KAYDIRMALI TELEFON
KAYDIRMALI TELEFON
Kadın elindeki yemek kepçesiyle girdi salona. Kepçeyi havaya kaldırıp sallaya sallaya konuştu.
“Hepiniz beni dinleyin bakalım. Hepinizin elinde kaydırmalı birer telefon var. Geliyorsunuz buraya. Bir koltuğa oturup durmadan kaydırıyorsunuz. Hiç biriniz mutfağa gelip bu kadın ne yapıyor, diye merak etmiyorsunuz. Hep kaydırma. Bir gün gelinde mutfağa bi yardım edin. Birinizin bir gün masaya su bile koyduğunu görmedim. Salata yapacak kabiliyette biriniz yok ama kaydırmakta çok ustasınız!”
Kadın konuşmayı bırakıp tekrar mutfağa yöneldi. Birden geri döndü. Sonrada kararlı bir sesle, bu defa kepçeyi kosayla çayır biçer gibi sallayarak;
“Bende kaydırmalı telefon istiyorum. Elimdeki bu tuşlu ekranı zor görünen, sizin artığınız telefon müsveddesinden bıktım. Bu gün bana son model kaydırmalı telefon getireceksiniz. Getirmezseniz, lokantada yemek yiyip öyle gelin buraya! Tamam mı?”
Kadının oğlu kızı, gelini ve sekiz yaşındaki torunu toplanmışlardı evde. 8 Mart Emekçi Kadınlar günüydü. Evde bulunanların hiçbirisi böyle bir günü ve anlamını bilmiyordu. Kadında bu günün anlamını bilmeden, isteğini tesadüfen tam gününe getirmişti.
Kocası her zaman ki koltuğunda dilini yutmuş gibi sessizce oturuyordu. Kadın suspus olmuş aile bireylerine baktı şöyle bir. Kadının oğlu sakince;
“Anne sen ne yapacaksın kaydırmalı telefonu? Elindeki telefonla bizimle görüşüyorsun işte! Boşuna masraf etmeyelim. Birkaç ay sonra birimizin telefonunun modası… Yok! Yeni telefon alan sana eski telefonunu verir, kullanırsın. Gerek var mı masraf etmeye?”
Kadın başını ‘la havle’ der gibi sağa sola çevirdi. Sonrada;
“Ben kullanılmış telefon istemiyorum. Benimle görüşüyormuşmuşum! Olma canım! Benim komşum, çocuklarıyla vatsaptan görüntülü görüşüyor. Birbirlerinin yüzlerine bakıyorlar. İnternete giriyor. Daha neler.”
Kızı atıldı.
“Ya anne sen interneti ne yapacaksın? Aha benim telefonla, istediğin zaman gir internete!”
Anne iyice kızdı.
“He olur! Senin o şıllık arkadaşlarınla, gizli sevgilinle çetleşiriz. Senin dedikodunu yaparız! Hadi git be! Senin telefonun batsın!”
Mutfaktan bir fosurtu gelince kadın hızlı gitti mutfağa. Kaynayan mercimek çorbası, üstünde biriken köpük taşmıştı. Tezgâhın batmasından rahatsız olan kadın;
“Sizin telefonunuz münasip yerinize kaçsın emi! İki hanım var evde. Kalkıp yardım bile etmiyorlar. Zamane şıllıkları. Hep hazır sofraya oturup zıkkımlanacaklar. İşlerine gelmezse telefonla sipariş verip tıkınacaklar. Sipariş yoksa bir lokantaya gidecekler. Otura otura koltuklara sığmaz olmuşlar. Yuh size!”
Kadın aceleyle tezgâhı temizledi. Yeniden tencereyi koydu ocağa. Salonda kimse kıçını kaldırıp merak etmedi bile mutfakta olanları. Kadın geriye döndü. Elinde eski telefon vardı. Kocasının üstüne attı telefonu.
“Al bu telefonu. Git kaydırmalı al gel. Yemekler pişene kadar, en geç sofra kurulana kadar telefon gelecek! Aha şu gelinin elindeki telefondan istiyorum. Yeni modeli çıkmışsa, yenisi olacak! Eski telefon numaram iptal edilecek! Yeni numaram karışık olmasın, akılda kalsın. İnterneti de bağlanacak. Kılıfı da olcek! Üstüne kırılmaz camda taktırılacak! Hade!”
Eşinin suratından fikrini algılayan oğul atıldı.
“Anne o telefon çok pahalı. Başka model alsak…” diyecek oldu.
Kadın, sert bir ses tonuyla;
“Pahalı mı? Sen, gelin, bu evde kalmış kız, şu cimri baban… Bir araya gelin alın telefonu! Laf üretmeyin! İş yapın. Kendinize olduğu zaman en iyisi, annenize geldi mi, kıvırmalar! Hai hadi! Çeneyi bırakın icraat görelim. Hadi kalkın! Hala oturuyorlar!”
Adam sakince;
“Karıcığım ne gerek var masrafa. Benim telefon ikimize de yeter. Ne ger…”
Kadın ellerini beline koyup, şimşek gibi çakan bir bakışla;
“Sen beni anlamadın galiba! İstersen tarzanca anlatayım! Ben alınacak dedimse alınacak! Ben interneti öğreneceğim. Kendime face yapacağım. Oya modellerini merak ediyorum. Yemek tariflerini okuyup, yeni yemekler yapacağım. O kadarr!”
“Karıcığım!!!!”
“Bırak len karıyı! Sevgili eşim diyeceksin!”
“Sevgili eşim!”
“Başlarım len senin sevgili eşinden. Hadi gidin!”
