- 844 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
TÜRKİYE CUMHURİYETİ 1933 YILINDA BİR ŞERİAT DEVLETİNİ Mİ TANIDI? HADİ CANIM SEN DE...
Bugünlerde yaklaşık hepimizin gündeminde Doğu Türkistan var.
Peki bir Doğu Türkistan var olduğuna göre batı Türkistan da var mıdır?
Resmiyette yoktur ama gayrı resmi olarak Batı Türkistan da vardır. Bugün Türk Cumhuriyetleri olarak bildiğimiz Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Azerbaycan’ı içine alan bölgeye kabaca Batı Türkistan denir.
Peki Doğu Türkistan?
Çin’in batısında ve aslında Çin’in yüz ölçümünün 1/5 ini teşkil eden bir yüz ölçüme rağmen bugün yine Çin’in işgaller sonucu ufalta ufalta minicik bir bölge haline getirerek Sincan Bölgesi dediği bölüme de Doğu Türkistan diyoruz.( Doğu Türkistan aslında sadece bugünkü Sincan Uygur Bölgesi değildir.)
Bu topraklarda ilk Türk devleti olarak bilinen Hunlardan, tarihte Türk adıyla ilk devleti kurmuş olan Göktürklere, Göktürkler’den Uygurlara pek çok Türk Devletleri yaşamış ama günümüze kadar yaşayabilen ve varlıklarını sürdürenler Uygur Türkleri olmuş.
Uygurlar ve diğer Türkler 1218 Yılındaki Moğol İstilasına kadar bölgede birbirleriyle mücadele halinde yaşayıp giderken Moğol İstilasından sonra Türk- Moğol Devleti diye nitelenen bir devlet ya da topluluk olarak yaşamışlar.
İşte bahsini ettiğimiz bu topraklardan Doğu Türkistan’ı 1750 yılından itibaren Çin istila etmeye başlamış. Bu istila hareketi yaklaşık 110 sene sürmüş. Bu yüz on sene içinde Uygur Türkleri Çin’e karşı 42 kez isyan etmişler ve tabii ki bu isyanları hep kanlı bir şekilde bastırılmış. Ancak 1863 yılında Mehmet Yakup Bey, Kaşgar merkez olmak üzere bağımsız bir devlet kurmuş. Bu devleti kurarken zamanın Osmanlı Padişahı Abdülaziz’den, ilerleyen zamanlarda da II. Abdülhamit’ten yardım almışlar ( 2000 Tüfek, 6 Adet Krupp topu ve askeri eğitmenler gibi.)
Yakup Bey’in 1877 de ölümü üzerine Uygur Türklerinin durumu kötüye gitmiş ve nihayet 1884 de Çin bu toprakları ilhak edip 19. Eyaletleri olarak adına Xin Jian ( Şin-Cang...Biz Sincan diyoruz) demiş.
Bu arada Rusya da 1917 Devriminden sonra Batı Türkistan topraklarını ele geçirip üzerine oturmuş.
1931 Yılına geldiğimizde Uygurlar Kumul kentinde yeniden ayaklanmışlar Çin’e karşı.
1931 yılında başlayan bu isyan Rusya’yı da endişelendirmiş. Zira böyle bir isyanın kendi hakimiyetindeki Türklere de sirayet etmesi hiç de işine gelen bir durum değil tabii olarak. Dolayısıyla Çinlileri desteklemiş. Uygur Türklerinin arkasında ise sözde İngiltere var ama özde İngiltere’nin neredeyse hiç bir desteğini görmüyor Doğu Türkistan Türkleri. Rusya ise Çin’e sadece destek vermekte kalmıyor, onlara – Türklere karşı uygulanmak üzere- işkence dersleri bile veriyor.
Doğu Türkistan bağımsızlık için mücadelesine devam ederken diğer taraftan da Çin, Doğu Türkistan’ın bağımsızlık hareketine öncülük eden isimlerden Böke Batur’un Tibet’te bulunan mezarından cesedini çıkartarak başını bedeninden ayırmış ve Urimçi’ye geri getirmiştir. Burada bir cadde üzerinde, gövdesinden ayrılmış olan kesik başı kazığa geçirilerek sergilenmiştir. Çin, Doğu Türkistan’da ileri gelen ve halkı bağımsızlık için hareketlendiren başka insanlara da aynı zulmü yapmıştır.
