Eflatun Teşkilatı..
(Önemli Not: Tamamen bir kurgu ve hayal olduğu hatırlamama gerek vardır muhtemelen değil mi??)
( Önemsiz Not: hani düşüncelerimiz yazıya emek verilmeden aktarılıverse bir roman çıkar belki bir ayda belki altı ayda...)
Bu arada ilham veren her gönüle, iyisinden kötüsüne teşekkürler...
Nice okumalara...
*****
Tapınakçılar bebek, Kabalacılar çocuk, Mitralar genç sayılırdı daha Eflatun Teşkilatının yanında. Öyle işleri olmazdı güneye birkaç adam gönder, füze atsınlar da savaş çıkartayım tarzında çocuk işlerine komedi diye bakarlardı..
Askreri Güvenlik Bölgesi ilan edilen herkesin Tunceli diye bildiği, Dersim diyerek de hatırlanan coğrafyanın mağaralarında Aldıbastı’nın kıcına bir şaplak atmaştı Börü Bey. Haydi bakalım, “Soluk” haberi geldi üç beş nesildir uyuyoruz, alem Türk neymiş görsün diye geçirmişti içinden.. Çok canlar yanacaktı.
En son “Soluk” mührüyle mektup geldiğinde Çin darmadağın edilmişti. Asırlar önceydi. Sonraları pek soluğa ihtiyaç olmasa da birkaç küçük dokunuşla Türk’ü Anadolu’ya kök saldırmıştı Eflatun Teşkilatı..Sadece Anadolu mu, denizciler neraya ayak bastı ise, pilotlar dünyada nereyi gördüyse Türk olacaktı orada.
Suların korktuğu, rüzgarların dokunmaya çekindiği bir teşkilattı Eflatun. Toprak ana onunla şereflenmişti. Toprağa düşen her kan damlasının hesabı sorulmuştu, sıra betona ve asfalta dökülen kan damlarının hesabına gelmişti. Dünya yeni bir çağa giriyordu. Ve Soluk mührüyle gelmişti haber. Alınacak her soluk, verilecek her soluğun acısı daha da artacaktı.
Börü Bey, miraslar kitabına bulunduğu şehrin isminin değiştirilmesi de eklemişti. Dersim ve Tunceli ikilemesinin kurtulaydı millet, “İkşehrisis” belirlemişti şehrin gelecekteki adını..İki Şehirli İsim’di açıklaması.. Hani yeni yörebaşkanı’nı da seçimlerden birinci çıkarmayı başarmışlardı.Çarpardı düşünceleri Eflatuncular, işte varlıklarından daha haberi yoktu hiçbir teşkilatın.. Olamazdı ki zaten, kendilerinin bile kendilerinden haberi olduğunu sadece “Soluk” geldiğinde haberleri oluyordu. Sanki rüyadan uyanmışa dönüyorlar, buz gibi suda kalplerini durduracak kadar bekledikten sonra çelik gibi sertleşip, rüzgar gibi hareket ediyorlardı.. Tanrı Dağı söylentisini de güzel yaymışlardı obalara, aşiretlere.. Oysa hiç denilen yerde mi olur mu Türk’ün Bilinemeyecek Teşkilatıydı Eflatun.
( Sevgili Okur, sen nereden biliyorsun da bahsediyorsun deme, bir filmde kodlarını verdim, izlemediysen banane..)
Asırlar içinde teknolojiye uzak kalışlarının bedelini çok fazlasıyla ödemişlerdi. Yine de arayı kapatmışlar, herşey ellerindeydi.. Yeni çağın kilometre taşlarını döşemeye başlamışlardı.. Sinek küçük olsa damide bulandırır hesabı Kabalacılar biraz tatsızlık çıkarmışlardı. Küçük bir dokunuş gerekliydi yine, gerisi çorap söküğü gibi gelirdi..
Ölüömür çayının sularında saf bir atom bulabileceği düşünen Avşar yine hayallere kapılmıştı. Japanyo eğitimi sırasında bir süre kaldığı Güneykore’de garip duygulara kapılmış, karşı cinsin amansız elektriğini topraklama yapmakta zorlanmıştı. Yıllar sonra yine o elektirik çarpıyordu. Göklere bakarak Göktürk uydusunu aradı gözleri. Sanki görebebilecek gibiymiş gibi, yeni gönderecekleri uyduya özel bir konum ve dna izlenim elektiriği saklasamıydı acaba? Yakalanırsa ölümünün nasıl olacağını da düşünmüyor değildi. Birden ürperdi. Hiç olmazsa uzaktan da olsa görürdü aşık olduğu kızı. Değer miydi, değer mi, değer.. düşünüp duruyordu.. Biraz da yılların yorgunluğu vardı üzerinde. Hesaplamalarına göre 52 yıllık ömrü kalmıştı daha yaşı 40 tı.
