Tımarhane Dünlüğü(49)
Ödül töreni. Dar bir yolda toplanmışız. Önümüzde arkamızda düz duvarlar. Yol boyunca… Göğe kadar… Işık kaynaklarımız, gökte bir çift dev göz ve hemen üstümüzde uçuşan renkli çiçekler. Birazdan kazanan açıklanacak. Hepsi kendinden emin. Hepsi aynı kadın ve adam… Onları tanımıyorum. Her yerdeler.
“Neyin ödülü bu?”
“Bilmiyorum.”
“Yarıştık mı?”
“Bilmiyorum.”
Hiç umudum yok. O, metrelerce yükseğimizdeki balkonda… Balkon kımıldayan şeylerle dolu. Sarmaşıklar. Sarmaşık parmaklıklarda can çekişen yaratıklar. Sarmaşıkların gözleri var. Siyahlı Kadın, tek başına… Ödülü o verecek. Ve açıklıyor.
“Kazanan… Kazanan… Kazanan…”
Adam ve kadında sevinç çığlıkları. Birbirlerine sarılıyorlar.
“Ve kazanan…”
Benim. Öfkeli yüzler. Aynı anda patlayarak göğe yükseliyorlar. Kimi çiçekler karanlığa, bire inen göz kızıla boyanıyor.
“Nasıl ulaşacağım o balkona?”
“Bilmiyorum.”
“Ne kazandım?”
“Bilmiyorum.”
Bir yol olmalı. Ağır adımlarla yürüyorum. Duvarlarda vahşilerin ulumaları. Üstüme atlayıp yok olan yaratıklar. Göğün acı çığlıkları… Arkamda tehditkâr ayak sesleri… Korkmuyorum. Kilometrelerce sonra balkondayım. Siyahlı Kadın’ın sırtı dönük.
“Geldim. Ödülümü alabilir miyim?”
Parmağıyla zirveyi işaret ediyor. Bir dağın eteğindeyiz.
“Ödülün orada.”
Kollarım ve bacaklarım kısalıyor. Kanatlarım çıkıyor. Uçabilir miyim?