Tüm bu zulüm ve işkencelere rağmen 12 Kasım 1933 de ‘’Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti’’ ( Şarkî Türkistan İslam Cumhuriyesi ) adı verilen bağımsız bir devlet kuruldu.
İsyanın önderleri Salih Dorğa, Niyaz Hoca Hacı, Mahmut Muhiti, Temur Bay, Mehmet Emin Buğra ve Sabit Damol gibi isimlerdi.
14 Kasım 1933 de meclis oluşturuldu ve tüm milletvekilleri Kur’ana el basıp yemin ederek göreve başladılar.
Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti bağımsız bir devletin tüm özelliklerini taşıyordu. Hepimizin bildiği Gök Bayrak bayraklarıydı, bir milli marşları vardı, devlet çok kısa süre içinde para bastırdı, vatandaşlarına pasaport verdi, damga pulu bastırdı. Çince gazete ve dergileri yasaklattı.
Doğu Türkistan islam Cumhuriyeti adı verilen bu devletin anayasasının bazı maddeleri de şöyleydi:
1.Madde: Doğu Türkistan Cumhuriyeti, İslam şeriatı esasına göre kurulmuş olup, bizim saadet ve mutluluğumuzun kaynağı, kıyamet gününe kadar tahrif, tebdil olmayan ve ilahî yol gösterici olan Kur’an-ı Hakim’in hükmüyle amel edilir.
2.Madde: Doğu Türkistan devleti, Cumhuriyet usulüyle kurulmuş olup, halkın refahı ve devletin asayiş içinde olması için halkı her türlü zahmet ve nizadan korumak, milletin dini, millî, medenî iktisadî işlerinin yoluna konulmasını temin etmek ve bunun gibi milletin taleplerini gerçekleştirmek için Nankin hükümeti ve uluslararası birleşme cemiyetler ve akvama müracaat ederek istiklali elde etmek için elinden gelen her türlü çareleri görür.
3.Madde: Devlet idaresinin merkezinde (Emiru’l- Mü’minin) Reis-i Cumhur Hazretleri bulunarak, hükümeti İslam şeriatının ahkâmına uygun idare eder.
İşte Bu bağımsız yeni Türk devleti, kuruluş sevincini öncelikle Türkiye Cumhuriyeti ile paylaşmak istedi ve kuruluşundan çok kısa süre sonra Türkiye Cumhuriyeti’ne başlığı ‘’ Türk Devletine’’ olan bir mektup yolladı.
Sonra?
Sonra güya dönemin Türkiye Cumhuriyeti hükumeti bu mektubu alınca sevinçten havalara fırladı ve bu cumhuriyeti resmen tanıdı. Hele de mektubun altında yazan(!) ‘’ Gök Bayraktan al bayrağa selam olsun ‘’ İfadesini gördükten sonra kabul etmemesi mümkün değildi (!)
Hemen belirtelim: Resimde de gördüğünüz gibi ( Okuyabilenler daha iyi anlayacaklardır. ) ‘’ Gök bayraktan al bayrağa selam olsun’’ diye bir ifade o mektubun hiç bir satırında yoktur. Türkiye böyle bir mektuptan asla memnun olmamıştır. Çünkü?
Çünkü Doğu Türkistan’da bir İslam Cumhuriyeti kurulurken Türkiye’de bakın neler oluyordu aynı tarihlerde?
Kısaca yazalım:
1926 Yılında İsviçre medeni kanununu medeni kanunumuz olarak aldık kabul eyledik.
1928 Yılında anayasamızdan ‘’ Devletin dini İslamdır’’ Maddesi çıkarıldı.
Yine 1928 Yılında Doğu Türkistanlılar Arap alfabesini kullanmak için mücadele ederken biz Arap alfabesini biz atıp yerine Latin alfabesini aldık
22 Ocak 1932 tarihinde İstanbul’da Yerebatan Camii’nde Hafız Yaşar (Okur) tarafından Kur’an’ın Türkçe tercümesi ilk kez Kur’an okuma anlamında okundu.
Bundan 8 gün sonra, 30 Ocak 1932 tarihinde ilk Türkçe ezan, Hafız Rıfat Bey tarafından Fatih Camii’nde okundu.
3 Şubat 1932 tarihine denk gelen Kadir Gecesi’nde de, Ayasofya Camii’nde Türkçe Kur’an okunarak namaz kıldırıldı. tekbir ve kamet de Türkçeydi tabii ki.
