- 405 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
DÜN VE BUGÜN VE YARIN
(Hayata Dair Denemeler)
Yokluk ve yoksulluk ki, o ekmekten ve katıktan biraz öte...
Siz, yol boyunca gezen ve izmarit toplayan çocuklar gördünüz mü hiç? Hani park ve bahçelerde, kahvehane yakınlarında ve kirli sokaklarda...
Ben gördüm. Çünkü içlerindeydim. Sevsem sevmesem de, sevseniz sevmesenizde...
Siz, hani pazar dağılınca pazar yerinde gezen ve kaldırılmış tezgahların artıklarında ezilmiş domates, buruşmuş hıyar, kurtlu elma, çekirdeği görünen kayısı veya şeftali, yarım pırasa, içi boşalmış lahana, kartlaşmış ıspanak toplayan parasız fakir insanları gördünüz mü?
Ben gördüm. Çünkü içlerindeydim. Bilseniz de, bilmeseniz de...
Güvercinlere atılan susamlı simitleri, çöpler bırakılan kuru ekmekleri, kedi ve köpeklere verilen artık yemekleri. Siz gördünüz mü hiç, nimet diye çalıp giden o çaresizleri!
Ben gördüm. Çünkü içlerindeydim.
Hiç gördünüz mü siz, karanlıkta önünü göremeyenleri? Gördünüz mü, ayaz gecelerde üşüyüp tir tir titreyenleri? Gördünüz mü hiç, gün ışığında bile varlığı bilinmeyen görünmeyenleri?
Ben gördüm. Çünkü içlerindeydim.
Kimisi öksüz ve yetim. Anası yok, veya babası. Kimisinin anası da var babası da ama kimsiz kimsesiz. Kimisi yurttan atılmış, kimisi evdeki zulümden kaçmış. Kimisi çolak veya topal; iş bulamamış. Kimisi kader mahkumu, hapse atılmış. Kimisi parasız pulsuz, evine ekmek alamamış. Kimisi erkek zulmüne uğramış. Ama korunaklı bir yer bulup oraya sığınamamış. Kimisi verem olmuş bu devirde, gidecek bir hastane bulamamış. Hiç evlenmemiş kimisi. Veya evlenememiş. Evlenmişse bile çocuğu olmamış. Sigortasız çalışmış ömrü boyunca, yaşlanınca emekli bile olamamış. Evi yok şimdi, barkı yok. Üç kuruş maaşı yok. Ne parası ne pulu, yırtık paltosunda başka hiç bir şeyi yok.
Hani sosyal devlet? Hani vergi verdiğimiz, hani gençliğimizi heba ederek askerlik ettiğimiz devlet; o hiç mi hiç yok!
Eskiden izmarit içen çocuklar şimdilerde neler neler içiyor. Eskiden güvercin simidini, çöplerin kuru ekmeğini, kedi ve köpeklere atılan artık yemekleri çalan çocuklar neler neler çalıyor şimdi. Kapkaç, hırsızlık, yağma, sabotaj...
Eskiden el açıp dilenirlerken şimdi yol kesip bıçak çekiyorlar; deliyor, deşiyor, yaralıyor, öldürüyorlar. Irza geçiyorlar. Otomobil çalıp trafik terörü estiriyorlar. Kaldırımlara sıçıp işiyor, vitrin camlarına tükürüyorlar...
Kimisi anasız ve babasız; onlar durumu kabullenmiş. Kimisi var olan anayı babayı yok eylemiş. Kimisi karısını ve ve çocuklarını terk edip firar etmiş, kimisi de çocukları ve kocayı bırakıp evi terk etmiş...
Latekmen. Ocak/2020/Lüleburgaz
YORUMLAR
1988 - 1992 yılları arasında görev yaptığım okul bir varoş semtinin okuluydu ve bu semt, iç göçle gelenlerin oluşturduğu bir çevreydi.
Bu mahallerlerdekiler geldikleri kültüre sımsıkı sarılmışlar, değişime arkalarını dönmüşlerdi. Evdeki anne asla çalışmaz, baba da çocukların çalışıp eve bakmasından memnun, kahvede pis dumanların arasında kağıt oynarken akşama gelecek paraların hesabını yapardı.
Babalar, okula veli görüşmesine geldiği zaman kadın öğretmenler görüşmek istemez ya da mecbur kalırsa duvara yüzünü dönerlerdi!.. Ben önüne geçerdim, adam dönerdi!... En sonunda kolundan yakaladım, bir çevirdim adamı, kendi etrafında iki kere döndü. Şaşkınlıktan ne diyeceğini bilemez bir ifadeyle bana bakarken... ' Bu görüşmeyi siz istediniz ve kadın olduğumu biliyordunuz, neden geldiniz? Eşinizi gönderseydiniz' dediğimde... 'o kadın evden çıkamaz' dedi bana... 'karşınızdakini önce insan olrak görün, cinsiyeti sizi ilgilendirmesin. Ben sizi erkek olarak görmüyorum:' dediğimde yüzünde oluşan ifadeyi ömrüm boyunca unutamam...
Ben de bilirim onların bazılarının neden pazar dağıldıktan sonra artanları topladıklarını
Sınıfların girişi, duvar dibine kadar boya sandıkları yığılırdı, çünkü çocuklar okuldan önce veya sonra mutlaka şehre dağılır, 'işe çıkarlar'dır. Eve dönmeden önce de toplanır, o gün para kazanamayanın açığının kaparlardı, Çünkü bilirlerdi ki yevmiye tamamlanmadan eve gitmek demek, dayak yemek demekti. Hem de öyle böyle değil!...
Ben de bilirim onları trajedilerini, evlerine kadar gittim, ailelerle görüştüm eksiklerini tamamlamaya, çocuklarını tedavi ettirmeye çalıştım. Buna rağmen anne - babaların duyarsızlıklarına hiç ad koyamadım.
Çocuk çokluğuna bağladım onu da... 'Allah verdi, Allah aldı.' en hüzünlü söylemleriydi!...
Yazınızdaki örneklemelerle benim gözlemlerim çok da yakın değil, bunun farkındayım ama çağrışımlarımı da paylaşmak istedim.
Meramını çok doğal anlatan sade bir yazı diliniz var. Kutlarım Sayın Yazar.
Saygılarımla.
Serap IRKÖRÜCÜ tarafından 2/13/2020 1:48:19 PM zamanında düzenlenmiştir.