- 435 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Asıl Mesele
Kimisi dünyalarında depremi yaşıyor kimisi de depremin getirdiklerinden nemalanıyor. Günümüzde hayat tamda böyle birşey. Acıyı yaşayanla acıyı kullananların hikayesi aynı kaba konulmuş. Ne çok acı hikaye yaşanıyor da anlaşılıyor mu bilemiyorum.
Zamanımızın en büyük sorunu acıyı kullanmak sanırım. Binlerce hikayeler yaşanırken onbinlerce yalan üretiliyor acıyı kullanmak adına. Zamanın ruhu sanırım böyle bir olguyu oluşturdu.
Her bir yan yakılıp yıkılırken sahiciliğini yitiren duygularımız neyin esaretini yaşıyor? Ölüm bile bizi dizginleyemiyor. Kazandıklarımız kaybettiğimiz hasletlerimizi bize tekrar kazandıramaz. İktidar hırsı, mal mülk edinme hırsı, şan, şöhret ve paylaşım duygusu bizi bizden alıp bambaşka dünyalara getirdi. Çok uzak zaman geçmedi aslında kaybettiklerimizin üzerinden. Ortalama yaşlarda olan herkes hafızasını biraz zorlasa esas paylaşımın sosyal medyada paylaştıklarımızdan ibaret olmadığını ortaya koyacaktır.
Mesele adam olmak mıdır yoksa insan olmak mıdır? Zamanın birinde delikanlılığın kitabı yazılırken insan olma meziyetlerimiz bir bir kayboluşunu göremedik. Özümüzden koparken " Komşusu aç yatarken tok yatan bizden değildir" hayat felsefemiz de bizden kopup gitti ta uzaklara. Varlığın büyüsü yokluğun yoksuluğu öyle ayrıştırdı ki bizi bedenlerimiz çürürken asıl çürümeyi ruhlarımızda yaşadık. Ruhumuzla inşaa ettiğimiz gökdelenlerimizi günü birlik şöhretlerle bir anda yıktık da farkına varamadık.
Zaman acı yüzünü zenginine de fakirine de hoyrat bir şekilde gösteriyor. Farkında olmadan hayal kırıklıklarımız öyle büyüyor ki hayata dair geçmişe bir dönüp baktığımızda anlıyoruz. Geçmişin suskunluğu geleceğin belirsizliği derken bugünü de kaybediyoruz ve gelecekte bir suskunluk daha oluşturuyoruz.
Kırk yıllık dostluğun hikayesi eskiden bir fincan kahvede saklıydı. Günümüzün duyguları kırk yıllık hatıraları silik bir fotoğraf gibi arşive kaldırdı. Ne hatıraların önemi kaldı ne de içimizde büyüttüğümüz dostlukların.
Ne acı ki ölüm bile bizi bize getiremez oldu. Ölüm en büyük ibret derlerdi eskiler. Şimdi ölüm bile öldürmüyor. Ölümü bile kullanıyoruz kendi çıkarlarımız uğruna. Ölümün ardından bir kaç şey konuşuyoruz ki bu söylediklerimiz bile bir ritüelden öte birşey değil zaten. Eskiden kırk gün yas tutuluyordu. Şimdiki yaslar kırk saati bile bulmuyor. Maskeler takılmış ve sahte yüzlerle yas tutuyoruz. Sevmediklerimiz bir anda melek oluyor gidiyor sanki cennetin en özel yerine. Ölüleri sevmek adet oldu.
Günümüz insanını ölüm de yaşam da değiştiremiyor. Teknolojik ürünler gibi bizde hergün güncelleniyoruz. Hangi olgunun neresindeyiz bilemiyoruz. Bir virüs bulaşmış ki çöküp duruyoruz. Biliniyor ki hayata karşı olan sorumluluklar belimizi bükmüyor. Bizi yerle yeksan eden hayranlık duyduğumuz olguların sahtekarlığıdır.
İş işten geçmeden paylaşılanlar cürmümüz kadar yer bile yakamazken günün kıymetini bilmeliyiz. Geçici gündemlerle günümüzü geçirmek yerine asıl meselenin peşinden koşmalıyız. Bugün para birilerinde olur yarın diğerinde, makamları gelir geçer. Hayat ne paradan ibarettir nede şan şöhretten. Günü kırk saniyelik paylaşımlar yerine tabir yerindeyse kırk asırlık paylaşımlar için yaşamalıyız. Gerisi hikaye....
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.