- 595 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
İYİ DE BEN KİMİM?
Arayışı ikileten aynalardan almıyorum hırsımı çünkü üzerimde duran hırkanın söküklerinden alamıyorum gözümü.
Ölüme öykünmekle hırçınlığımı gizlemek arasında gidip geliyorum belki de bir yangına koşullanıyorum hani az sonra çıkaracağım o yangın öncesi kurtarmaya çalışıyorum belleğimde gizli kalan kayıtları ve ne yazık ki onlara aktaracağım hiçbir kayıt cihazı yok belki de kışın bitmesine yakın ve bahar öncesi hazırlık yapıyorum depoladığım her duyguyu bahara uyarlamak üzere ne de olsa kış görevini layığı ile yerine getiremedi tıpkı benim bir ömür ifa edemediğim sorumluluklarım gibi.
Ağaçlı bir yol yok bizim muhitte çünkü insanlardan ve arabalardan arda kalan yerlerde sadece masalar var ve sandalyeler ve asla bir ağaç gölgesi yok sığınacağım belki de yolum epeydir mezarlığa düşmediği için içimdeki bu huzursuzluk lakin huzursuzluk benim asli görevim ve nerede ne şekilde huzur bulacağıma dair bir beklentim de yok.
Şehrin mimarisi ve rast gele binalar ve elbette kimseler rahatça yürümenize izin vermezken ne de olsa herkes kendini ellerindeki akıllı cihazlara adamış o yüzden içimdeki boşluğu dolduracak her hangi bir potansiyele rast gelemiyorum.
Sözcük avına değil kendi iç sesimi arayışıma çıktım yine ve her nasılsa tünellerden filan da geçmiyorum yine iç sesimi çekmiyor insanların radarları bu yüzden düşmekle koşmak arasında sıra dışı bir eylemi de yüzüme gözüme bulaştırıyorum.
Rengim yok madem rencide edenlere hala nasıl oluyor da renk veriyorum ve markette peşime takılan o kadın az sonra çantasını son hızla savurup beni de iteklerken biliyorum ki iyi niyet göstergesi denen mefhumlardan çok uzak insanlar özellikle de semtin insanları.
Bir yaka varsa gitmek gereken.
Bir şahit de tutmam gerekiyorsa.
Sancılı ömür ve yine sancılı bir gün ve plakası okunmayan bir taksiye atıyorum kendimi sanırım sürücünün de yüz ifadesini okuma şansım yok yine de en sıcak sesimle yönümü tarif ediyorum ve adamın irkilmesi an meselesi hele ki böylesine soğuk bir günde klima çalışmadığı gibi camları da açık görünce… elbette inmeye yeltenmek aklımdan geçse de hiç mi hiç şansım yok ve biliyorum ki gideceğim yere kadar bu huzursuz ve soğuk ortamı çekmek zorundayım üstüne üstük bitmeyen yol çalışmaları ve İstanbul’un bitmeyen trafik işkencesi.
Soyut bir ekrana bakarken ve işte somut gerçekler ve göstergesi ile gerçek hayatın tam da içindeyim İstanbul sokaklarının ve bilmekle bilmemek arasında restleşirken bilmemeyi tercih ediyorum tıpkı bilinmezliğe denk düştüğümü sonlandırıp gerçek ve bilindik olmamı gerektiren ne varsa ispatlamak adına.
Gittiğim yer ya da nereden geldiğim ya da hangi sözcüğün bana en yakıştığı.
Kıskacın varlığı aslında bir ayraç koyup da soyut ve somut düzen arasında bir yerde sıkışmışken.
Göğün görünmediği ve ambulansların önceliği olsa bile illa ki araç sürücülerinin itibar etmediği. Yanlışlar devinen ve olması gerekenleri ibraz edip de iyi de nereye kadar s/avunur ki bir insan ya da neyi yanlış olduğunu hangi şekilde beyan edip de düzeltir süregelen tüm hataları? Hele ki insanın kendisi yanlış addedilip yanlış tanımlanırken.
Kulvarımda yenik düştüğüm elbette ki son on yılımı tarihten silmek adına yoksa ruhumu fethedecek olan bir talihsizlik mi başımı dik tutmak adına ve de gözlerimi kapatmışken?
Bu ne perhizse iyi de ben lahana turşusundan da haz etmezken ve aklımı hayal ve umut düzeneğindeki paralel evrenlerle bozmuşken…
Vurguladığım hangi yanlışım beni doğruya götürecek asla da merak etmiyorum hele ki hayatım yanlışların toplamından ibaret iken ve ben hala kendimi müdafaa etmek adına çırpınırken…
Ve taksi ani bir frenle duruyor. Al, sana: yolda yürüyen sefil bir martı yüzünden kazayı da son anda önledi sürücü sanırım uğursuzluk bende yine de emin olamıyorum ne de olsa yanlışımın ne olduğunu illa ki farklı ağızlardan öğrenip illa ki bir çıkarım yapmakla mükellefim.
Gün geceye dönerken.
Hayat ritim bozukluğu ile kalp atışlarını bir hızlandırıp bir yavaşlatırken…
Mademki uzağı iyi göremiyorum iyi de nereden çıktı şimdi bu yakını görememe sebebim? Elbette ihmal ve aşırı meşgul ettiğim gözlerim ve beyin dalgalarım uzay boşluğunda çare ararken her nasılsa kapsama alanına illa ki denk düşüyorum insanların tıpkı olumsuzlukları olumlu hala getirme arzusuna yenik düştüğüm gibi ve illa ki her şey geri tepiyor.
Makul olmakla mecbur kılınmak hele ki seçimlerimde doğru şıkları hep pas geçerken ve oldukça da şık bir günce ne de olsa geceden sabaha uzanırken atladığım bir eşik elbette hayatımı yazmakla idame ettirmek yazgısına onay verdiğim: Haşa, Rabbim elbette senin uygun gördüğün üzere başım gözüm üstüne iken.
Açığa aldığım duygular mı?
Hani, pekişen.
Azınlıkta olan ruh halim mi?
Hani, telaşlı; hani, neşeli bazense haddinden fazla kederli…
Olması gereken ben: ya da olduramadığım yoksa insanlardan onay almak adına geliştireceğim yeni bir sürüm mü? Hani, çağa uyumlu hani herkes gibi hani sarkacı bozduğum hani içimdeki evrimle kucaklaşıp en çok evimi özlediğim elbette patavatsız misafirleri içimde ağırlayıp da sayısız insandan sayısız kimlikler türettiğim ne de olsa hayal gücümle vakıfım ben iklime ve içimde serili kilim illa ki kayıyor ve ben tepe üstü d/üşüyorum demek ki ondan sersemliğim ve işte: şah mat.
Biraz uyumsuz.
Hayli hayalperest.
Coşkunun izdüşümü ve geride kalan yorgunluktan hâsıl olan o depresif mizacım. İyi de ben kimim ve hangisiyim?
Yeni sorular mevcut gündemimde ve görünen o ki; arayışım henüz başlamadı bile.
Oysaki defalarca kendimi keşfedip yeni benler inşa etmemiş miydim bir ömürlük arayışımda demek ki; sevgiden ibaret bildiğim bir hayal dünyasının mahsulü iken eklemem gereken çok başka duygular da var elbet bana zaman tanındığı sürece.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.