- 906 Okunma
- 3 Yorum
- 2 Beğeni
KIZIMIZ OLACAKTI :'(
Canan; ağır ağır kaldırımları arşınlıyordu. Biraz sonra olacakları beyninde canlandırıyor, kendince cevaplar buluyordu. Sanki bedeniyle ruhu savaş halinde. Aklıyla kalbi arasında gitgeller yaşıyordu. İçindeki ses aklına uyması gerektiğini söylerken, kalbi hayır diyordu hayır! Yapma bunu, O çok seviyor seni…
Canan bir an durdu. Beynindeki düşünce savaşı şah damarını zorluyordu. Bir an sendeleyip dengesini yitirdi. Zorlukla olsa da orada duran bir ağaca yaslandı. Aldığı her nefes canını acıtıyor, kafese kapatılmış kuş gibi çırpınan kalbi, göğüs kafesine sığmıyordu. Bu halde gidemezdi oraya. Kendine gelmeliydi ama nasıl? O kadar çok yorgundu ki!
-Bir kerecik de olsa güçlü olmalıyım, ayakta durmalıyım, dedi usulca. Sözcükleriyle kendi kendini teselli ederken, çok geç kaldığının farkına vardı. Çantasından sigara paketini çıkarıp bir sigara yaktı! Boşluğa savurduğu dumanla hayallerini eşleştirip, yeniden yürümeye başladı. Aklında hep aynı şey vardı!
Nihayet buluşma yerine gelmişti. Dizleri titriyordu. Kendisi seçmişti buluşma yerini. Kalabalıktan uzak nezih bir yerdi mekân. Birazda otantik bir havası vardı. O ambiyans bile Cananın içindeki suskun çığlıklara çare değildi! Sırtında, ayak bileklerine kadar uzanan siyah paltosuyla köşede bekliyordu.İşte oradaydı bir zamanlar uğruna gemileri yaktığı adam. Köşede onu bekliyordu. Mavi kazak giymiş yine diye hayıflandı. Ona doğru yaklaştıkça, bir zamanlar başını döndüren o parfüm kokusu ruhunu allak bullak etmeye yetmişti.Kaç kez nasıl davranacağını, neler konuşacağını tekrar ettiği halde o koku her şeyi silmeye yetmişti. Ayaklarını hissetmiyordu ama bir şekilde Mert’e doğru yaklaşmaya devam ediyordu…
Şaşkın şaşkın etrafına bakınan Mert, onu görünce daha da şaşırdı! Neler oluyor der gibiydi bakışları. İki adım atıp, hoş geldin hayatım dedi ve dudaklarını Cananın yanaklarıyla buluşturdu! Canan şaşkındı! Çünkü Mert onu yanağından öpmeyeli tam bir yıl olmuştu. Mert’in gözlerinin içi gülüyordu adeta! Canan suskundu…
Kaç saniye sürdüğü belli olmayan bir sessizlik rüzgârı esti aralarında. Canan hoş buldum dedikten sonra içeriye geçtiler ve köşede bir masa seçip oturdular. Mert; ne içersin hayatım dedi Canana? Canan, bir an neler oluyor yoksa ben rüyada mıyım? diye düşünürken, garsonun gelişi bu sessizliği bozdu. Siparişlerini verdikten sonra Mert sözü aldı ve başladı konuşmaya.
- Aşkım sabah beni arayıp acil konuşmamız var deyince çok korktum. iyisin değil mi? her şey yolunda mı?
Canan; ne aşkım mı? Diye şaşkınlık geçirse de içinde kopan fırtınalara engel olamıyordu. kararlı bir halde ve zırhını giyinmiş cengaver edasıyla söze girdi. ilk kelimesi
-Olmuyor, biz artık olamıyoruz oldu…
Mert arkasından gelecek kelimeleri tahmin edip, inkar etmeye çalışıyordu! Ama Canan kararlıydı, devam ediyordu anlatmaya. Canan anlattıkça onu dinliyormuş gibi gözüken Mert aslında onu duymuyordu bile.
Canan bir ara Mert’in eline dokunup, haksız mıyım dediğinde? Mert meğer ne çok üzmüşüm sevdiğimi diye pişmanlıklar içinde ne diyeceğini düşünüyordu. Sessiz kaldı ne diyebilirdi ki! Canan her şeyi tokat gibi bir bir yüzüne vuruyordu Mert’in. Nihayet konuşması bitti Cananın ve sustu. Onca konuşmadan tek bir sözcük Mert’in beynine mıh gibi çakılıp kaldı ‘ayrılalım’!
