- 28795 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Bu şarkı sana Deniz..
Ben bir ablayım. Sahip olduğum abla bolluğumdan olsa gerek pek farkına varamadığım, tekil yani doyasıya yaşayamadığım bir olgu bu. Büyüklerimin benden önce doğmuş olmalarının vermiş avantajı kullanaraktan, istekli ya da isteksiz konuşlandırılmışlıklarının gölgesinde kavruk kalmış olduğum bir bölge. Açıkçası o kadar doyurgan ve bir o kadar şımartan hatta anamdan bile öte sevgi ve ilgiye boğan bir ablaya sahibim ki. Canım benim. Abla işte... Harbi abla ama.
Neyse. Ben bir ablayım.
Küçükken (çok büyüdüm ya şimdi) sırf işgence çektirmek amaçlı şamar gibi kardeşimin yüzüne vurduğum yaş farkını söylüyorum size. Her daim övünürdüm iki yıl on ay büyük olmamla, ona karşı silahımdı bu. Saygı duymalıydı bana. Saygıyı yaşla ölçerdim o zamanlar. Büyük olan ezerdi, hırpalardı, tüm haklara sahipti çocukluğumun acımasızlığında. Zavallı kınalı kuzum. İyi ki ablam ben değilmişim.
Şimdi bakıyorum da o zamana ait ve içinde kardeşimin bulunduğu fotoğraflara, analık içgüdüm delip, coşup akıyor o çocuk maskesi ardına saklanmış vicdansızlığıma. Yüzüne bakmaya kıyamadığım o güzelliğe geçirdiğim şeytan dişlerimin etkisini hala görüyorum karşımdaki bir doksan boylu sırım gibi adamda. Yeşil gözlerini kimi zaman kısarak bakıyor bana. O an tüm yaptıklarımı sakladığım tozlu raflarda kilitli kötülüklerim akıyor perde gibi gözlerimin önüne, kan kokuyor her taraf, beynim kanıyor, yüreğim kanıyor, ellerim hala kan.. hiç kurumayan. Öylesi baskın bir tipmişim ki. Şimdi anlıyorum, kimi zaman dank ediyor o da... Sadece yaşça küçük kardeşim mi? Benden iki yaş iki ay büyük abim bile tırsıyor söz söylemeye bana çoğu zaman. Ki fırsatını yakalasa asla taşı gediğine gülerek koymaktan kaçınmaz. Lakin buradaki susmayan dilim, inadına sus pus ailemin yanında. Sorular dillerde, gözlerde durmaksızın yineleniyor. Sanki odada yankılanıyor, soru işaretleri duvarlara çarpıyor. Parmağımı kımıldatsam olay yaratıyor aile içinde. Zeynep neden parmağını oynattı diye gizli forumlar yapılıyor ardımdan. Ardımdan diyorum çünkü nefes alsam içimdeki yangından kaçan alazlardan yakan sözcüklerim saçılıyor ortaya kavuruyor o nemli uzanan elleri, gözleri.
Hadi ben de çocuktum avuntusuna geçecektim karşınızda masumiyetimi sunacaktım en ağdalısından ki, birden düşündüm de aklım hala beş karış havalarda. Neyse. Arada bir uğruyor işte kafatasımdaki örümcek ağı bağlamış evine.
Hastanedeyim. Merak etmeyin, oldukça güzel bir olay için buradayım; yeğenim doğdu bugün. Minicik, pembe derili, cin bakışlı, el kadar işte. Ha birde durmaksızın iç çekip duruyor anasının memesinde. Her gelende illa anaya babaya benzetmeye, kilosunu sorgulamaya, kendilerince kendilerini olaya dahil etmeye çalışıyor. Ana baba ise sağlıklı bir çocuğa daha sahip olmanın verdiği hazzı, korkuyu, telaşı ve yorgunluğu yaşarken en ağırından, sırıtan keleler gibi gülümseyen maskeleri ile sessizce hem kalın yanımızda sizi seviyoruz diyor gelenlere, hem de davranış ve konuşmalardan bunalıp yeter ama hastane ziyareti kısa olur duruşuna geçiyorlar. Ya da ben böyle olduğuna inanıyorum inatla sustuğum ve seyrettiğim köşeden. Zannettiklerimin doğruluğunu ise, Deniz’in susan dilime inat susmayan gözlerime sevgi ve minnet dolu bakışı kanıtlıyor. Onu bu cesareti yüzünden seviyorum işte. Anlayabiliyorum onu, beni anlama kaygısını taşımadan yanımda. Ümit ise bocalamakta, korkma diyen gözlerimden gözlerini kaçırmakta. Aile içi militan kızım ya... Koca ailemde kardeşlerimi kıyasladığımda en iyi evliliği yapmış olduklarına olan inancım pekişiyor, bu otuz metre karelik, hastaneden ziyade oteldeymişsin hissi yaratan odada . Birbirlerini tamamlayan eşler kategorisinde bende tam puan alıyorlar daima. Ya da Deniz alıyor saygımı kazanan gücü ile. Kardeşimi götüreceği noktayı tahmin ettiğim için olsa gerek mutluluk duyuyorum. Ablayım ya, emin ellerde olduğunu bilme bencilliğim yine diz boyu. Kolay yanılmam.
Ha... unutmadan söyleyeyim. Onca kötü abla olmama rağmen şu an ‘’ halacım saçların çok güzel’’ diyen dört yaşında bir ‘’ zillim’’ var kucağımda. Kötü abla olmanın ödülü işte.
Sevgimle kalın..
Biz hep oradayız...