18 Temmuz 1932 tarihinde Diyanet İşleri Riyaseti, ezanın Türkçe okunmasına karar verdi. Takip eden günlerde, yurdun her yerindeki Evkaf Müdürlüklerine Türkçe ezan metni gönderildi.
4 Şubat 1933 tarihinde, müftülüklere ezanı Türkçe okumalarını, buna uymayanların kat’i ve şedid (kesin ve şiddetli) bir şekilde cezalandırılacaklarını bildiren bir tamim( genelge) gönderildi.
İleride her ne kadar ‘’ Laiklik din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır.’’ Diye tanımlansa da çok yakında (5 Şubat 1937 ) anayasamıza girecek olan olan laiklik, daha anayasaya girmeden din işlerini devlet işlerinden ayırmıştı ama devlet din işlerine rahat rahat giriyor, vatandaşın hangi dille ibadet edeceğini bile belirliyordu.
Adım adım laik bir yönetime geçen Türkiye’nin, Doğu Türkistan’da bir İslam Cumhuriyeti kurulmasını sevinç ve heyecanla karşılaması, Doğu Türkistan İslam Cumhuriyetini -dünyanın hiç bir devleti tanımazken- tanıması akla mantığa uygun mu? Kesinlikle hayır. Nitekim işin gerçeğine baktığımızda durumun oldukça farklı olduğunu görüyoruz.
Doğu Türkistan İslam Cumhuriyetinden Türkiye’ye gelen bu mektuba ( Telgraf değil, mektup ) Türkiye Cumhuriyeti hukumeti herhangi bir cevap vermedi. Ancak zamanın Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü(Aras) Bey -Rus elçisinin de telkinleriyle- şöyle bir açıklama yaptı:
‘’Doğu Türkistan’da birbirinden farklı olmak üzere bağımsızlık için iki eğilim olduğu görülmektedir.( Kendisinin bir halt gördüğü yok. Rus elçisi öyle anlatmış, o da öyle olduğunu kabul etmiş.) Yabancı unsurların faal rol oynadığı ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin genel olarak hassasiyet gösterdiği bu hareketler karşısında basınımızın alacağı vaziyet nezaket olacaktır. Siyasi istiklallerini kaybetmiş milletlerin bunu geri kazanmak uğruna verdikleri mücadeleyi olumsuz olarak değerlendirmek prensiplerimizden çok uzaktır. Son senelerde orta ve uzak doğuda milliyetperverlik cereyanlarının kuvvetlenmesi etkisiyle Doğu Türkistan’da meydana gelen bu bağımsızlık hareketlerini özellikle aynı ırktan olduğumuz için gerçekleşmesini memnuniyetle bekleriz. Ancak, bu harekâtın dini irticaın ve klerikal (aşırı dinci) kişilerin ayaklanması şeklinde olması veyahut herhangi yabancı bir devletin emellerine alet edilmesi, din ve devlet işlerini birbirinden tamamen ayırmış devletimizin prensiplerine uymayacağını belirtiriz. Bu noktalar göz önüne alındığı takdirde Doğu Türkistan bağımsızlık hareketi basınımızda yorumsuz bir şekilde yer alacaktır.’’
Yani anlayacağınız Türkiye Cumhuriyeti hükumeti, Doğu Türkistan’da yaşananları aşırı dincilerin bir irtica ayaklanması olarak gördüğü için Doğu Türkistan İslam Cumhuriyetini tanımamış, tam tersine bakanın açıklamasından da anlaşılacağı üzere bu konuda basına sansür konulmuştur. ‘’ Basınımızda yorumsuz bir şekilde yer alacaktır.’’ İfadesi bunun açık göstergesidir.
Nitekim bu konuşmadan sonra Doğu Türkistan’ın sesi olup, Doğu Türkistan’da yaşanan Çin ve Rus zulmünü her platformda dünyaya duyurmaya çalışan ‘’ Yaş Türkistan’’ adlı derginin yurdumuza sokulması da yasaklanmıştır.
Doğu Türkistan İslam Cumhuriyetinin ömrü maalesef uzun sürmemiş, 1934 yılının 6 Şubat günü Rus Kızıl Ordusunun Urumçi’ye girmesi ile bu devletin hayatı sona ermiştir.
On yıl sonra 1944 de Doğu Türkistan halkı bir kez daha isyan etmiş, 1944 yılında Gulca’da Çinlilere karşı yine galip gelinmiştir. Bu sefer önce ayaklanmayı destekleyen Rusya, Gulca’da 1944 yılı Ekim ayında Şarkî Türkistan Cumhuriyeti’nin kurulmasına yardımcı olmuştur. Yalnız burada dikkatinizi çekerim. Bu sefer kurulan devlet bir İslam Cumhuriyeti değil Doğu Türkistan Cumhuriyetidir.
