- 979 Okunma
- 2 Yorum
- 4 Beğeni
BU KADAR PARAYI GÖTÜR DE İTİNE DÖK
İhsan Efendi, Ayşe hanımla evlidir. Her iki çift mutlu bir yaşam sürmektedir. İhsan Efendi evliliğinin ilk yıllarında çalışır, çabalardı. Bilek gücüyle ne kazanırsa beraber ailecek harcarlardı. Az kazansa da mutlu bir hayatları vardı. Evli genç çiftin, iki erkek bir kız olmak üzere üç çocuğu doğmuştur. İhsan Efendi çok yakışıklı bir delikanlıdır. Hanımı Ayşe de çok güzel ve iffetli bir hanımdır.
İhsan Efendi hanımı Ayşe’ye der ki:
“Hanım, çocuklar büyümeden gurbete gideyim, genç yaşımda çok para kazanayım. Ailemin geçimi daha güzel olsun, çocuklarımızı da iyi okullarda okutalım.”
Ayşe Hanım:
“İhsan, biz gül gibi geçinip gidiyoruz, mutluyuz. Ne yapacaksın gurbet ellerde? Burada çalış. Ben, senin her halinden memnunun.” Der. Ayşe Hanım der de sözlerini İhsan Efendi’ye bir türlü dinletemez…
İhsan Efendi, nihayetinde gurbet ellerin yolunu tutar. Üç çocuğu ve eşi köyde kalırlar. İhsan Efendi, gurbetin ilk yıllarında iyi para kazanır. Eşinin ve çocuklarının harçlıklarını ihmal etmeden gönderir. Sürekli arar, onların hal ve hatırlarını sorar.
İhsan Efendi ailesine:
“Yakın zamanda da yanınıza geleceğim” der. Yıllar geçtikçe İhsan Efendi para göndermeyi azaltır. Aramayı da günlerce hatta aylarca yapmaz. Geleceğinden de hiç bahsetmez. Aradan yıllar geçer. İhsan Efendi artık ne para gönderir ne de arayıp sorar eşini ve çocuklarını. Ayşe Hanım kendi eti ve tırnağı ile çalışarak çocuklarını okutur, büyütür ve evlendirir. Çocukları iyi bir meslek sahibi olurlar.
Yıllar sonra İhsan Efendi köyüne döner. Gece yarısı evinin yolunu tutar. Evine ulaştığında evinin penceresinden içeriye bakar. Bakar bakmasına bakar da evin içinde büyükçe bir delikanlının dolaştığını görür.
İhsan Efendi kendi kendine:
“Acaba hanım benden ümit kesti de yeniden mi evlendi? Yahut eşim kendisine oynaş mı tutmuş?” konuşarak şüphelenir. Bu karmaşık duygular içinde bocalarken, yakındaki bakkalın ışığının yandığını görür.
İhsan Efendi:
“Allah’tan evin yakındaki bakkalın ışığı yanmaktadır. Gideyim de şu bakkaldan sorayım. Durumu iyice öğreneyim.” Der.
İhsan Efendi köy bakkalının yolunu tutar. Bakkala vardığında bakkalı çalıştıran genç ile karşılaşır ve ona selam everir. Selamlaşmadan sonra İhsan Efendi:
“Adın nedir delikanlı?” Diye bakkalı çalıştıran delikanlıya sorar.
Bakkalı çalıştıran genç:
“Adım İsmail” der.
İhsan efendi:
“İsmail Efendi! Şu ilerdeki ev kimin evi?” der.
İsmail Efendi:
“Amca! ihsan Efendi’nin evidir.” Der.
İhsan Efendi:
“Peki, İsmail sen ihsan Efendi’yi tanır mısın?”
İsmail Efendi:
“Git be amca başımdan. Ben nereden tanıyayım? Adam ben doğmadan çalışmaya gitmiş. Ölmüş mü, kaybolmuş mu? Ondan bi haber yok.” Der.
İhsan Efendi:
“Peki, bu evdekilerin kimi, kimsesi yok mu?” Der. Bakkal İsmail, o evin kime ait olduğunu ve orada yaşayanları ve durumlarını tek tek anlatır.
İhsan Efendi evde dolaşanın kendi oğlu olduğunu anlar diğer çocukları da uyumuşlardır. Durumu öğrenir artık. Her şey nettir. Kafasında hiç şüphe kalmamıştır. Bakar ki çocukları büyümüşler, okumuşlar, evlenmişler ve meslek sahibi olmuşlar. Çocukları için saçını süpürge eden çileli Ayşe Hanım da yaşlanmış…
İhsan Efendi bütün cesaretini toplayarak evinin kapısını çalar. Kapıyı oğlu açar.
Oğlu:
“Sen kimsin amaca? Gece yarısı kimi arıyorsun?” der.
İhsan Efendi oğluna:
“Ben, sen baban İhsan’ım” der. Oğlu bu karşılaştığı duruma çok şaşırmıştır.
Oğlu:
“Anne! Anne! Babam gelmiş. Koşsana buraya gel.” Der. Annesi büyük bir heyecanla evin giriş kapısına doğru koşar. Adımlarını nasıl attığını bilmeden heyecanla koşar kapıya doğru. Otuz yıldır ölüp ölmediği belli olmayan kocası dönmüştür. Bu dile kolaydır. Bir de sen bunu Ayşe Hanım’a ve çocuklara anlat. Evdekiler çok şaşırmışlar ve şok olmuşlardır bu duruma. Evdeki diğer çocuklar da bu temaşadan uyanırlar. Herkes evin giriş kapısına doğru koşar da koşar. Ne de olsa öldü sandıkları babaları hayattaydı. Bu da güzel bir haberdi. Evet, yokluk çektiler, çile çektiler ve acılar yaşadılar. Ama bütün bu yaşananlara rağmen babaları Ayşe Hanım’ın da kocası biricik aşkı hayattaydı. İhsan Efendi hanımına ve çocuklarına evinin eşiğinden adımını atmadan onlara durumu izah etmeye çalışır.
İhsan Efendi:
“Siz yokluk çekmeyesisiniz diye gurbet ellere gittim. Sizin mutluluğunuz için çalıştım, çabaladım ve didindim. Bir at torbası dolu para kazandım. Aha işte! Ne yaparsanız yapın? İsterseniz iş kurun. İsterseniz ev yapın. İsterseniz tarla veya arsa alın.” der. Hanımı Ayşe, İhsan Efendi’nin suratına şöyle sert bir şekilde bakar.
Ayşe Hanım:
“İhsan Efendi! İhsan Efendi! İhsan Efendi! Ben senin bir at torbası dolu paranı bu yaştan sonra ne yapacağım? Benim gençliğim ve güzelliğim gitmiş, senin de gücün, kuvvetin ve gençliğin gitmiş. Çocuklarımın da çocuklukları gitmiş. Baba sevgilerinden mahrum kalmışlar. Bu at torbası dolu paranı götür de itine dök. Bu at torbası dolu paranı götür de itine dök. Bu at torbası dolu paranı götür de itine dök…” der.
Can dayanmaz, merhamet galip gelir ve çocuklar babalarını, Ayşe Hanım da eşini affederek evine alır. Baba İhsan Efendi de özür diler. Yaptıklarından bin bir pişman olduğunu söyler. Bundan sonra asla kendilerini bırakmayacağına dair söz verir. Birbirlerine sarılarak yılların hasretliğini gidermeye çalışırlar. Aile fertleri, bundan sonraki hayatlarında mutlu bir yaşam sürerler…
02.02.2020
Yozgat