CIZLAVET/BİR BÜYÜK HAYAL KIRIKLIĞI
Kış kapıya dayandı. Havalar her soğuduğunda, hele yağmaya başladığında kar, sokaktaki yoksul, yoksun insanlar gelir aklıma. Ne yer, ne içerler, nasıl barınır ve korunurlar kışın vahşetinden, bilinmez.
Onları düşünürken, geçmişte kendi yaşadıklarım gelir aklıma. Bugünüme hamdolsun desem de istemsizce bir burukluk kaplar içimi.
.......xxx......
İlkokul 1, 2 ve 3 üncü sınıfları köyümüzde eğitmen nezaretinde okuduk.
Ancak mevzuat gereğince ilkokul dört ve beşinci sınıfta okurken komşu köye gidip gelmek zorundayız. Zira orada öğretmen var.
Bu gidiş gelişlerde bahar yaz veya güz aylarında pek bir sorunumuz yok.
Lakin kış ayları adamakıllı problemli geçmekte.
Sebebine gelince yoğun kış, kar ve tipi altında kırkbeş dakika gidip kırkbeş dakika da geri gelmek on veya onbir yaşlarındaki çocuklar için bir hayli zahmetli. Kaldı ki ben okula bir yıl erken başladığım için daha da küçüğüm o yıllarda.
Üstümüzde palto yok. Üst üste giyilmiş gömlek ve kazaklar ile sıfırın altında bilmem kaç derecede üşümemeye hatta donmamaya çalışıyoruz. Altımızda uzun paçalı don ve üzerinde siyah kumaştan şalvar benzeri bir pantolon var.
En mühimi ise ayağımıza giymek zorunda olduğumuz kara lastikler. Hatırladığım kadarıyla üzerinde iki atbaşı figürünün bulunduğu derby ya da soğukkuyu marka lastik ayakkabılar. Eğer ayakkabının insafına kalsak onbeş dakikada ayaklardan donmaya başlamak olası. Şu var ki o ayakkabıların içinde diz altına kadar giydiğimiz anamızın el emeği göz nuru döktüğü baklava dilimli nakışlı yün çoraplar canımızı bir süreliğine kurtarıyor.
O çoraplar ki diz altına kadar gelir ve üst dış kenarlarında iki adet de püskülü olurdu. Anlayacağınız kıyafetimiz adamakıllı folklorik bir duruma ilişkin yani.
İşte ayağımızda bu kara lastik ayakkabılar ile okul için komşu Eğrisu Köyü’ne gidiyoruz. Ama ne gidiş. Kar diz boyu.
Tipi bir yandan ve soğuk ise öleni bahara kadar kokmadan, bozulmadan tutan cinsinden. Adeta Kuzey Kutbunun hemşerisi.
Daha köyden henüz çıkmayı takiben, çorabımızın donan püskülleri yürürken birbirine çaparak ses çıkarmaya başlar. Eğer yürüyüş ritmini iyi ayarlasan o seslerden bir melodi yaratmak da tamamen senin elinde.
Daha da kötüsü ayaktaki lastik dahi donar ve yürüyüş anında ayağından çıkmaya ve içine kar dolmaya başlar. Eğer baban seneye de giysin diyerek bir numara büyüğünü almışsa acınası bir halin var demektir.
İşte bu vahim durumdan dolayı babam, o yıllarda Ankara’da olan Mahmut Ağabeyime mektup yazarak benim için bir cizlavet çizme göndermesini ister. Çünkü bu cizlavet denilen medeniyet ürünü! Divriği’ye henüz teşrif etmemiştir.
.......xxx.......
Cizlavet deyince o yıllarda çocukların aklında akan sular durur ve hatta ters yöne dahi akmaya başlar.
Neden mi?
Bir kere, cizlavet çizmenin, malzemesi lastik/kauçuk olmasına rağmen çok parlak bir yüzeyi vardır. Şöyle karşına koyduğunda saçını tara. O kadar yani.
İkincisi, cizlavet çizmenin içi (Tüylü) müflonludur. Yün çorabın üzerine giydiğinde ayağın memleketin, belki de en sıcak ve huzurlu köşesi olur aniden.