Gulca, Tarbagatay ve İli şehirlerini içine alan bu cumhuriyet bölgedeki Çin kuvvetlerini yenmiştir. Ancak Rusya bu hızlı gelişmelerden korkup bu Cumhuriyetin yöneticilerini Çinliler ile anlaşmaya zorlamışlardır. 1946 yılında iki hükumet arasında 11 maddelik bir metin imzalanıp birleşik hükumet kurulmuştur. Böylece bu devlet de Rusya’nın olumsuz tutumu neticesinde ortadan kalkmıştır. ( Böylece ‘’Ayıdan post, Moskoftan dost olmaz.’’ Sözünün ne derece doğru olduğu da ortaya çıkmıştır.)
Bu arada Mao Çin’e hâkim olmayı başarmıştır. 1949 Eylül’ünde Doğu Türkistan’daki Çin birliklerinin komünist Çin hükumetine bağlılıklarını bildirmelerine üzerine Çin hiçbir askeri güç kullanmadan Doğu Türkistan’ı işgal etmiştir.
Velhasılıkelam 1949 dan bugüne bölgede Çin zulmü devam etmektedir.
Bugün ‘’ Doğu Türkistan’da hiç bir şey olmuyor. Çin ile yakınlaşmaya başlamamız üzerine emperyalist batılılar aramızı bozmak için bir sürü yalan ve hikaye uyduruyorlar’’ Şeklindeki söylemler son derece yanlıştır zira bu topraklar 1750 yılından beri işgal altındadır ve işgal altındaki topraklarda her şeyin güllük gülüstanlık olması mümkün değildir.
Yazımı Doğu Türkistan Milli Marşının sözleri ile noktalıyorum
Qurtulush Marsi (Uygurca)
Qurtulush yolinda sudek aqti biznig qanimiz,
Sen üçün ey yurtimiz bolsun pida janimiz.
Qan kiçip hem jan birip akhir qurtuldurduq sini,
Qelbimizde qutquzushqe bar idi imanimiz.
Yar-i hem dem boldi biznig himmitimiz sen üçün,
Dunyani sorghan idi ötken ulugh ejdadimiz.
Yurtumuz biz yüz-közigni qan birle pakizliduq,
Emdi hiç kirletmigeymiz çünki Türktur namimiz.
Attila, Çinggiz, Tömür Dünyani Titretken idi,
Qan birip nam alimiz biz ularnig evladibiz.
Çiqti jan hem aqti qan düshmendin boldi el aman
Yashisun hiç öçmüsun parlansun istiqbalimiz
Mehmet Ali Tevfik (1901 – 1937)
KURTULUŞ MARŞI ( TÜRKİYE TÜRKÇESİ )
Kurtuluş yolunda su gibi aktı bizim kanımız,
Sen için ey yurdumuz olsun feda bu canımız.
Kan döküp hem can verip şimdi kurtardık seni,
Kurtuluşa kalbimizde var idi imanımız
Yar-ı hemdem oldu bizim himmetmiz sen için,
Dünyayı sorgan idi himmet ile ecdadımız
Yurdumuz biz yüz gözünü kan ile temizledik,
Sonra hiç kirletmeyiz çünkü Türktür namımız.
Atilla, Cengiz, Timur dünyayı titreten idi,
Can verip can alırız, biz onların evladıyız.
Çıktı can hem aktı kan düşmandan oldu el aman
Yaşasın, bin yaşasın parlasın istikbalimiz
FOTOĞRAF: Doğu Türkistan İslam Cumhuriyetinin 1933 Yılında Türkiye’ye gönderdiği mektup.
YORUMLAR
İŞİD kafalı olduktan sonra, Türk olmuş, arap olmuş ne fark eder. İrtica insanlığın, medeniyetin insan olmanın en büyük düşmanıdır.Ancak bunlar cehaletin ürünleri. İnsanları irtica bataklığından kurtarmanın tek yolu eğitimdir. Gerçeği öğretmek hurafelerden uydurma dinden, din simsarlarından kurtarmaktır. İster Uygur olsun ister Türkmen yada arap insanlığa düşen görev budur. Aydınlatıcı yazılarınız inşallah ışık olur beyinlere. Selamlarımla.