- 624 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
Hakkını veren otoritenin otoriter olma hakkı vardır
Orwell’ın 1984’ü dönüp dönüp tekrar gündeme dahil oluyor. Tabii bu dahloluşlar biraz araçsal olduğu için kitaptan dişe dokunur bir ders de çıkaramıyoruz. Kullanışlı argümanlarıyla birbirimizi boyayıp duruyoruz. "Hiç isabet etmiyoruz!" da diyemem doğrusu. Bazı bazı tutturduğumuz muhakkak. Kaçırdığımızsa resmin bizden de parçalar içeriyor olabileceği. Adıma konuşursam: Tanışıklığımızın üzerinden yaklaşık 7 yıl geçmişken kendisine biraz daha yukarıdan bakmaya çalışıyorum. Sadece "Otoriter/totaliter devlet eleştirisidir!" falan deyip geçmiyorum. Bu karaütopyanın bundan daha aşkın söylediği şeyler var. Peki nedir onlar?
Bence 1984: 1) Vahiy olmadığı halde vahiymiş gibi muamele görmek isteyen doktrinin, 2) Din olmadığı halde dinmiş gibi kabullenilmek istenen ideolojinin, 3) Peygamber olmadığı halde peygamber gibi takip edilmek istenen liderin, 4) Fıtrî olmadığı halde fıtrat gibi içselleşmeyi isteyen toplum mühendisliklerinin, 5) Kusursuz olmadıkları halde kusursuzmuş gibi algılanmak istenen uygulamaların, 6) Sürekli değiştikleri halde kader kadar değişmez bilinmek istenen seçimlerin, 7) Allah olmadığı halde Allahmış gibi tapınılmak istenen sistemlerin vs. eleştirisini içeriyor. Tasannuyu devam ettirebilmek için mecbur olacakları zulümleri/çelişkileri tasvir ediyor. Yani ’olmadığı gibi görünmek’ isteyen bu şeylerin kendisini kitlelere dayatabilirlik kazandığında inşa edeceği karanlık dünya bu kitabın temasıdır.
Elbette böyle bir karaütopyanın günümüzde yazılması şunların yeni icad edildiği anlamına gelmez. Bu sorunlar, bazen sadece potansiyel olarak bazense tezahür etmiş şekilleriyle, her zaman vardı. Kur’an kıssalarını okuduğumuz zaman biz de birtakım işaretlere rastlıyoruz. Firavun’un, Nemrud’un veya azaba uğrayan kavimlerin tarihlerinde Orwell’ın daha bir detaylandırdığı kâbusların nüveleri var. Lakin zamanımızın Firavunlarının başka bir avantajı daha var. Bugünün Firavunları diğer hiçbir çağda erişilmediği derecede teknolojiye sahipler. Bu da ferdin hayatını otoritenin elinden kurtarmasını güçleştiriyor. Hâkim söylemin etkisinden insan artık kafasının içinde bile kaçamıyor. Uzlete çekilebilmek zorlaştı. Siyaset, 1984’teki kadar otoriter şekillerde olmasa da, ulaşabilirdikte heryerimizde. İnternette yaptığımız hangi şey takip edilmiyor ki? Bu açıdan biz Orwell’ın kâbusuna ondan yakınız.
Burada belki şu konuya ayrıca bir parantez açıp değinmek gerekir: 1984’ü okuyan dindar gençler de bazen bir hesaplaşmaya giriyorlar. Orada kötülenenin her şekliyle otorite olduğunu düşünerek Allah’ın otoritesini sorgulayanlar oluyor. Bu da bir ifrattır. Tamam. 1984 beşerî sistemlerin temayüllerine bakarak haklı bir otoriterlik korkusu aşılıyor olabilir. Fakat bu ilahî olanın sahasına girmemelidir. Çünkü ilahî olan zaten yukarıdaki kurgusallıklara ihtiyaç duymaz. Onun ’mış gibi’ yaptığı birşey yoktur. Son zamanlarda popülerleşen otoriterlik eleştirilerinden gaz alıp mü’min olmak için asgarî kabul edilmesi gereken otoritelere mesafe koymak herhalde akıllıca bir iş değil. Bakınız: Otoritenin neden otorite olduğunu anlamak için sarfedilen mesaiyi bundan ayrı tutuyorum. Bu taklidî imanı tahkiki yapmayı sağlar. Ancak "Ben de müslümanım ama Peygamberin her dediğini yapmak zorunda mıyız be kardeşim?" diye soranın kalbinde artık İslam’dan ne kadar kalır düşünmesi lazımdır. Yani: Otorite olmanın hakkını veren otoritenin otoriter olmak hakkı vardır.
Allah olmayanın ilahlık otoritesini kullanmaya çalışması sorundur. Yoksa Allah’ın şanına yakışır şekilde otoriter olması sorun değildir. Peygamber olmayanın peygambermiş gibi muamele görmek istemesi sorundur. Yoksa Aleyhissalatuvesselama itaat/ittiba etmek sorun değildir. Din olmayanın dinmiş gibi kabullenilmeyi beklemesi sorundur. Yoksa dinin emretmesi/nehyetmesi sorun değildir. Burada hatlar karışırsa iş anarşiye kadar gider. Allah korusun. Çünkü insanın bu dünyada tutunduğu herşey otoritedir. Haklıya haklı dediğiniz zaman bile hakkın otoritesini kabullenerek bunu yapmış olursunuz. Otoriterliği topyekün tehlikeli bulanın otoritesiz bir varoluşun mümkün olmayacağını da aklında tutması gerekir.
Otoritesi olmayan şey boşluğa düşer. Güneşin otoritesi olmazsa gezegenler dağılır. Yerçekiminin otoritesi olmazsa herşey savrulur. Dünyaya böyle bir düzen vermiş Allah’ın elbette otoriteyle de bir muradı var. Yaratışı hikmetsiz değil. Büsbütün düşmanımız da değil. Fakat maalesef modern söylemler gençlerimize pek albenili geliyor. İfrata kapılmaya müsait oluyorlar. Tamam. Elbette Allah olmayana Allah gibi, peygamber olmayana peygamber gibi, sahabe olmayana sahabe gibi, Kur’an olmayana Kur’an gibi, din olmayana din gibi itaat etme zorunluluğunuz yok. Ama asıllarına ittibaya mecburiyetiniz var. Yoksa savrulursunuz. Her neyse. Konu çok dağıldı. Yazı da uzadı. Halbuki başka birşeye dokunacaktım. O kaldı. Eh, hayır Allah’ın seçtiğindedir, ’Vardır bir hayır’ deyip bırakalım. Bakınız bu da bir otoritedir.