Üçüncüsü cizlavet çizme diz altına kadar gelir. İçine kar kaçması mümkün değil. Dereden geç ayağına su değmez.
İşte böyle bir malzemedir cizlavet çizme. Sahip olan muhtemel ki günlerce yastığının altında saklar giyip de hemen eskitmemek için.
Köyde belki hiç kimsede olmadığı için giyip pantolonu içine sokarak süvari edasıyla hava atmak da var ki. Vay anam vay.
........xxx....
Babamın mektubu yazıp gönderdiği günden başlayarak ben cizlavet çizme hayali ile doluyum. Herkese söylüyorum bana cizlavet çizme geleceğini. Aklımda hep cizlavet çizme var. Hatta uykularımda rüyalarıma dahi giriyor.
Uzunca denilebilecek bir zaman sonra Ankara’dan köye gelen komşumuz, bir emanetiniz var gelin alın diye haber gönderir. Ben bir koşu gidiyorum, paketi alıyorum kah sallayarak bazen de üstten tıklatarak içince beklediğim çizme var mı yok mu diye emin olmaya çalışıyorum.
Açmak için eve kadar sabretmeyi tercih etmekle birlikte bir büyük hızla eve gidiyorum ve
- Çizmem geldiiiiii diye nara atıyorum.
Paketi adeta parçalayarak açıyorum. Beni ilgilendirmeyenleri bir tarafa koyuyorum. Ve çizmenin ambalajını yırtıyorum. Bu arada da babam, annem ve kardeşlerim benim o durmadan yükselen mutluluk, heyecan ve telaşımı izliyorlar gülerek.
Paketi açıyorum ve işte cizlavet çizme tüm güzelliği ile karşımda. Parıl parıl parlıyor. Tam da rüyalarımda gördüğüm kadar güzel. İçine bakıyorum muhteşem. Kucağıma alıp seviyorum. Adeta bu benim vermem kimseye der gibi kendimi kaybetmiş bir tavır içindeyim.
Sağına soluna bakarak incelerken babamın sesi ile kendime geliyorum;
- Oğlum hadi giy de ayağında görelim diyor.
Tabi yaa.. bunu giymek için getirdik.
Sağ tekini alıyorum, ayağımı yavaşça çizmenin içine sokuyorum. Ayağım bir süre gidiyor sonra gitmiyor, gidemiyor. Sol tekini alıyorum aynı hal.
- “Aman diyeyim bu ne hal ulan” diye kendi kendime söyleniyorum.
Babam;
- “Oğlum bir de daha ince bir çorap ile giy bakalım” diyor.
Onu da deniyorum.
Cizlavet çizme ayağıma girmiyor arkadaş.
Bu bir felaket.
Öyle oluyorum ki, sanki içimde kristal bir saray ufalanarak yerle bir oluyor. Adeta dünya başıma yıkılıyor. Ben dümdüz oluyorum. Varlığım sıfırlanıyor desem yeridir.
Yaşadığım hayal kırıklığını bu satırların anlatabilmesi mümkün değil.
- “Ben” diyorum içimden “böyle şansın gelmişini geçmişini” diyerek sıralıyorum küfürleri peş peşe.
Gözlerimden yaşlar dökülmeye başlıyor. O hüzün deryası içerisinde bile
- “Yahu Abi bir numara büyüğünü gönderemez miydin?. Her aldığınız şeyi gelecek yıl veya yıllarda da giyebilmemiz bir veya iki numara büyüğünü alırken şu lanet olası cizlavet çizmeyi de bir veya iki numara büyük alamaz mıydın” diye hayıflanıyorum, çaktırmadan kimseye.
Babam ve annem de üzülüyorlar. Ama üzülmeyen biri var hemen yanı başımda. Kardeşim Ali. Çünkü ben giyemezsem çizmeyi Ali giyecek.
Babam ve annem;
- Üzülme oğlum, yapacak bir şey yok, artık seneye alırız diyorlar.
Seneye ha? Yahu böyle bir fırsat bir daha ele geçer mi?. Seneye kalacağımız ne malum?
Babam;
- Ali sen giy bakayım oğlum, senin ayağına gelecek mi diyor.
