PEDAJİ
Yediği dayak ve işkenceden artık hem bedeni hem de yüzü tanınmaz hale gelmişti. Bir hayvan gibi boynundan ve ayaklarından zincirlenmiş halde duvar dibine sinmişti. Ağzından akan kanlı salyaları parçalanmış dudakları toplayamıyordu. Sağ gözünün üzerindeki açılan kaşının derisi gözünün üzerine düşüyordu ve bu onda acıdan çok sinir bozucu bir his bırakıyordu. Sol el parmakları kırık olduğu için sağ eli ile sarkan deri parçasını çekiştirerek yerinden çıkardı. Bunu yaparken çıkardığı sesten kendisi bile tedirgin olmuştu. Karşısında ayakta duran adama elindeki deri parçasını sallayarak sırıttı. Bu sırada ağzından gelen kan öbeği yüzünden konuşamadı. Ağzındakileri tükürürken bir dişini daha kaybettiğini fark etti. Ayakta duran adam ona tiksinerek bakıyordu. Adamın yüz hareketlerinden kendisinin ne feci bir durumda olduğunu anlayabiliyordu. Bu onu daha da öfkelendirdi. Elindeki deri parçasını adama doğru fırlattıktan sonra tıslayarak konuştu.
- Sadece bir parça deri mi? Bütün yapabildiğin bu mu seni geri zekâlı
- Ne? Ne dedin sen?
- Beni duydun kuş beyinli
- Hahahha… Konuşacak bir ağzın kalmadığı halde hala küfür edebiliyor olman büyük mucize Veronika. Şimdi ne olacak biliyor musun?
- Hadi söyle, beni yemeğe mi çıkaracaksın küçük domuz?
- Hahahha.. Ah! Veronika, ah! Tek yapman gereken birkaç küçük şifreyi bize söylemendi. Senin kadar güzel bir kadını bu hale getirmek benim için çok üzücü oldu. Bak, ben seni ölemeyeceğin kadar iyileştirip işkencelerime kaldığım yerden devam edebilirim. Seni burada aylarca tutup bunu her defasında yeni baştan yapabilirim. Artık bir kadına bile benzemediğin için ilk baştaki kadar zor olmaz hem. Neden sen uslu bir kız olup şu şifreleri vermiyorsun? Bak o zaman acılarına bir son verip seni acısız bir ölümle ödüllendireceğime söz veriyorum.
- Bekle, bekle, bekle
- Ne? Seni duyamadım.
- Yaklaşşş…
- Bütün tuvaletini üzerine yapıp sıvamışsın ve üstelik kan kokusu da buna eklenince çok iğrenç bir kokuya dönüşmüş. Bu nedenle sadece sana bir adım daha atabilirim. Evet, şimdi söyle
- Eğilll…
- Ah! Siz kadınlar, hep böyle kaprisli olmak zorunda mısınız? Peki ama çabuk söyle. Bu kokuya tahammül etmek pek kolay olmuyor.
- aAyhhgg … Bek..lee… dedim.
- Neyi bekliyoruz Veronika?
- Bugün günlerden ne?
- Bugün günlerden ne mi? Bunu mu sordun? Kusura bakma güzelim ama dudakların parçalandığı için konuştukların pek anlaşılmıyor.
- Evet, bugün günlerden ne?
- Salı, bu bilgi ile ne yapacaksın ki sersem kadın?
- O zaman fazla vaktin kalmadı.
- Ne? Ne diyorsun sen, başına aldığın onca darbeden sonra sanırım aklını da yitirdin sen.
Kadının attığı kahkaha ve çığlık arası korkunç sesle birlikte ağzından saçtığı kanlı sıvılar adamın pantolonunu ve duvarları lekelemişti. Kaşından akan kan küçük bir gölet yaratmıştı. Kadın bir süre gölete bakıp sağ elini uzattı. İşaret parmağını kan gölünün içine defalarca daldırarak sonunda ‘’ geldiler’’ kelimesini yazıp gücünü tüketti. Oracıkta bayılan kadın kendi kanının üzerine yığıldı. Yüzü kanla tamamen boyanan kadını kaldırıp ölmemesi için müdahale ettiler. Açılan kaşına ve diğer kanayan yaralarına pansuman yapıp damardan biraz sıvı verdiler. Tüm bunları bitirdiklerinde akşam olmak üzereydi. Yasef bir sigara yakıp odadaki tek sandalyeye ters şekilde oturdu. Elleri kadına attığı yumruklar yüzünden yara bere içinde kalmıştı. Kendi elleri bile bu hale geldiğine göre bu kadının bunca darbeye nasıl dayandığına aklı ermiyordu. Hücrenin açık kapısından ayak sesleri geldiğini duydu. Hiç arkasını dönmeden’’ Sonunda bir bardak kahve getirebildiniz’’ dedi. Ayak sesi kesildiğinde ensesinde bir hareket hissetti. Arkasını dönmeye çalıştığında biri onun boynunu yakaladı. Arkasındakinin kim olduğunu bile göremeden kırılan boyun kemiğinin sesi küçük hücrede duyuldu.
