem’in “hemşerim madem şimdi almadın, diyelim ki iki yıl önce aldın, aldıysan kaça aldın, hangi dükkandan aldın ne olur bana göster, yardımcı ol” diyen yalancıktan yalvarırcasına sorularıyla tekrar yürümekten vazgeçti.
Adamın artık yükten ve sinirden eli ayağı tutmaz olmuştu. Kime ne kötülüğü olmuştu da Allah bu deliyi başına bela etmişti, ondan bir türlü kurtulup yoluna devam edemiyor, yükün altında büküldükçe bükülüyordu.
"Aldığıma çok oldu, şu arkamda galan dükkanlardan birinden aldıydım, dönebilsem sana gösteririm amma !..."
Adam öfkeden kendini kaybetmiş adete zıvanadan yeni çıkmış gibi ne yapacağını şaşırmıştı. Bu deliden nasıl kurtulacaktı.
"Sorgu melağamisin gardaşım, alıp satmasaydım da sana rastlamaz olsaydım. Tövbe estağfurullah!..."
Adam daha lafını bitirmeden iki dizi üstüne yere kapaklanmış haliyle leğende üstüne düşmüş dışarıda sadece ayakları kalmıştı. Gülmemek için kendini zor tutar Etem; “Ne sırrı berk adammış yahu, ilaani gaça aldığını demeden ahrete göçtü ellam” diye olanları gülerek seyreden yandakilere dert yanıyordu.
ERDOĞAN ÇALIŞKAN KIRŞEHİR 12 06 2015 GERÇEK YAŞANMIŞLIKLARDAN
YORUMLAR
Ben Çorum luyum..okurken çok güldüm..bize ne kadar benziyo şiveniz..ellaham..badal..tahtaya gelesice derdi annem kızınca..ilağan..
Bizdede bağ bozumu olur.. üzümden pekmez pestil Köme yapılir.
Sonra harman zamanı gelir ekinler biçilir düğün dernek harmanda yapılırdı eskiden.harmanda ödenir borclar.. bı düğün olurdu persemden bayrak kalkardi 3 gün 3 gece yemek verilirdi.. nerde şimdi eski düğünler.. bağ bozumu.. ekinler..kaldimi..?.Çorum'da pek yok artık..
Çok çok güzel bir yaziydi
Erdoğan abi yöresel ağızla yazılmış anlatımı sizin ki gibi güzel yazılardan inanılmaz keyf alıyorum.Tebrik ve saygılarımla