- 518 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GIZIM BEK HAŞERİYİMİŞSİN
GIZIM BEK HAŞERİYMİŞSİN!
Araçlar arıza yapınca sanayide iş bilir ehil ustalara, hayvanlar hastalanınca baytara, insanlar hastalanınca da doktora müracaat edilip hastalık ilerlemeden tedavisine bakılır.
Doktorlar hastayı muayene ettiklerinde tedaviye lüzum görürlerse hastaneye yatırmaya gerek duyarlar. Hastaneler sadece doktorlardan ibaret değildir. Şoförundan hasta bakıcısına, aşçısından temizlikçisine, terzisine kadar adını sayamayacağımız kayıtçı, kancı, rotgenci, koruma, ebe gibi görevliler bu kurumda hizmet verirler
Ayrıca bunların yanında doktorlardan sonra ikinci sırayı teşkil eden hemşireler vardır ki onları anlatmaya kağıt kalem yetmez. Beyaz kep ve önlüklerinin içindeki ‘gözleri ışıl ışı’ etrafa gülücükler saçan bu güzeller bir yerde kendi dertlerini rafa kaldırarak hastanın tedavisi haricinde başka sorunlarına da üşenmeden merhem olmaya çalışırlar.
Onları birer sağlık meleğidir. Hastaların yemesine, içmesine, tansiyon ölçümünden tut ki “akla gelmedik her türlü tedavisine” doktor nezareti ve tavsiyesiyle ilgilenirken aldıkları maaşın fazlası kadar da ‘manevi duygularına’ hitap ederler. Hemşire kelimesine ‘haşeri’ kelimesinin yakınlığından dolayı bizim şakacı Etem’in başından mizahi bir olayın geçmesine neden olur.
Dokuz ya da on yaşlarındaki torunu Ramazan (Sarı) köyünde top oynarken terler, üstüne de testiden buz gibi suyu tepesine dikince hastalanır ve ailecek soluğu hastanede alırlar. Zatüre olmuştur. Aynı zamanda da ciğerleri ve boğazı iltihap kapmış çocuk “körük gibi hışır hışır” ötmektedir.
Doktorlar Sarı’yı hastaneye yatırıp tedaviye öyle devam etmeye karar alırlar. Dedesi Etem de mecburen torununun başında refakatçi kalır. Aradan birkaç gün geçtikten sonra Ramazan (Sarı) aniden bir öksürük krizine tutulur ki çocuk nefes alıp veremez duruma gelmiş, gövdesinden “buz gibi terler” akmaktadır. Sarı can havliyle “dede dede, gurtar beni ölüyom dede” diye ağıt, tufan, çığlık atmaktadır.
Bir an için ne yapacağını şaşıran Etem hışımla kendisini odadan koridora atmış hastasına yardım edecek birini aramaktadır. Tam o esnada bir ayağı topal bir hemşirenin koridorda hızla yürüdüğünü fark etmesiyle “topal hemşire, topal hemşire” diye çağırsa belki bayana ayıp olacak düşüncesiyle ve can havliyle “HAŞERİİİİ, HAŞERİİİİ, GIZIM HAŞERİİ” diye o gür sesiyle çağırarak koridorun köşesinden sağa dönecek olan hemşireye zor da olsa sesini duyurmayı başarır.
Etem’in sesini duyan hemşire “belki de ne göreve gittiğini” de unutarak hışımla geri dönüp “amca amca, ben senin kızın yaşındayım, utan utan, insan bir bayana böyle çağırır mı?”
Etem hemşirenin bağırıp hışımla kendisine kızmasına pek önem vermeyerek gayet sakin bir şekilde “kusura galma gızım, seni yolundan ittim amma!..” Lafı ağzında kalmıştı. Kadın sert bir şekilde sözünü keserek “Aması-maması yok amca, bir daha lafını bil de öyle konuş” deyip tam yürüyordu ki “gızım gızım; durum senin bildiğin gibi değal, bizim oralarda hemşirenin güzel ve topalına ‘HAŞERİ’ derler de!...”
Kadının birden biraz önceki sertliği gitmiş yerini gülümsemeye terk etmişti. “yaa öylemi amca, senden çok özür dilerim, sahi sen beni ne için çağırmıştın”…..