Asker botu giymiş ayaklar Veronika ’ya doğru yaklaşıyordu ama Veronika gözlerini daha fazla açamıyordu. Tek görebildiği postallardı. Adamın ona doğru eğildiğini görünce yüzündeki yara izinden bulanık görüntülere rağmen onu tanıdı. ‘’Sonunda geldin’’ dedi tıslayarak. Adam hücrenin köşesindeki kanla yazılmış ‘’geldiler’’ kelimesini işaret ederek,’’ sözleştiğimiz gibi güzelim’’ dedi. Boynu kırılınca yere düşen adamın yanına yeniden yaklaşıp ceplerindeki anahtarları buldu. Kadının zincirlerini çözerken gözlerinden birkaç damla yaş indi. Çektiği işkencenin vücudundaki tahribatı çok ağırdı. ‘’ Buna engel olamadığım için üzgünüm Veronika,’’ dedi. Sonra kadının yüzüne acıyarak bakıp kadından arta kalanları kucağına alarak yürümeye başladı. Kulağındaki telsize ‘’kızı aldım, yaşıyor. Beni koruyun’’ talimatını verdikten sonra hızla oradan uzaklaştı.
Kadın, metni okuduktan sonra öyle bir kahkaha attı ki bulundukları kafedeki neredeyse herkes başını çevirip ona baktı. Bu durumdan utanan kadın, yüzü hafifçe kızararak başını önüne eğdi. Normal bir ses tonu ile konuşmaya başladı.
- Yani, şey… Kusura bakma ama Amerikan filmlerinden birinin senaryosunu okumuş gibiyim. Yok ajanlar, yok kurtarma operasyonları, yok acıya sonsuz dayanıklı bir kadın falan bişeyler. Daha yaratıcı bir şeyler yazsaydın keşke.
- Ne yazabilirdim ki bunun yerine? Felsefe kitabı falan mı yazsaydım? Kusura bakma hanımefendi ama ben Kafka değilim.
- Hahahha…
- Küçül harflerle gül. Bak, yine utanacaksın herkes bakınca.
- Ya, tamam, tamam. Ben bir şey demiyorum da ne bileyim böyle bir kitabı herkes çok sıradan bulacak.
- İşte o nedenle de çok satanlar listesine girecek.
- Bak yine kahkaha atacağım ama. Sen çok satanlardan biri mi olmak istiyorsun, yoksa yıllar sonra da yine adından söz ettirmek mi istiyorsun? Önce buna karar vermelisin.
- Ben sadece bu kitabı basmak istiyorum. Bu kitabı kaç kişi okursa okusun sonunda bilecekler. Onlar bu öykü de geçenlerden haberdar olacaklar.
- Bir kadının gezegenler arası yolculuğun sırrını bulduğuna, o sırrı şifreli bir kasaya, kasayı da okyanusun dibine gönderdiğine, rotayı da kendi bedenine dövme yaptırdığına herkes inanacak yani öyle mi? Ha! Bir de yediği dayak ve işkence yüzünden dövmenin olduğu bölümler travma nedeni ile kısmen yok olmuş öyle mi? Başına aldığı darbeler yüzünden de hafıza kaybına uğramış üstelik, peh peh peh. Ve sonuç olarak artık kasanın yerini kendisi bile bilmiyor kadının, öyle mi?
- Öyle, evet. Değil mi?
- Bunu okuyan herkes sana gülecek biliyorsun değil mi?
- Benim derdim bir kişinin okuması aslında, bunu sen de biliyorsun.
Bir süre oluşan sessizlik sonrası kadın gülümseyerek adama baktı. Elindeki kahve fincanını adama doğru kaldırdı. Adam da ona aynı şekilde karşılık verdi. Adamın gülümseyişi ile yüzündeki yara izi kırışıklıkların arasında kaybolup yeniden ortaya çıktı. Kadın adamın yüzündeki tüm çizgileri, hatta o derin yara izini bile çok seviyordu. Adam, kadının eline uzandı. Kadın, adamın eline kendi elini güven içinde bıraktı. Adam, sırf bu hareket için bile, kadının ona sadece bu kadar güvenmesi için bile yaptığı her şeyi onun için yeniden yapabilirdi.
