- 496 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Beynimizdeki Şeytan
Her gün olduğu gibi dolmuşa binmiş işe gidiyordum, Şoförün arkasındaki ikili koltuktan sol tarafında olana oturmuştum. Dolmuş çok kalabalık olmadığından elimde bulunan Sabahattin Ali’nin yazdığı İçimizdeki şeytan adlı romanını okumaya çalışıyordum. Şoför yolcu bulma umuduyla sağa sola bakınıyorken ağır ağır dört yola doğru ilerliyorduk.
Dört yolda her zaman yolcu çok olur, yine öyle olmuş epey bir kalabalık yanaşmış, minibüsün içini tıka basa doldurmuştu. Yaşlı, hamile, çocuklu bayanlardan ayakta kalan varsa yer vermek için yeni gelenlere şöyle bir göz gezdirdim. Yoktu. Yetmiş seksen yaşlarında olması muhtemel bir kişi vardı ki oda yanımdaki boş koltuğa oturmuştu.
Adamın sırtında topuklarının biraz üstüne kadar inen gri renkli kumaştan cübbeye benzer bir pardösü, başında ise sarığı vardı. Uzun beyaz sakalı oldukça bakımlı yüz hatları düzgündü. Bu görüntü karşısında onun bir din hocası olduğunu tahmin etmem pekte zor olmamıştı. Mevki ve görevine hürmeten toparlanarak kitabı kapattım. Zaten bu kalabalıkta okusam da hiç bir şey anlayamazdım ki.
Minibüs hareket ederken adamın elimdeki kitabı göz ucuyla süzerek bana baktığını gözümden kaçmamıştı. Onun yanlış intibaya kapılmasını önlemek için kitabın üzerindeki içimizdeki şeytan yazısını cep telefonumla kapatmaya çalışıyordum. Bu hareketim adamın dikkatinden kaçmamış olacak ki. Bana döndü;
-Keşke daha güzel bir şey okusaydın be evladım. Dedi.
Hiç beklemediğim bu sözler karşısında afallamıştım. Adamın yüzüne baktım. Benden bir cevap alamayınca o;
-İslam ı anlatan kitaplar; Tefsir, fıkıh, hadis kitapları okusan daha iyi olmaz mı? Diye sordu.
Düzgün ve sevecen konuşuyordu. İhtimaldir kitabın üzerindeki şeytan kelimesinden tedirgin olmuştu. Bir an ne cevap vereceğimi şaşırmıştım. Ama şaşkınlığım kısa sürmüştü,
-Siz din alimi misiniz? Diye sorusuna soruyla karşılık verdim. Emekli vaiz olduğunu söyledi. “ Allah nasip etti hacca da gittim” diye devam etti. Ben onun Hacca gidip gitmediğini sormamıştım ama yine de;
-Allah ziyaretlerinizi kabul etsin hacı ağabey. Herhalde kitabın üzerindeki yazı sizi rahatsız etti. Diyerek kitabı paltomun yan cebine sıkıştırdım.
-Yok, beni rahatsız eden kitap değil içindeki. Eğer içinde yazılanlar insan ruhunun terbiyesi, ahiretinin kazanılması ile ilgili değilse, boş okumadan başka bir şeye yaramaz. Dedi hacı.
Öyle güzel konuşuyordu ki adeta ağzından bal damlıyordu. İşte gerçek bir mümin diye düşünüp ona hak verecektim ki; Hacı zafer kazanmış bir komutan edasıyla mağrur ve kibirli, birazda sert bir ses tonuyla;
-Böyle kitaplar okuma. Bunlar insanı yoldan çıkarır, Allah korusun şirke düşürür şeytanın pençesine düşmesine neden olur. Dedi.
Kendince haklı olabilirdi ama ne yalan söyleyeyim hacının bu sözüne azda olsa içerlemiştim. Çünkü ben kendimi dört dörtlük olmasam da çok kötü bir insan, hele yoldan çıkmış biri olarak hiç düşünmüyordum. Onun bu kırıcı üslubuna rağmen dünya görüşüm gereği nezaketi ve saygımı elden bırakacak değildim.
-Bu kitap insanı kötülüğe sevk edecek kitaplardan değil. Dedim “zaman, zaman hepimizin düşüncelerinde oluşan kötü duyguların insan hayatına yansımasını anlatıyor. Bütün kitaplarda olduğu gibi bunu da okuduğunuzda mutlaka iyi ya da kötü bir şeyler öğreniyorsunuz. Siz iyi olanı alırsanız yaşamı daha iyi tanırsınız, sağlıklı bir yol izlemeniz bakımından size faydalı olur. Kötüyü bilir uzak durursanız mutlak faydasını görürsünüz. En azından ben böyle düşünüyorum. Mesela hacı ağabey senin aklına hiçbir zaman iyi veyahut kötü bir düşünce gelmez mi? Sen hiç kimseye kızmaz mısın? Yoksa sen hiç kimseyi kırmadın mı?