Japonca öğrenimi dersinde karşılaşmıştı Bendensu ile.. Aslında yazılışı böyle olmasa da Bendensu diyordu ona. Bendensu’da alışmıştı farklı bir dilde adının seslenilmesine. Ölüömür çayının sularında avuçlarına aldığı çakıl taşlarını atarak çıkan dalgaların dansını izliyordu kaç vakittir. Ölüömür suları ile Bendensu arasında bir bağ kurmak diyordu mümkün olacak elbet. Ne istemişti de başaramamıştı ki. Onların adları farklı olsa da kodları her zaman başarıydı, zirveydi, hükümdü. Aldıbastı’nın üretiminde de kullandığı ve daha periyodik cetvelde yer almayan elemente de AL ismini vermiş, Türkler de çeşitli isimlerle anılan kötü ruhun ismini vermişti yeni robotuna, Aldıbastı! Çünkü o intikam alıcı bir robot olarak üretilmiş ve programlanmıştı.
Korlan yukarıdan izliyordu Avşar’ı. Seslenip seslenmemekte kararsız kalmıştı. Çok dalgın görünüyordu Avşar. Dokunmasam akşama söylerim diye içinden geçirse de Börü Bey’in öfkesiyle karşılaşmak istememişti. Börü bey ise hiç bu kadar kesin emir vermemişti daha.
Haydi Korlan eğlence bitti. Operasyonun ismi SolukÇığlığı’dır.
Tam Avşar’a sesleneceği sırada Avşar da farketmişti onu.
Hadi Avşar Soluk geldi. Börü Bey bekliyor herkesi..
Buzgibi suların toprağı okşadığı ,ağaçlardaki kuşların ötüşleri ile rüzgarın devedikenlerinde çıkardığı sesler bile ölüme gömülmüştü sanki. Avşar ayaklarının üzerinde değil sanki yüreğinin üzerinde adımlıyordu dar patikayı. Soluk gelmişti.
Avdan dönen Aykıldı ile Rasim de haberi almışlardı sanki bir tarih yolculuğu gibi 35-60 yaşlarında olan 52 yiğit yaşıyordu askeri güvenlik bölgesinde, kaç asırdı uykularda olan Eflatunun sadece Ölüömür vadisi ekibiydi onlar. Anadolu ve avrupa’da sorumlu olsalar da o vadiyi korumakla görevli 369 teşkilat ekibi de uzaktan yakından Ölüömür vadisinin korunmasıyla görevliydi. İçlerinden 9 tanesi etö ve fetö operasyonlarında açığa çıkarak son zamanlarda başlarını ağrıtsa da bir aspirine bakmıştı olayları çözmeleri..9 uda ülke dışına gönderilmiş ve yerlerine yeni üyeler daha üst makamlara atanmışlardı, kimsenin ruhu bile duymamıştı.
Roman veya Kurgu bu ya; uzaklarda bir yerlerde de bir başka kalp çekmişti Anadolu-Türkiye’yi..
Bendensu çalışmış olduğu teknoloji şirketinin yeni duyurusunda Yurt dışı ofislerinde çalışmak isteyenlerde aranacak şartları inceliyordu. Bekar olmaları birinci şarttı. O da bekar sayılırdı boşanma davası çnümüzdeki hafta sonuçlanınca, yurtdışında Türkiye’yi tercih edecekti. Tek tercih, İstanbul yazacağım diyordu. Belki garip bir şekilde adını telaffuz eden Avşar’a da ulaşabilirdi. Avşar ileyaptıkları sohbetler genelde tarihi oluyordu, Mançurya hakkında ne çok şey öğrenmişti Avşar’dan. Mançurya’nın ismini Uçurya diye değiştirmişlerdi kendi aralarında. Gittikleri bir okul gezisinde uçurtma uçururlarken; Avşar’ın hadi bekleme koş artık, Uçur ya şu uçurtmayı demesinden kaynaklıydı ismin değişikli. Mançurya, Uçurya hadi derken içinden, telefonu çalmıştı. Arayan eski kocasıydı.
-Şumugıyı nokatomuki..
-ne diyorsun, mahkemeyi öne mi aldın, sevindim valla.
-senden kurtulacağıma seviniyorum Bendens..
-Harika bir haber Jung, bir an önce bitsin mahkeme..
- hadi çav.. Mahkemede görüşürüz.