- Aslında bu Tesla’nın hayaliydi. Kablosuz elektrik ve radyo dalgaları ile gezegenler arası iletişimi başlatan kişi o idi. Ben sadece onun notlarını bulan şanslı kişi oldum.
- Veronika, sen bu iki buluştan ışınlanma yolu ile yolculuğun keşfini de yapmış oldun. Bunu denemiş olman ise ayrıca büyük çılgınlık.
- Şşş! Lütfen biraz sessiz olur musun? Zamanın büküldüğünden, metafizikten zaten pek çok kişinin haberi var. Sadece elektrik ve radyo dalgalarının bu işte tam olarak nasıl kullanılacağını bilmiyorlardı. Bu kablosuz elektrik insanlık için mucizevi bir kolaylık olduğu kadar dehşet saçan bir silah anlamına da geldiği için henüz bu sırrı insanlıkla paylaşmaya hazır olduğumu sanmıyorum.
- Tesla olsa bunu yapmazdı. Onun hayalini bir kez daha elinden almaya hakkımız yok Veronika.
- Ne istiyorsun sen benden farkında mısın acaba? İklimlerin değiştirilebileceği, suni depremler ile binlerce ölüme yol açılabileceğini bile bile ben bulduklarımı insanlıkla nasıl paylaşırım söylesene. Bak Amerika zaten Tesla’nın depremini kullandı ve tanımadığımız onlarca masum insan bu sebeple öldü. Biyolojik silahlar zaten büyük bir rahatlıkla kullanılıyor. Tanımlanamayan virüslerin atmosferimizde sürekli olarak evrim geçirerek geleceğin felaketini hazırladığını da görüyoruz. Eee! Ne olsun istiyorsun? Kıyametimi başlatalım?
- Ona ulaşalım istiyorum. O, bize en doğru yolu gösterecektir. Eğer ki Dünya ölüyorsa bu gezegenler arası seyahat ile insanlık için yeni bir umut ışığı doğacaktır.
- Elbette ışık var. O, bize bir kez ulaştığına göre yeniden ulaşacaktır. Üzgünüm ama ben henüz zamanlar arasında yolculuk yapabileceğimiz bir teknoloji geliştirmedim.
- Onun Dünyaya hangi zamanda geldiğini ya da geleceğini bilse idik bizim için çok faydalı olacaktı. Sence sinyallerini gönderdiği cihazı nerede gizliyor olabilir?
- Bir şeyi gizlemenin en iyi yolu onu herkesin gözü önüne koymaktır derler. Yaptığım hesaplamalar ile aldığım sinyal eğrileri bana Kirkjufell Dağı’nı işaret etti. Yine de tam olarak emin değilim. Volkanik dağlarda bu tür sinyal hataları oluşabiliyor. İşte bu da şüphelerimi daha da artırıyor.
- Tabi ya! Onun kadar poz veren ünlü bir dağ daha yoktur sanırım. Üstelik kuzey ışıkları ani ışınlanmaların gizlenmesi için mükemmel bir kamuflaj. Hımm, bir de çevredeki onca şelale ile gürültülü şeyleri çok rahat yapabilirsin. Acaba şelalelerin birinin yakınında bir istasyonu olabilir mi?
- Bilmiyorum ama senin bu kitabın basıldığında eminim gelecekte onun dikkatini çekecektir ve bizi kendi zamanımızda gelip bulacaktır. Yani, şey, öyle olmasını umuyorum.
- Umarım güzelim, umarım. Hem belki de buluşu yapan zaten sen olduğun için hatırladığında yeniden kâğıda dökebileceksin. Sana işkence yapan salaklar senin sadece formülün koruyucusu olmadığını aynı zamanda yaratıcısı olduğunu bileselerdi bu kadar ilkel yollar yerine kimyasal yollar ile seni konuşturmayı denerlerdi. Yahu bilgi almak istediğin insanın başına neden darbe indirirsin ki. Gerçekten ilkel insan formundan çıkamamış mahluklardı onlar.
- Evet, çok acı verdiler ama daha akıllı olsalardı şimdi Dünya büyük bir tehditle karşı karşıya kalacaktı. Belki de her şeyi sonsuza dek unutmam çok daha iyi olacaktır.
