- 311 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ölümün kıyısı
Hani gitmek istersiniz ötelere kaçmanız lazımdır artık bu öldüresi tek düzelikten yapay kavgalarından zamanın. Sakallı cüppeli yalanlardan .
Tüm devrimler cici çocuk değildir biliyoruz. koşar adım özgürlüğü törpüleyen bir cenderede olabiliyor değişkenlik. Bir kadın sarkık memeli bir yalana inanıyor. Kovuyor yüreğindeki tüm dişilikleri saklanıyor.
Devrimler aslında kadınların hükümdarlığında başarılır. Çocuklar anneleri sever biliriz.
Birgün bahar gelecek bu memlekete belki biz göçmüş oluruz .
Bombalar atılıyor kalabalıklar canhıraç bir karanlıkta !
Emperyalizim burdayım diyor. Bu sömürgen böceklere karşı olmak iyide cehalete mahkum olmak hoş olmazsa gerek.
Yine füzeler atılıyor yine söylevleri koşuyor cehaletin. Kadınlar bu gecelerde sevişmiyor. Yasaklanıyor çiçekleri kış günlerinin. Belki niçin öldüklerini bilmeyen kelebekler farklı yaşıyorlardır ölüm sonraları. Bir şairler biliyor bunu birde yıldızları gökyüzünün kadın memeleri gibi çekicidir hayat. İstemem sabah olmasın ölümüm. O günü yaşamalıyım ben, pazara gidip birşeyler almalıyım. Sonra nasılsın demeliyim özgürlüğüme. Polis aracına selam veren bir kedi gibi ürkek ve hevesli. Şiirler okumalıyım kadınıma.
Bu kış soğuk geçiyor. Biliyorum sende yoksun turanç bir resim duvarda asılı şöyle para etmeyen bir resim. Çekici ve sempatik .bir ışık saçıyor resimdeki mum. Bir kadın gülümsüyor yanlızlıgıma.
Sarıldı ve öpmek istedi tüm yanlışlarıma defol git der gibi. Gülümsedi. Bir sevindimki sormayın yağmurlarında ıslandım aşkın hastalandım.
Öylesine ilginç bir durumduki ölüme hazırım dedi . o anlı şanlı unvanlı hekimlerin yetmezlik içinde olduğu bir dönemin yolcusuydu. İlkez o zaman gördü ‘palyatif bakım ‘ ünitlerini o bir sanatçı titizliğinde kendini hazırladı ölüme.
O gün yoğun bakım servisinde makinelere bağlı yatarken kızının ellerini tuttuğunu hissetti .aglamaya başladı . hazırdı ölüme ama geride bıraktıklarının yaşayamadıklarının mahzunluğu bu yıkık bedeninde hüznü öne çıkarmıştı. Kendisini tedavi etmeye çalışan ama elinden hiçbir şey gelmeyen doktoru yanında demir karyolasının ayak ucunda sadece onu izliyordu. Kızı dışarı çıkartılar .yarım saati geçmemiştiki doktor yanlarında geldi gözlerini kaçırtan bir yetmezliğin içinde suçlu bir çocuk gibiydi. ‘Anneni kaybettik’ !
Ölüme böylesi bilinçle merhaba diyen çok az insan vardır .Bir meçhuliyete vakurla uçmayı beklemek bunu kabullenmek .aglaşarak bekleme salonun sandalyelerine yığıldı. Yaşam yitirdiklerimizin hasretinden başka ne ola bilirdiki !
Kimselerin konuşmadığı sözcükleri bulmalıyız ancak o zaman ilerler ruhumuzdaki yılkı atları nalları ozazan toz toprağa karışır zamanı aşarız. Tanrı biliyor kendi hükümdarlığını biz çaresizliğimizden bihaber yaşamaya çalışıyoruz.
Sanki şurada şu masanın arkasındaki döşemesi solmuş tahta sandalyede oturmuş beni izliyor. Çaresizliğimi ondan saklamanın telaşındayım. Vakitsiz ölüm tanımış ansızın yüreği dağlanmış yüksek dağlarda kaybolmuş çobanlar gibi yıkık bir ömrün paçavralarına sarılmışım.
Herkes yatarken o uyanıyordu. Sonra düşündü evliliğini çocuklarını buğday taneleri gibi dağınık özlemlerini . Onları artık toplayıp bir yerlere kaçacak gücü kalmamıştı. Hiç konuşturtmuyordu onu cehaletin kara çalısı.
Niçin böylesi zorlanıyordu bu yolculukta yanlış ata oynamış kumarbazlar gibi yılgın ve yolunmuştu. Sokakta kendi varlıklarından habersiz insanların yaşadığı o şehirde ömrünün kırkyılını geçrtmiş olsada hep yabancıyddı. Kendi evinde oturduğu deniz kenarındaki parkın çiçeklerinde. Yağan yağmurda herşeyde bir ötelemenin ağrısını yaşıyordu ruhu.
Soğuk bir kışı yaşıyoruz ikibinyirminin aralığında. Karşıda Torosların arkalarına kar yagmışdiyor-lar. Ayaz güneşin ışıklarını anlamsızlaştırmış. Tıpkı peşinde koşar göründüklerimizin anlamsızlığı gibi.
Bu sabah diğer sabahlardan farksız yine yoksun yine yalnız içiyorum çayı.