Evet Mert yıkılmıştı. Çünkü ilişkileri uzun yıllara dayanıyordu. ama Canan haklıydı. Mert iş için onu çok ihmal etmişti. Canan evlilik hayalleri kurarken o hiç oralı olmamıştı. Ve bu böyle devam edip gidemezdi. O an anlamıştı Mert son durakta olduğunu. Kendi ipini kendi çeken idam mahkûmu edasıyla uzandı Canana doğru. göz yaşlarını silecekti Cananın ama bir şeyler engel oldu, Canana doğru uzanan ellerine. Sonra o eller yumruk olup masaya indi! İçinden bir ses, sen artık o kadına dokunamazsın diyordu… oysa; Cananın tek beklentisi tüm söylediklerini unutturacak bir sözcüktü, tek bir sözcük…!
Ayağa kalktılar. Mert Canana hayatında başarılar dedi. Seni tanımak güzeldi. Cananda Mert’in elini sıktı. İkisi de sanki kocaman bir sinema ekranında filim izliyorlardı! Bu gerçek olamazdı… Onlarca anı öpüşmeleri, sevişmeleri, bir ‘’kendine iyi bak’’ sözü ile bitemezdi! ama bitmişti!
Canan kafe’nin köşesinden kaybolurken, Mert Canan’ın peşinden yetişip,seni seviyorum ne olursun gitme diye yalvarmak istese de bunu yapamamıştı… ve içindeki isyan çığlıklarını bastırıp, hayat bitti dedi, bitti!
Günler günleri aylar ayları kovalıyordu. Mert hayata küsmüştü. İşe gitmediği için işten atılmış, bir lokma ekmeğe muhtaç olmuştu! Evi ise adeta toz yumağı olmuş, örümceklerin mekân tutuğu bir dehliz haline dönüşmüştü. Bir temizlikçi kadın çağırmalıyım diye düşündü. Hemen bir temizlik şirketi aradı. Kadın evi temizlerken bile Mert yerinden kalkmıyordu. Yerler, tavan, odalar derken koltukların altına sıra gelmişti. Temizlikçi kadın koltuğun altından bulduğu paketi getirip Mert’e uzattı. İçinden açmak gelmese de merakını yenememiş, titreyen parmaklarıyla paketin ambalajını açmıştı.
Ahşaptan dikdörtgen kutu çıkmıştı ambalajdan. Titrek parmak atışlarına titrek kalp atışları da eklenmiş ve heyecanla açmıştı kutunun kapağını Mert. Bir duvar saati vardı kutuda ve saatin kadranında ikisinin sarılmış halde bir resimleri! O resmi görünce dünyalar başına yıkıldı Mert’in. Meğersem Canan ikisinin resminden saat yaptırmıştı. Mert, elinde saat hızla çıktı evden. Nereye bastığını görmeden, çarptığı şeyler umurunda olmadan var gücüyle kızın evine doğru koşmaya başladı. Onun sokağına girer girmez evlerinin önünde bir kalabalık gördü.
Şaşkın bir vaziyette ne olduğunu öğrenmeye çalışırken Cananın annesine ilişti gözü. Kadının başında siyah bir eşarp vardı, bakışları sönmüş, yüzü buz kesmişti adeta. Anne derdi ona! Yine anne dedi, anne neler oluyor, Canan nerede anne? Anne Mert’in gözlerine derin derin bakıp, bitkin bir ses tonuyla
- Kızım dün gece ilaç içip canına kıydı; dedikten sonra gözyaşlarına boğuldu. Bir süre hıçkıra hıçkıra ağladıktan sonra devam etti konuşmasına
-Akşam bir ara yanına gitmiştim. Defterine bir şeyler yazıyordu. Çok geç kalmamasını söyleyip çıktım yanından. Sabah uyandırmak için odasına gittim ama uyandıramadım kuzumu! Deyip kendinden geçti anne.
Mert adeta yıkılmıştı. Kabul edilir bir acı değildi içinde duyduğu acı. Annenin defterine bir şeyler
yazıyordu sözü kulaklarında yankılanmaya başladı. Yüreğinde saplı bir hançerle bir nefeste dört katın merdivenlerini çıktı. Evin giriş kapısını geçip doğruca Canan’ın odasına yöneldi. Kapıdan içeri adım atar atmaz ölümün soğuk nefesini yüreğinde hissetti. Ateşler içinde yanan bakışları masada duran defteri gördü.
Aldı defteri masadan. Kapağını açtı. Bu bir günlüktü…
Mert’in gözyaşları, deftere yazılmış olan şu sözcüklerin üzerine yağmur gibi yağıyordu ‘’kızımız olacaktı’’ Canan en son bu notu yazmış ve notun yanına da bir damla gözyaşı resmi çizmişti! Mert defteri bağrına bastı, olduğu yere çöküp, saatlerce gözyaşı döktü.
