- 437 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İskele Yine Karıştı
Fransız Yazar Claude Magnier’in kaleme aldığı "Eyvah Yine Karıştı"adlı oyunu Mağusa Rauf Raif Denktaş Kültür Ve Kongre Merkezi’nde izledim. İskele Belediye Tiyatrosu tarafından sahnelenen oyunu İskele’nin vazgeçilmez Yönetmeni Sami Yakar yönetti.
Oyun, trafiği bol olan, hareketli ve bol kahkahalı bir oyundu. Doğrusu, uyumanıza, sıkılmanıza kesinlikle izin vermeyen bir oyundu. Büyük bir keyif alarak izledim oyunu.
“Eyvah Yine Karıştı” işte böyle bir oyun. 2 perdelik Vodvil türü bir komedi. Vodviller, insanların komik yönlerini ele alan ve sonlarını farklı bir tarzda bitiren oyunlardır.
İzlediğimiz oyun da insan yaşamının komik yönlerini ele almış. Olayların birbiriyle karıştığı, yalanların havada uçuştuğu bir oyun.
Ortaya atılan yalanlar, çevrilen entrikalar, sonradan görmüşlük, koca bulma derdi, zengin olma isteği, para kazanma hırsı, gösterişli olma isteği ve bunların bir araya gelmesi…
Böyle olunca ortaya gerçek bir komedi çıkıyor. İçinde 40 milyonluk bir mücevher olan, 40 milyon frank olan ve çeşitli kadın iç çamaşırları bulunan 3 ayrı çanta. Ve fakat görünüşleri, şekilleri ve yapıları aynı olan 3 ayrı çanta. Bunlar birbirine karışınca neler olur? İstediğiniz çantaya kavuştuğunuzu sanıp sonra içinden kadın iç çamaşırı çıktığını görünce nasıl olursunuz? Bu çantaları durmadan birbiriyle karıştırırsanız ne yaparsınız?
Çantaların karışması, doğru olanın oyun sonuna kadar bir türlü bulunamaması, anne ve baba baskısından kurtulmak için yalana başvuran bir kız, zengin bir nişanlıyı kaybetmemek için zengin bir adamın kızı olduğu yalanını söyleyen bir bayan, zengin olmak için bin bir yalanı ustalıkla söyleyen bir çalışan, rüküş bir anne, gözü yükseklerde olan sonradan görmüş bir hizmetçi, kekeme bir şoför ve en önemlisi de çok farklı bir masaj görevlisi… Bunların hepsini aynı çatı altına koyarsanız ortaya nasıl bir oyun çıkar? Ve sonunda hiç beklemediğiniz bir son…
İşte oyun boyunca bu karmaşa sonucu ortaya çıkan komediye gülmekten kırılıyor seyirci.
Yani bir oyun, ancak bu kadar hızlı ve süratli olabilirdi. Özellikle ikinci perdesinde artık oyuncuların gücü bitti. Adım atacak halleri, nefes alacak güçleri kalmadı desem yalan olmaz.
“Bertnard Barnier” rolündeki Burkay Mehmet Uzun, oyun boyunca büyük bir performans harcıyor. Öyle ki sonlara doğru artık bitkin bir vaziyet alıyor. O kadar çok yoruluyor ki artık gücü kalmıyor. İzleyici keyif alarak izliyor onu. Oyunda akıllı, zeki bir babayı canlandırıyor. Zengin bir iş adamı. Olaylar karşısında ayakta durmaya çalışıyor.
Murat Sirhan, “Chistian Martin” rolünde. Oyunda usta bir yalancı olarak ortaya çıkıyor. O kadar çok yalan söylüyor ki olayları çıkmazdan çıkmaza sürüklüyor. Kafasında hep zenginlik ve zengin olma düşüncesi var. Daha iyi yerlere gelip zengin olabilmek için de durmadan yalanlar üretiyor. Oyun boyunca performansını hiç düşürmüyor. Hareketli biri. Oyunu sürüklüyor…
Elif Genç, bambaşka bir tip ve karakterle karşımıza çıkıyor. “Bayan Barnier” rolünde. Evin hanımı. Rüküş bir kadın olarak izliyoruz onu. Dediğim gibi akıl almaz bir biçimde tip yaratmış. İzleyenleri daha sahneye çıkar çıkmaz kahkahalara boğuyor. Özellikle sahneye girerken ve sahneden çıkarken yürümesi ve attığı kalçalar tam bir komediye dönüşüyor. Tek isteği kızına uygun bir koca bulunması. Bu nedenle de eldeki adaylardan son kalana sahip çıkılması ve onun kaybedilmemesini istiyor.
En beğendiğim oyuncuların arasında yer aldı. Sanıyorum ekibe yeni katılmış. Ama isabetli olmuş doğrusu. Ancak bu kadar yakışabilirdi diye düşünüyorum.
Aliye Bozdağ, “Collette” ve “Jacquline” rollerinde karşımıza çıkıyor. Evin kızı. Evlenmek için babasına yalan söylüyor. Saf bir karakter ile karşımıza çıkıyor. Rolünü iyi oynadı doğrusu.
Sıla Akgün, “Bernadotte” ve “Charlette” rolleriyle oyunda yer almış. Hizmetçi rolüyle dikkatleri çekiyor. Gözü yükseklerde olan, zengin olmayı amaçlayan bir hizmetçi rolünde. Öyle ki ev sahiplerine de yer yer sesini yükseltebilen ve hatta onlara kızabilen biri. Rolünün hakkını fazlasıyla veriyor.
Yalçın Arıcı “Oscar” adında “Barnier’in şoförü” olarak karşımıza çıkıyor. En büyük özelliği de kekeme olması. Cümleleri bir türlü tamamlayamıyor. Kelimeler uzadıkça uzuyor. Bu da izleyenleri kahkahaya boğuyor.
Farklı bir tiplemeyle “Philippe” rolünde Cihan Yıldız’ı görüyoruz. Daha sahneye çıkar çıkmaz izleyenleri kahkahaya boğuyor. Değişik tiplemesiyle oyuna ayrı bir renk katıyor.
Oyunun son bölümünde ise hastane görevlileri olarak Arda İlteriş ile Bilal Dericioğlu karşımıza çıkıyor. Geri planda da suflöz olarak Muhterem Hocaoğulları, Ses, Işık ve afiş Tasarımda Ebru Kırmızı görev almışlar…
Sıradan bir Pazar günü başlayan oyun, gittikçe karışır ve içinden çıkılamaz bir hal alır. Öyle ki izleyici olarak bu oyunun nasıl çözüleceğini merak ediyorsunuz.
Eğer siz de merak ederseniz durmayın bu oyunu izlemeye gidin.
Sami Yakar Hocam, yine yönetmen olarak çok güzel ve çok başarılı bir oyuna imza atmış.
Gülmek isteyenlerin kaçırmaması gereken bir oyun diyorum…
Oyunda görev alan ve emeği geçen herkesi kutluyorum…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.