Etem’in oğulları Ankara’dan ana ve babasını ziyarete geldiklerinde kendi kendine yalancıktan hastalıklar icat ederek “vay şuram, vay buram ağrıyo” diye naz yapar ki amacı oğulları dönüşte onu götürsünler de Ankara’yı şöyle rahat rahat gezsin.
Yaptığı bu nazlanmalarının birisinde oğlu Hamdi onu kolundan tuttuğu gibi “Babam dünyaya bir daha mı gelecek, şunu iyi bir elden geçirteyim” diye Ankara Numune Hastanesinin yolunu tutar. Onu tanıyan birkaç doktorda “hazır baban buraya gelmişken birkaç gün yatıralım da hem dinlensin, hem de sağını solunu muayene edelim” derler.
Ankara’yı gezme hayaliyle planlar kuran Etem’in morali bozulmuştur. Evdeki plan gerçeğe uymamış ‘ne hayaller kurarken ne ile karşılaşmıştı’. Her şey ’insanın istediği şekilde’ olmuyordu. İster istemez onlara uyum sağlayacaktı.
Usanıp canı sıkılırsa arada koridora çıkıyor, geziyor, bazen da hastalara yasaklanan bölgelere girdiğinde çalışanlarca ister istemez azarlandığı da oluyordu.
Aradan geçen günler zarfında yanındaki hastalarla iyi diyaloglar kurup samimi olmuş, onlara şaka üstüne şaka yapıyor, hiç olmazsa bozuk olan morallerini düzeltiyordu. Bu durum bazen uzadıkça uzuyor, geceleri hastaların ‘yat saati’ geçtiği halde onların şakaları koridorlara ve yan hasta odalarında çınlıyor, haliyle de bu durum şikayet konusu oluyor, nöbetçi hemşireler de gelip onları yatmaları için yarı tehtitkar şekilde ikaz ediyorlardı.
Bunlardan birisinde nöbetçi hemşirenin onca ikazına rağmen kimse onu gaile almamış lafladıkça laflıyorlardı. Buna kızan hemşire “Hastalar bu yaptığınız çok ayıp, sizden başka kimse de çıt yok…”
Morali bozuk olan Etem; “yavrum şurada iki çift laf edip vakit geçiriyok, bunu bize çok görme guzum evladım, yarın gün gelir sende yaşlanırsın…”
Aslında o gün için hemşirenin de başka bir olaydan dolayı morali bozuk olacak ki kendisine yakışmayacak bir ifadeyle ve bunun öfkesini ondan alırcasına “yatta zıbar be amca, ortalığı zaten hep sen karıştırıyorsun, sabah seni başhekime şikayet edeceğim…”
Torunu yaşındaki birisinin kendisini azarlaması Etem’in ağrına gitmişti. Yarı kızgınlıkla “GIZIIIM BEK HAŞERİYMİŞSİN!..” dedi.
Hemşire hanım duyduğu bu kelimeyle birden çığırdan çıkmış öfkeyle “Amca, amca; ben hayvan mıyım, at mıyım, terbiyeni takın, ‘haşeri’ neye denir, haşeri’ sensin...” diye bağırmaya başlamıştı.
Etem hemşireden gördüğü bu umulmayacak hareket karşısında ister istemez biraz sinirlense de bunu karşısındakine belli etmemeye çalışarak “gızım, gızım; gecenin bu vaatında benim günaamı alma, bizim köyde senin gibi güzel, böyle hatirnez, nazik, hatır-gönül bilir, elinden bal yenen evlenme çağına gelmiş gızlara ‘HAŞERİ’denir, bunda ne var gızacak, alınacak evladım guzum!..”
Hemşire hanım yaşlı bir amcadan umulmayacak şekilde böyle bir iltifatla karşılaşacağını hayal bile etmezken duyduğu güzel kelimelerin şaşkınlığı ile “aaa, çok ama çok özür dilerim amca, sana saygısızlık edip çok kötü davrandım, demek öyle haa… Bir de durduk yerde senin günahını alacaktım. Tövbe tövbe…”
ERDOĞAN ÇALIŞKAN KIRŞEHİR GERÇEK YAŞANMIŞLIKLAR
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.