Pişmandı Mert, ama yapılacak bir şey de yoktu. Ağladı ağladı…
Ve son pişmanlığın fayda etmeyeceğinin bilincinde
Affet beni Canan dedi sessizce, affet…
YORUMLAR
Kafama takılanlar;
Adam ayak bileklerine kadar palto giymiş. Çok zevksizmiş. Valla Canan ayrılmakta haklıymış :)
Canan öyle bir paltonun içinde, o mesafeden kırmızı kazağı nasıl görmüş ?
Bir de koku meselesi var. O mesafeden o kokuyu tazılar bile zor alır. O zaman adam başından aşağı boca etmiş ki bu da ayrılık kararını haklı kılıyor. (parfümün markasını merak ettim)
Koku ve palto dışında ne yapmıştı ki Canan bu kadar kararlıydı ? Bir okuyucu olarak bilme hakkım var.
Canan'ın gizlediği bir sır olabilir mi ? Mesela Nuri Alço filmin neresinde olaya dahil oluyor ?
Yazının sonucuna bakınca, kafedeki buluşmaları ve sohbet kıvamı bu kadar dramatik bir sonuç için cılız kalıyor. Daha önemli bir sebep olmalı. Kız mı zengin oğlan mı ?
Muhtemelen kız fakir. Çünkü oğlanın uzun palto ve 100 metre öteden kokusu gelen parfüm alacak parası var.
Mert işi gücü bırakıp evde tembel tembel otururken temizlikçi tutacak parayı nereden buldu ? Yine muhtemelen babadan kalan miras... Ya da işsizlik sigortası.
Kendini alkole verdi mi ?
Mafyaya bulaştı mı ?
"o parfüm kokusu ruhunu allak bullak etmeye yetmiş ti" Buradaki -ti neden ayrı yazıldı ?
Yahu madem birbirlerini bu kadar seviyorlardı insan bir arar sorar ya... O zaman final bu kadar acıklı olmazdı.
İsimler neden Mert ve Canan ? Mert benim oğlumun ismi. Ama asla öyle palto giyinmez. O kısmı okuyunca içim rahat etti.
Mesela kız Belgin (Doruk), oğlan Ayhan (Işık) olabilirdi.
Türk filmi tadında, bol ünlem işaretli, çok da yabancı gelmeyen bir hikayeydi.
Tebrikler.
Devamını bekleriz.
KeLeBeK EtKiSii
sen çok yaşa emi
o kadar kötü bir geçiriyordum ki güldürdün beni
hayat ayrıntılarda gizli diyen bir şair ordusu varken karşımda benimki de laf mı demi
neşeli bir yorumdu zevkle okudum teşekkür ederim
devamını bekliyorum
KeLeBeK EtKiSii
kış olduğu için ve mert de erkek olduğu için boynundan dışarı taşan yakasından
Koku ve palto dışında ne yapmıştı ki Canan bu kadar kararlıydı ?
canan ayrılmakta kararlıydı bu bir sonraki paraftaydı görememiş olacaksınız
Canan'ın gizlediği bir sır olabilir mi ? Mesela Nuri Alço filmin neresinde olaya dahil oluyor ?
burada nuri alço yok siz romanları izlediğiniz filimlerle karıştırmışsınız
Mert işi gücü bırakıp evde tembel tembel otururken temizlikçi tutacak parayı nereden buldu ?
herkesin köşede üç beş kuruşu var dır
"o parfüm kokusu ruhunu allak bullak etmeye yetmiş ti" Buradaki -ti neden ayrı yazıldı ?
buna edebiyatta vurgu deniyor
İsimler neden Mert ve Canan ? Mert benim oğlumun ismi
siz bir ara bana tüm tanıdıklarınızın eşinizin dostunuzun adını yazılı verinde onları kullanıp kafanızı karıştırmıyım
benim 90 yaşında nenemde filimlerdeki oyuncularla konuşur onlara kızardı doktorlar DEMANS demişlerdi bunamaymış
teşekkürler o kadar emek verip yazmışsınız
KeLeBeK EtKiSii
bari bi kere izleseydim
benim sinirimi bozuyor sahte insanlar
timsah gözyaşları
evlenme programlarına bakıyordum ama bunlar hiçte tarzım değil
güldürdün beni sen çok yaşa emi
kartal bakış lı şaire
son pişmanlıklar ah... ne fayda
akıcı bir dil
derinlikli bir kalem
tebrikler yoldaşıma
KeLeBeK EtKiSii
sloganımız
DAİMA DAHA İYİYE
inşallah hep birlikte
saygılar çok ca sevgiler