- Hayır! Lütfen böyle söyleme, onca zamandır yaptığın çalışmanın çöpe gitmesini mi istiyorsun? Buna asla gönlüm razı olmaz. Hafıza egzersizlerimizi devam edeceğiz, kitabımızı basacağız. Ben her konuda senin yanında olacağım. Sana yeniden öyle bir şeyin olmasına asla izin vermeyeceğim.
- Sen, sen çok iyi bir adamsın. Bunca şanssızlığın içindeki belki de tek umut ışığım sensin.
- Hadi kalkalım mı?
- Utandın mı koca adam?
- Sırıtma güzelim, kahveleri sen ısmarlıyorsun.
- Hahahhaha. Peki bakalım öyle olsun.
Kafeden çıkıp yürümeye başladıkları sırada aceleci bir adamın yanlarından geçerken Veronika ’ya çarpması sonucu durakladılar. Veronika biraz söylendikten sonra yürümeye devam ettiler. Veronika soğuk yüzünden ellerini ceplerine soktuğunda cebinde bulduğu şeye çok şaşırdı. Durdu… Adamla göz göze geldiklerinde Veronika’ nın gülümsemesi her şeyi anlatıyordu. Kadının elinde tuttuğu şey denizin dibine gönderdiği sandığının anahtarı idi. Ve o anahtarın yerini kendisinden başka sadece bir kişi biliyordu.
- Elif! Elif! Kızım uyansana ya sınava geç kalacağız. Ohoo, bu ne rüyası böyle ya arkadaş. Elif! Alo!
- Anahtar, sandık… Geldiler…
- Hahahh… Elif, kızım kalk yahu kalk. Ben sana o kadar uyarıcı alma, laboratuvarda çalışacağım derken bağımlı olacaksın demedim mi. Al, işte bak, sapıttın resmen. Sabaha kadar uyumazsan böyle güçsüz kalırsın. Elif hanım, sizin bugün bir sınavınız var ve sınavları sadece öğrenciler ekerler. Bir hocanın sınava gitmediği nerede görülmüş. Kalk bakalım hadi.
- Sus Mehmet! Beynim zonkluyor zaten. Bana bir kahve yapar mısın? Hızlı bir duş alıp hazırlanacağım hemen.
Mehmet kahveyi hazırlarken televizyonun haber kanalını da açtı. Televizyonda Çin’den yayılan virüsten tut da Elazığ depremine kadar her şey sıra ile yeni baştan anlatılıyordu. Fetöcü savcıların, askeri savcılarla düellosu vs vs derken Kirkjufell Dağı’nın yakınlarında yapılan kazı çalışmalarında radyo istasyonuna benzeyen bir yer bulunduğundan bahsedildi. Ayrıca bu yerden kablosuz bir bağlantı ile Kirkjufell Dağı’nın anten gibi kullanılıyor gibi gözüktüğünden bahsediliyordu. İlginç bir haber olmasına rağmen çok kısa geçildi. Elif üzerinde bornoz, başında havlu ile şaşkınlık içinde televizyona bakıyordu. Sol kaşındaki derin yara izini eli ile ovuştururken ‘’Mehmet, artık çok geç,’’ dedi.
YORUMLAR
... damardan biraz sıvı verdiler. ....
bu sorunun( ne kadar sıvı?). cevabı yoktu.
hayal gücü İŞTE bu dedirtti öykü
tebriklerimle yazar
Den(iz)
:))
Sevgilerimle...
oooo ejderha dövmeli pikachu :D o bu değilde ilk başta ciddi ciddi ajan öyküsü okuyormuş gibi oldum sonra hop kahve sekansı sonra yine gizem ve gece açıkta uyuya kalmış bir beden ve rüyalar. ama öykünün bağlantılarını beğendim gerçekten ince geçişler hoşuma gitti. ve yerli ve milli ülke sorunlarımız
ayrıca acaba ne zaman bizimde yerli ve milli bir virüsümüz olacak merak etmiyor değilim:D
hişşş anahtarı saklamıyorsun değil mi .
Oturmuş bir anlatım tarzı.(uslüp) Çevreden çokça bilgi alan bir beyinle, hayalle sentezleyen zihin özelliği ve yumaklanan süreci hızla yayabilme konunun tümüne...tipik yazar özelliği lakin biraz acelecilik var hedefe kestirmeden gitmek isteyen.
Olacak hem de çok güzel olacak...
Selâm olsun.