Ali zaten aport vaziyette. Çizmeyi bir giyiyor, lebalep ayağında. Babamın talimatı üzerine kalkıyor yürüyor çizme ile. İçim eriyor. Öyle güzel bir görünüşü var ki anlatamam. Hem köyün çocuklarına o kadar da hava atmıştım şimdi ne diyeceğim onlara. Durumum vahimden de öte yani.
........xxx.......
Çizmeyi Ali giydi kış boyunca. Ama ne giyme. Her giydiğinde çocukça bir egoizmle
- “Benim çizmemi giyiyorsun” diye benden yediği dayağın haddi hesabı yok.
O garibim de çıkarmazdı sesini.
Benim çizmemi giydiği için ben Ali’ye hakkımı helal ettim çoktan. 😃😊😊
Ali de yediği dayaklardan ötürü bana hakkını helal etmiştir inşallah. 😊😊😃
İşte dar gelirli olma ya da yoksul, yoksun olma hali böyle bir şey. Her imkân minimum seviyededir. Özellikle kalabalık ailelerde her bireyin elinde olan şeyler için mutlu olduğundan bahsetmek olası değildir.
Ben beş veya altı yaşında çarık da giydim.
Lakin o cizlavet çizmeler var ya hala aklımın bir köşesinde duruyor.
Şimdilerde yağmur botu diye satılanlar cizlavet çizmenin daha gelişmiş modeli.
Şöyle süslüsünden bir çift alıp kar yağdığında gezeceğim dere tepe.
Yüreğim soğur mu o vakit acaba??? 😃😃😃😃😃😃😃
.......xxx........
O günleri bugün ile kıyasladığımda, hamdolsun oğluma ve torunuma hemen hemen diledikleri her şeyi alabilecek imkana sahibim.
Söz verdim kendime. Benim çektiğim yoksulluk ve yoksunluğu onlara yaşatmamak adına. Çalışma hayatım ortalama bir insan ömrüne ulaştı ve hala çalışıyorum. Kimseye muhtaç olmamaları veya kimsenin elindekilere imrenmemeleri için var gücümle üretme telaşındayım.
Onlar için canımı, ömrümü adadım diyebilirim.
Ben, benim ve benzerlerimin bu haline adanmış hayatlar adını koydum.
Helal olsun, helali hoş olsun her ne yapıyorsam.
YORUMLAR
Yüreğim kabardı!...
Bir ben değilmişim demek ki; tüm çocukluğum boyunca alınan bir kaç adet giyeceğin mucizevi heyecanını yaşayan...
Soğukkuyu kara lastik ve naylon yazlık pabuçlar... Adı yazlık tabi ki... Köy yollarında çıplak ayakla, dağda,bayırda, taş, toz toprak içinde, açık yerlerinden ayağınıza doluşan taşlar, otluk yerlerde batan dikenler ve en beteri tarladaki anızlarda yürümenin katlanılmaz işkencesi ile.
Hayatım boyunca: Bir gün sağlam bir ayakkabım olacak ve anız tarlalarından intikam alırcasına, acı çekmeden gezeceğim uhdesi ile yaşadım. O ayakkabılarım oldu zamanla ama bu defa da o anız tarlalarını ya da gezecek coşkuyu, zamanı bulamadım.
Mükemmel anlatımla sayfaya yansıyan minik hatıra, ne derin duygularla yeniden canlandırdı içimdeki tozlanmış anıları.
Yüreğine kalemine bereket ağabeyim.
Bu yazı askıya çıkmalı mutlaka. Çıkmalı ki insanlar unutulmuşları yeniden hatırlasın, bilmeyenler de hiç bir şeyin ve kimsenin göründüğü gibi olmadığını idrak etsin.
Tüm kalbimle tebrik ediyor, saygılarımı bırakıyorum buraya.
AYDINK
Bir zamanlar yaşadığımız şartları bugünlerle kıyasladığımda
Biz, bu dünyadan değildik adeta
Öylesi enteresan haller ile yoğrulduk ki
Emek, insan, doğa ve dünya sevgisi ile harmanlanmış hümanizmanın doruklarında bir kalp, ancak, çelikten sağlam bir irade edindik hayatın zorlukları içerisinde yaşarken
Çok tabii olarak oradan buraya ulaşabilmeyi başarınca da
O günlere bakarak, kanaatkar olmayı
Ve bugünümüze hamdolsun demeyi az bile bulduk.