Bendens miş, öyle isim mi olur demişti Avşar, Bendensu olsun senin adın. Öyle güzel telaffuz ediyordu ki Avşar, Bendens de artık Bendensu ismine alışmıştı. Avşar ve arkadaşlarıyla gitmiş oldukları Tonyukuk yazıtları gezisinden sonra artık adı da Bendensu olmuştu. Avşar diyordu sizde bendensiniz, atalarınız buralardan varmış Kore’ye.. Kardeşiz olim biz.. hadi ateş dansına diyerek fişeklemişti grubu.
Göklerin yerleri okşadığı, uçsuz bucaksız bozkırlarda Kızılderili kardeşleri gibi ateşin çevresinden dönüyor eğilip doğluyorlardı, biraz da sarhoş olmuşlardı, eğlencelerine diyecek yoktu aslında. Yine de Bendensu gibi güzel bir kızın talipleri çoktu, hele şu Japon Nagaza deli ediyordu Avşar’ı. Bu gece işini bitiriversem kurtlar saldırmış derdim diyerek planlar yapıyordu kafasından. Sonra da güüyordu kafasından geçenlere, ne oluyordu kendisine bilmiyordu.. Neden elektriği çarpıyordu Bendensu’nun. O kadar da hatmetmişti fizik bilimini ruhu da çözeceğim diyordu da nerde… Nagaza’ya takılmaya başladı, yanlışlıkla ayağına çelme takıvermişti.. Kimsenin görmediğinden emindi. Nagaza ne olduğunu anlamadan ateşin içine doğru düşecek gibi olmuş, ateşi alazlandırmışdı.. Arkadaş grupları çok güzel ve eğlenceliydi.
O gece çadırlarda doğanın o ürpertici sessizliği tüm grubu etkisi altına almıştı. Avşar ise dışarıda uyku tulubuna girmiş hafif yama bir yerde yıldızları seyrediyordu. Sanki yıldızlardan bir ışık düşüverecek gibiydi üstüne. Uzansam erişebilsem diyordu, at seslerinin ve nal seslerini duyunca birden irkildi. Toprağı dinlemeye başladı. Lan diyordu geziye çıktık, kürkten de olmasak bari. Tekinliği olmazdı bozkırın. Eski oba baskınlarını okuduğundan biraz tedirgin olmuştu. Gözleri Bendensu’nun çadırını aramıştı hemen. Grupda da kıpırdanmalar başlamış, at seslerinin nereden geldiği anlamak için çevreye bakıyordu herkes..
Bendensu, öğretmenlerinin dediği gibi herkesten önce ateşe su döktü, sonra da Avşar’ın yanına gitmişti. Ne oluyor Avşar der gibi gözlerine ürkek ürkek bakmış,Avşar’ın çelik gibi gerilmiş bedenini görünce de bir rahatlamıştı. Aman be olacağı varsa olur diyerek atele yeniden benzin dökmüş, ıslanmış kütükler yeniden alavlenmişti, ve herkesin şaşkın bakışları altında ay dansına başlamıştı.. Arada da kurt gibi uluyordu.. Avşar ne olduğu anlayamadı, delirdi herhalde dedi, albız mı girdi kızın içine derken, gözleri Bendensu’nun içini gıdıklayan ay dansına ilişmişti. Diğer taraftan da atlıları düşünüyordu. Sonra atlıları düşünmeyi bırakarak bir votka dikti, o da Bendensu’nun dansına katılmıştı.
Nalseslerinin yeniden hareketlenmesiyle grup iyice tedirgin olmuş, Nagaza ne olur olmaz diyerek Güvenlik ekibinden bir silah istemişti. Nagaza ya gülerek bakan güvenlik şefi, hadi oğlum işine bak sen merak etme. Çoluk çocuğa göre değil bu silahlar demişti.
Güvenlik şefi, kendisi ayarlamıştı atlıları, çünkü bozkırın tekin olmadığını ziyaretçilere göstermeleri gerekiyordu ki işleri devam etsindi. Bu eski taşların ne de çokziyaretçisi oluyordu, ne var lan bunlarda herkes bakmaya geliyor, Tonyukuk Hacıları takmıştı gelen ziyaretçilerin adını, daha çok mangırlarını alacaktı bu turistlerin.
Grubun öğretmeni ve geziyi düzenleyen Balaka beyde, Güvenlik Şefinin yanına gelmiş, nedir, kimdir bunlar der gibi soruyordu gözleriyle ?
Sonra gece görüş dürbünüyle güvenlik şefinin gösterdiği tarafa baktı..Bakış o bakış yani patladı gitti..
(Bu kadar yetiversin değerli okuyucu.. gerisi sizlerin hayallerinize ve kurgularınıza kalmış..)
Esenlikle..
