- 663 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
AZ ÇORBA
AZ ÇORBA
Sabahları kahvaltı yapmak tercihimdir. Güne enerji dolu başlamak için bilinçaltı bir arzu olarak düşünürüm hep günün ilk lokmalarını. Mideyi yormaz, hafiftir.
Erken işe giden insanların sabah menüsü bellidir genelde. Yanında mutlaka çay olmak koşuluyla poğaça, börek, simit… Sabah sabah ayran, meyve suyu içenleri bile gördüm. Ben mi? Yerine göre çok teferruatlı yerine göre bir kaç yumurta; tabi ki olmazsa olmazlarımdan yegane içeceğim, şöyle dumanı aheste aheste tüten çayla birlikte kahvaltıyı seviyorum.
Son zamanlarda, evden kahvaltı yapmadan çıkmaya başladım. Erken uyandığım halde, işe geç kalmamak için acele evden çıkıp doğru tezgahımın başına geliyorum. İş yerimde çay demleme imkanım var; yanına bir de simit, işte harika bir kahvaltı…
Ne kadar dikkat etsem de nedenini çözemediğim, aradan birkaç saat geçince simit ya da poğaça yediğim günler başladı son zamanlarda. Midede hamur işleri, yürekte kilo alma korkusu…
Sabahın ilk saatlerinde, henüz fırından yeni çıkmış simitlerin kokusu beni cezbediyordu. Bol susamlı, gevrek, kızarmış hallerini gördükçe dayanamıyordum fakat sürekli hamur işi de metabolizma açısından iyi değildi. Evde pek yemek yapan biri olmadığımdan işin kolayına kaçıyordum aslında.
Bir sabah, işe gitmek için evden çıkmış, lokantanın önünden geçiyordum. Baktım ki sabahın henüz alaca karanlığında lokanta dolmuş, insanlar hala uykulu bir şekilde esneyerek masaları doldurmuşlardı. Belli ki çorba vardı önlerinde. Öyle iştahla kaşıklıyorlardı ki birden benim de çorba içesim geldi. Boş bir masa bulup kendime çorba siparişi verdim. Çok da lezzetliydi.
Lokantadan çıktığımda “Buraya sık sık gelip çorba içeyim. Fiyatı da çok uygun. Altı lira ne ki? Hem de tavuk suyuna bol taneli.” diye düşünüyordum.
Bir kaç kez aynı lokantaya gittim. Fiyat uygunluğu kadar kalitesi de güzeldi.
Aradan az zaman geçtiğinde, o çorbacının az yukarısına yeni bir lokanta açıldığını gördüm. “Bugün de burasının çorbasını tadayım. Mutlaka burada da tavuk suyuna yapılıyordur” deyip içeri girdim.
Çorbayı çok beğenmiştim ama burada aynı çorba yedi liraydı. Neden bir lira fark vardı? Kaseler aynı ölçülerde, içindeki malzeme aynıydı. Semt olarak da aynı yer delerdi. Bir lirayı sanki çöpe atmış gibi üzüldüm. Bir daha oradan çorba içmemeye arar verdim.
Yine başka bir gün, yolumun üzerindeki başka bir lokantayı denemek isteyip tavuk suyu çorbasına sekiz lira verdim. Haksız kazanç iki liraya çıkmıştı. Oraya da bir daha gitmemeye karar vererek çıktım lokantadan. En iyisi benim çorbacımdı. Tanesi bol ve altı lira…
Bu sabah altı liralık çorbacıma gelip “Az olsun” diyerek çorba söyledim. Yarım kâse geldi hemen. Özlemişim ki iştahla içtim. O bitince başka çeşitten yine “Az olsun” diyerek yarım kâse daha istedim. Sırf lokanta sahibinde “Az çorba için mi beni zahmete sokuyorsun” düşüncesi oluşmasın diye söylemiştim ikinci az çorbayı. Aslında fazla iştahım olmadığından bugün yetmişti yarım kâse. Çorbaları bitirip borcumu sordum, “On lira” cevabını alınca şaşkınlıktan donup kalsam da itiraz etmedim. Parayı verip “Elinize sağlık” diyerek çıktım dışarıya.
Yolda hesap yapmaya başladım. Nasıl tam çorba altı lira, azı beş lira oluyordu? İkisini bir kâseye koysam tam çorba olacaktı oysa. Diğer lokantanın iki liralık haksız kazancı, ucuz dediğim lokantada dört liraya çıkmıştı.
Ben bir daha az çorba içmemeye karar verdim. Tam söyleyip içebildiğin kadar içerdim, artanı kalırdı ama dört lira az ödemiş olurdum.
Kendime söylene söylene iş yerimin yolunu tuttum. Bir koca piliç bile on beş ile on sekiz lira arasıydı. Bu ise bir avuç et… Yok, az çorba bana göre değildi.
Hayat, insanlara her gün bir başka ders veriyordu demek. Mutlu bir dünya için o derslerden yararlanmak ve insanlarla paylaşmak gerekiyordu.
Başka dört liralık haksız kazançlar olmamalıydı.
Fatma Çiçek
YORUMLAR
insanoğlu yaratılışından bu yana bir miktar "KABİL" karakterini hep muhafaza etmiştir. Bu bazen haksız kazanç,bazen aç gözlülüğünde nüksetmiştir. Hakk'kın karşılığını Mahşerde mizanda tartılacağını unutanlar gaflet içindedirler.