Bu anlatılanlar köyün nispeten varsıl bir ailesinin çocuğunun başından geçenler olduğunu düşündüğünüzde, daha ehven şartlar alıtında yaşamak zorunda olanların halini anlatabilecek kalem yok, kağıda da sığmaz zaten.
Anlatsan bitmez, o şartlardan bi'haber olup dinleyenin de inanası gelmez
Değerli kardeşim...
Çok teşekkür ederim ilgi ve katkından dolayı
Yüce Yaratan'dan dileğim,
Elimizin uzanmadığı/uzanamadığı aç ve açıkta olanları koruyup kollamasıdır
Esen kal
Selam ve saygılarımla
Yüreğinize kaleminize sağlık 👍 Tek kelimeyle harikaydı..Ne çok şükrederek şeyimiz var..Selam olsun sizin gibi aile babalarına...Selam ve dua ile mutlu akşamlar diliyorum ☕
AYDINK
Bir zamanlar yaşadığımız şartları bugünlerle kıyasladığımda
Biz, bu dünyadan değildik adeta
Öylesi enteresan haller ile yoğrulduk
Çok tabii olarak oradan buraya ulaşabilmeyi başarınca da
O günlere bakarak, kanaatkar olmayı
Ve bugünümüze hamdolsun demeyi az bile bulduk
Çok teşekkür ederim ilgi ve katkınızdan dolayı
Yüce Yaratan'dan dileğim,
Elimizin uzanmadığı/uzanamadığı aç ve açıkta olanları koruyup kollamasıdır
Esen kalın
Selam ve saygılarımla
Bilirim o yılları bizde o çizmelerden giyemedik,hayırlısı olsun Rabbim'den, Rabbim cümlemizi soğuklardan korusun,selamlarımla.
AYDINK
Bir zamanlar yaşadığımız şartları bugünlerle kıyasladığımda
Biz, bu dünyadan değildik adeta
Öylesi enteresan haller ile yoğrulduk
Çok tabii olarak oradan buraya ulaşabilmeyi başarınca da
O günlere bakarak, kanaatkar olmayı
Ve bugünümüze hamdolsun demeyi az bile bulduk
Çok teşekkür ederim ilgi ve katkınızdan dolayı
Yüce Yaratan'dan dileğim,
Elimizin uzanmadığı/uzanamadığı aç ve açıkta olanları koruyup kollamasıdır
Esen kalın
Selam ve saygılarımla
Kesinlikle kesinlikle güne gelmeli bu yazı.
Edebiyatın coşkusu işte tam olarak da bu.
Saygılarımla efendim.
Şimdiden kutluyorum gün birinciliğinizi.
AYDINK
Bir zamanlar yaşadığımız şartları bugünlerle kıyasladığımda
Biz, bu dünyadan değildik adeta
Öylesi enteresan haller ile yoğrulduk
Çok tabii olarak oradan buraya ulaşabilmeyi başarınca da
O günlere bakarak, kanaatkar olmayı
Ve bugünümüze hamdolsun demeyi az bile bulduk
Çok teşekkür ederim ilgi ve katkınızdan dolayı
Yüce Yaratan'dan dileğim,
Elimizin uzanmadığı/uzanamadığı aç ve açıkta olanları koruyup kollamasıdır
Esen kalın
Selam ve saygılarımla
Öyle sıcak ve samimi bir anlatımdı ki!
Kurdeleyi size devretmeyi umut ederek kutluyorum...
AYDINK
Bir zamanlar yaşadığımız şartları bugünlerle kıyasladığımda
Biz, bu dünyadan değildik adeta
Öylesi enteresan haller ile yoğrulduk
Çok tabii olarak oradan buraya ulaşabilmeyi başarınca da
O günlere bakarak, kanaatkar olmayı
Ve bugünümüze hamdolsun demeyi az bile bulduk
Çok teşekkür ederim ilgi ve katkınızdan dolayı
Yüce Yaratan'dan dileğim,
Elimizin uzanmadığı/uzanamadığı aç ve açıkta olanları koruyup kollamasıdır
Esen kalın
Selam ve saygılarımla