Benden böylesi bir tepki beklemeyen hacının belli etmemeye çalışmasına rağmen morali bozulur gibi olmuştu. Bunu yüzünün asılmasından anlamıştım. Keşke cevap vermeseydim diye düşündüm.
-Ben iyilikten başka bir şey bilmem evlat. Dedi, “Ama olur da aklıma kötü bir düşünce gelirse gece ya da gündüz derhal kalkar Kur’an-ı Kerim okur, hadis okur, namaz kılar şeytanın şerrinden Allah (CC) sığınırım.
-Hangimiz zor anlarımızda Allah ’a dua etmeyiz ki? Hatta ateist ya da deist olanlarımız bile. Diye mırıldandım. Ardından “Bak hacı ağabey kendin söyledin aklına kötü düşüncelerde geliyormuş. Peki, kim seni bu düşüncelere sürüklüyor. Hiç. Düşündün mü?
Hacı bir kez daha şaşırmıştı sanırım mevki ve görevinin verdiği öz güvenden ötürü yaşamının bu yönünü asla düşünmemişti. O kendisini günahsız bir insan olarak görüyor olabilirdi, beklide günahsızdı. Kim bilir? Elbette bunu sorgulamak bana düşmezdi.
Bu arada hacı bir süre sessizce beklemeyi yeğlemişti. Ne var ki benim daha söyleyeceklerim bitmemişti.
-Hacı ağabey şu an seni konuşturanın kim olduğunu sanıyorsun? Dedim. “Bak benim doğru yoldan çıkmış olabileceğimi düşündün. Seni buna iten yegâne sebep ise elimdeki kitaptı. İşte beyninin bir köşesinde sinsice bekleyen şeytan seni konuşturdu ve sana (Bu yanındaki adam var ya, namaz kılmaz oruç tutmaz şeytani şeyler okuyan günahkâr bir kuldur. Buna bir ders ver belki imana gelir) dedi. Sende onun bu talimatına uydun ve peşin hükümlü bir düşünceye kapılarak beni dinden uzak bir günahkâr olarak yaftaladın. Halbuki beni ilk kez burada görmüştün. Bu davranışın kul hakkına girmek değil de nedir?
Oysa ben kendimce güzel yaşamayı seven insanları kırmaktan mümkün mertebe kaçınan, vakit namazlarını kılmaya çalışan ve ramazan orucunu aksatmayan biriyim. Ya da böyle yaşamaya çalışıyorum. Şundan eminim ki Aslında şeytan içimizin herhangi bir yerinde değil, tam olarak beynimizin hücrelerinin en ince kıvrımlarında pusu kurmuş. En keskin zehrini acımasızca püskürtmek için en zayıf olduğumuz anı beklemekte.
Hacı kızarıyor bozarıyor tabiri caizse dondan dona giriyordu. Bu ifadelerim karşısında hatalı olduğunu anlaması uzun sürmemişti. Zira biraz önceki mağrurluğu gitmiş yerini, yeniden sevecen nur yüzlü bir ihtiyara bırakmıştı. Mahcup ve üzgün bir sesle ancak erdemli insanların yapabileceği gibi;
-Haklısın evlat. Dedi “Elinde üzerinde şeytan yazan kitabı gördüğüm zaman senin dinden uzak kötü huylu birisi olduğunu düşündüm. Her beşer gibi beynimdeki lanetli iblis zayıflığımdan faydalandı ve o anda beni esir aldı. İstenmeyen sözler söyleyip seni kırmama sebep oldu, beni bağışla.” Diye devam etti. Ardından ellerini havaya kaldırdı “Allah’ım sana yalvarıyorum sen ki bize şah damarımızdan daha yakınsın. Beynimizin tüm hücrelerine sinen sinsi şeytanın şerrinden bizi koru. Onu cehennemin derin karanlıklarına hapset, hapset ki bizleri kötü yola sürükleyemesin.
-Problem değil hacı ağabey. Hepimiz insanız. Dedim ve onun pamuk gibi ellerini tuttum.
Birkaç dakika sonra dolmuş ineceğim yere ulaşmıştı. Ayağa kalkıp ihtiyarla vedalaştıktan sonra şoföre seslendim.
-Kaptan dönüşte inecek var.
Beynimizdeki Şeytan
Öykü: Nizamettin Uca
28.12.2019-Iğdır
(son)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.