YORUMLAR
Bugün, kısacık fırsatlarda okumaya çalıştım. İsimlerin zorladığı konusuna katılıyorum:) ama en çok, teşkilatın adını sevdim:)
Yinsani
sanaldaşım bir bölüm de sen yazabilirsin, çağımız böyle bireyselliğin yardımlaşması çok kolay.. :))
niye romanları öyküleri birkişi yazıyor ki genelde, 4 kişiden bir roman neden çıkmasın.. edebiyatçılar bencil sanırım, hiç mi aklına gelmedi iki ünlü romancının ortak bir roman çalışması yapmak?? ben denk gelmedim var mı bilmiyorum daha doğrusu..
esenlikle..
Çok hızlı yazılmış gibi kurgu tam oturmamış. İsimler çok zorluyor, konu iyi seçilmiş. İyi işlenirse iş yapar.
Dostca kabul et...dostum.
Yinsani
biraz doğa tasvirine çalışmak gerek, kopya çekmek caiz mi?? bizim nesil genelde coppy pastecidir:)
İsimlerin bir önemi olsa da, çoğu zaman ikinci planda yer almaz mı? Rus klasiklerini okurkan onca ismi karıştırmamak elde değil, kimi zaman yabancı isimlere türkçe isimler verirdim:) kimi zaman x y z diye aklımda kalması için ..kalmaz dı yine de..
nesildaşımı üzdüm mü acep.. bir video göndermişti bı konuda? çok güzel bilgiler vermiş aslında..
esenlikle..
ne gldiyse başımıza adı ne olursa olsun bu teşkilatlardan geldi
gerisini bizim hayallerimize bırakmışsın yazar kardeşim
teşkilatlardan çekmediği kalmayan bir insan olarak
bu teşkilat işinin sonu benim hayallerime kalmasın
sen sonunnu da tamamla iyisi mi...
bakidir sevgim saygım
Yinsani
alıntı:
"Kahramanlık kültürü totaliterdir Vassaf’ın dediği gibi.
Kahramanlık, özünde dinsel anlamda “şehitlik” hikayelerinden kaynaklanmıştır tarihsel olarak. Mitoloji de de bu böyledir. Mitoloji de kahramanlık öykülerinin toplamıdır. Bu kahramanlardan birisi de ateşi tanrılardan çalarak insanlara vermiş olan Prometheus’tur. Nart mitolojisindeki kahramanların en ünlüsü ise Sosruko’dur."
..
..
"İnsan insan olmaya başladığında, kahraman olmaya, yaratmaya da zaten ihtiyacı olmayacaktır."
https://dunyalilar.org/kahramanlara-ihtiyacimiz-yok.html/
Nesildaşım,
okuduğum ilk öykün. Naçizane; öğrendiğim şeyler arasında yaratıcılığın dişil enerjiden, konu bulmanın da eril enerjiden beslendiği fikri vardı. Gayet de mantıklı geldi. Hani erkek avlar, dişi detaylandırır, süsler, hazırlar gibilerinden. Her nesnede iki enerjinin de bulunması gerektiğini de salık veriyordu; elbette insan denen nesnede de ve cinsiyeti ne olursa olsun. Türkçesi, daha çok öykünü okumak istiyorum. Yazmadan önce şöyle bir 5 dakika uzan ve o enerjilerin ikisinin de içine aktığını hisset ve kurul klavyenin başına. Güzel üslup, güzel karakterler ve bir macerada mı olacaklar ileride? Öyle bir beklentiye girdim nedense.
İçten sevgi ve selamlarımla, kar burada bir türlü başlamadı, orada yağıyodur bence?
Yinsani
2 sene olmadı bir roman başladım, 15 sayfa sonra gitmedi.. lakin bu tür romanları ve öyküleri iyi bilirim.
vermiş olduğun saç ayakları için teşekkür ederim candan. güzeldi.
şahsen gençliğimden beri saçlarımın nasıl göründüğünü pek umursamam, kah sıfıra vurdurur, kah uzatırım.. rüzgar her zaman bir başka çalar kafatasımı.. başlamayı bilir, bitirmeyi bilmem.. o yüzden ne kadar tükensem de bitemiyorum:))
dile kolaydır herşey, klavyeye kolay...
Ben bu grizgahtan bir roman çıkartırım güzel de çıkartırım hani bu konularda..Gizemli, meraklı, sürüklenmeyi seven dimağları sürüklerim.. ikincisini beklerler.. bir seri bile yazarım..
son bölümünü bile planladı kafatasım..lakin işte tükenmişim, bitişine akışıma zahmet etmemmem bundan..
mesajını da arada okudum. izlemem. çünkü yoruldum kalıplardan inan.. yanlış bir düşünce midir belki.. yine de çok sevindim. bu sevinçle izlerim belki sonra.. söz veremem..
ilham geliyor bir hece şiiri karalayacağım..kaçmasın.. :))
teşekkür ediyorum en alasından..
nice ilhamlara diyorum..