…
Kadın mutfağa dönünce, oğul ayağa kalktı. Herkes biner lira versin. Alacağımız telefon 3.500 lira.”
Gelin atıldı;
“Sen niye 500 lira fazla veriyorsun? Baban ve kız kardeşin 500 lirayı paylaşsınlar. Adaletli olsun.”
Oğul sakince;
“Uzatma hayatım. Kırk yılda anneme bir iyilik yapacağız. Gerekirse senin annene de telefon alırız” deyince gelin, memnun kaldı gelin hanım.
“Doğru düşündün hayatım.” Dedikten sonra dikleşerek, “Saçmalama hayatım! Annem telefonu mezarda mı kullanacak? Annemin öldüğünü bilmiyor musun?” diye gürledi.
Oğul, sadece;
“Allah rahmet eylesin! İyi kadındı. Unutmuşum hayatım” diyebildi.
Bir sessizlik oldu. Çocuk bağırdı.
“Baba gelirken bana çetoz getir. Anne tabletin şarjı bitiyor. Şunu takıver.”
Çocuk tabletten gözünü ayırmadan kabloyu uzattı, anne şarj aletini pirize taktı. Ne güzel şeydi şu tablet. Çocuk hiç yaramazlık yapmadan, kuluçkaya yatmış tavuk gibi kıpırdamadan yatıp oynuyordu.(!) Sadece parmakları hareket ediyordu.
Kadın, gelini ile kızını mutfağa çağırdı. Birisine salatayı yap, diğerine de masayı hazırla, tabakları bardakları güzelce düzenle deyip emirler verirken, eski telefonunu tuşladı. Sonrada gidip gelinin kalktığı koltuğa oturdu. Telefonunu, koltuğa iyice yerleşince açtı.
“kız Şaziye! Ne yapıyon? Eyi eyi! Bak ne dicen sana!... Bem herifle oğlanı gönderdim çarşıya… kaydırmalı telefon getircekle... Sağol! Ne sekiz martı?... Ne kadınlar günü mü?... Ben anlamam karılar gününden filan!... Bak hele sizin telefonlarınız bir saat sonra eski model, benimm telefon yeni model olcek!.... Aldır bana ne! En azından bir ay sizi çatlatacan!”
Kadın durmadan konuştu. Mutfaktan kızı ile gelini dinlediler. Yarım saat sonra, kocası ile oğlu çıkıp geldiler. Evdeki herkes telefonun başına toplandılar. Kadın kaydırmalı telefonu alınca, son defa konuştuğu eski telefonu orta yere fırlatıverdi. Oğlu telefonu annesine verdi.
“Hayırlı olsun” dedi. Herkes “hayırlı olsun” dedi. Kız “anne bakabilir miyim” deyip elini uzatınca, kadın kızının eline bir tokat patlattı. “Hayde herkes kendi telefonunu kurcalasın” deyince, kızcağız darılıp “Offf anneee!” diye söylenerek, mutfağa gitti.
Kadın telefonla oynarken, kızı ve gelini yemekleri doldurdular tabaklara. Yediler içtiler. Telefonla oynayan anne, birde tabletle oynayan çocuk yemek yememişti. Sofradan kalkan herkes salona gelmişti. Kadın;
“Sofrayı toplayın. Bulaşıkları makinaya yerleştirin. Makine tuzu dolabın alt gözünde. Gelinim, sende torunumla bize masayı kuruver hele! Hadi canım benim!”
Kadın gözü telefonda, emirlerini sıraladı da sıraladı.
…
Aradan iki ay geçmişti. Kocası ve kızı her gün, işten gelince mutfakta yemek bulamadılar. Kadının huyu suyu değişmişti. Kadının hayatında birtek kaydırmalı telefon vardı. Kadın hep telefonda birileriyle sohbet ediyordu. Artık evde pişirilen tarhana çorbasının yerini, adı bilinmedik çorbalar almıştı. Makarnalar sıpagitti olmuştu. Türk mutfağı gitmiş, Çin mutfağı gelmişti. Şuşi bile vardı.
Kadın iyi bir moda takipçisi olmuştu. Alışveriş sitelerinden, jilet, don lastiği siparişi veren kadın, kocasının kredi kartını bile duman etmişti.
Adam evde, her akşam, iki yumurta çakıyordu. Kız pizza olup, arkadaşlarında yatıyordu. Oğul anasına watsaptan bakıyordu. Gelin kocasına çatıyordu. Çocuk tabletin içinde yatıyordu.
Kadın hiç uyumadan gece gündüz, kaydırmalı telefona bakıyor ve kayıyordu.
Kaygan kapitalist bir zeminde, kaygan insanların hayatları, kaydırmalı teknolojinin içinde, durmadan kayıyor. Bu kayma, kaydırma işinden memnun olduğumuz, harcadığımız paralardan ve ülkemizdeki telefon sayısından çok belli.
“*Kayalım kaydıralım, Dünya kimseye kalmaz.” Demiş Yunus Emre(!)
Bu kaymak(süt kaymağı değil) işi, buzda kaymaktan daha beter bir şey.
Kaymak ve kaydırmak!
Birileri bize kayıyor. Bizde bu kaymak işinden zevk alıyoruz.
Bu bilişim bağımlılığı, aile bireylerini bile farklı zeminlere mıknatıs gibi çekip, aile düzenlerini bile kaydırıyor artık.
Şuayipodabaşı…
24.02.2019/Kepez/Çanakkale
*”Sevelim, sevilelim. Dünya kimseye kalmaz.” Yunus Emre