OKUMA DÜŞKÜNÜ OLMA
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
OKUMA DÜŞKÜNÜ OLMA
Kolu üç dört sırmalı resmi giyimli iki kişi kitapçı ile konuşuyor.
Biri ;
"Amca!... Bizden kitap okumamızı ve özetlememizi istiyorlar" dediğini duyunca ; dinleyicileri oldum.
"Kitap okuyacak olsaydım , öğretmen olurdum. Asker olmazdım." Sözü düşündürdü.
Niçin bu tür davranışlarla karşı karşıya kalıyoruz?
Zorlayarak kitap okutmak!....
Kitap okumada istemsiz olmak!....
Acaba öğretmenler kitap okuyor mu?
...........
Okuyan toplum olamadığımızdan yakınıyoruz.
Çocuklarımıza kitap okutamadığımızdan söz ediyoruz.
Sınavı geçince!...
Tatile girince!....
Okul bitince!..
Kitap ve defterlerin atılıp, yırtılışına tanık olmuşuzdur. Ya da eylemi yapmışızdır.
Tanık olunca gülüp geçiyor da üzerinde düşünmüyoruz.
Okuma; zihinsel bir etkinlik. Seslerin imi harflerin yan yana dizilişiyle oluşan sözcüğü duyu organları yoluyla seslendirip algılama, kavramlaştırma ve yorumlama ile işlev kazanır. Ya da her hangi bir imin, simgenin, düzeneğin v.b. nin anlatımını algılamadır.
Okuma, bireyi besler,
Okuma, bireyi özgür ve özgün düşünmeye yöneltir
Okuma, bireyde eleştirel düşünüşü diri tutar.
Okuma, bireyi basılı sayfa v.b. ile iletişime iter.
.............
Ana babalar ile birinci sınıf öğretmenleri; çocuğun ses imlerini tanıyıp, bir birine çatarak seslendirdiği sözcüğü anlamlandırdığı anda duyduğu mutluluğa, sevince, coşkuya tanıktırlar. Hele mısır patlar gibi "ben okuyorum" çığlıklarını duyan öğretmenin duyduğu hazzı o ana tanık olanlar bilir.
Bu çığlık, başarmanın dışa vurumudur.
Başarmak, yep yeni bir edinim edinmek. Böyle coşkulu istek yaratıyor.
Okurluğun ilk adımındaki o güçlü duyum; okur olma eylemi ile birlikte kendini tanıma eylemidir de...
Ben okuyorum diyen çocuk, elindeki okuma gerecini "bir bardak suyu içer gibi" bir anda yutma istemi ile doluyor. Ne var ki bu istem; yanlış ya da eksik tutum ve davranışlarla süreç ilerledikçe durağanlaşıyor.
Gittikçe de tükeniyor.
Ne yazık ki; o, ilk okurluk adımındaki coşku ve istem kalıcı kılınamıyor. İleri aşamalara sürüklenemiyor.
Diri tutulamıyor.
Okuma, çocuğun kitapla tanışımı ile başlar aslında.
Çocuğun kitapla tanışımında ana baba ilk etkendir. Ana baba, çocuğun kitapla oyuncakla oynar gibi oynamasına olanak yaratmalı. "Yırtarsın, yapma, etme, ..."gibi onu kitaptan uzaklaştırıcı davranışlardan kaçınmalı. Hatta; ana baba yaptığı bazı eylemlerini kitap okuyarak yarattığının sezgisini vermeli.
Ana babalar okuma gereçlerinin "saygı duyulan nesneler" olduğunu duyumsatmalı. Ele alış, bırakışlarda örnek olunmalı.
Anne baba, zaman zaman çocuğun düzeyine uygun metinleri seslendirerek ilgi çekmeli. Yine aile içi sohbetlerde; okunmuş metinin, kitabın konu olmasına yer vermeli...
Hazır bilgi, çocuğu okur olmaktan uzaklaştırıyor. Okur adayının sorduğu bazı sorulara kitap, ansiklopedi, sözlük v.b.araçlardan yararlanılarak yanıt verildiği sezgisi uyandırılmalı.
Zorlama, okuma sevgisini yok eden etkenlerin başında gelen davranıştır. Zorlama okumaya yönelimde isteksizliği yaratıyor. Sevilmeyen, istenmeyen hiç bir kazanım, edime dönüşmüyor. Hatta yılgınlığa ve bıkkınlığa sürüklüyor.
Medyadan öğrendiğime göre, bazı yargıçlar "kitap okuma" cezası veriyor. Okumanın ceza olarak adlandırılması olumsuz etki yapmaz mı?
Kitap okumak okura; anlama, düşünme, yorumlama, akıl yürütme, dikkatli olma, beyin donanımı(kültürel) zenginliği, soru sorma, kısacası " insan olma , insanlaşmaya" önemli derecede katkı sağlıyor.
Öğretmenliğin tüm dönemlerinde öğrenci yetiştiren Emin Özdemir;" Okuma, kişiyi umutla donatır, ona direnme gücü kazandırır. Bakın içtenlikle söylüyorum, seksenli yaşlarımı sürüyorum. Bu güne değin karşılaştığım kimi güçlüklere direnebildiysem, hâlâ yaşamı daha güzel daha yaşanılır umutların içindeysem; bunda okuduğum o güzel kitapların payı büyüktür" diyor.
Toplumumuz, Cumhuriyet Devrimleri sonucu "aydınlanma" ile tanıştı. Okuduğunu anlayınca da; okur olmanın yaşamdaki önemini kavradı. 12 Mart 1971’ den sonra yaşanılan "kitabın suç sayılma" ürküntüsü aşılıyor. Yurt geneline yayılan kitap fuarlarına duyulan ilginin gelişimi, okurluğun yaygınlığının ışığı oluyor. Sevindiriyor.
Günümüzde insanı insandan uzaklaştıran "akıllı telefon, akıllı tahta gibi" çağın getirdiği bazı araçlar ana babanın ve öğretmenin işini zora sokuyor. Bunlara rağmen "okuma düşkünlüğünü" uyandırmanın yollarını bulmak durumundayız. İnsana ait olan "aklı" bu tür araçlardan geri almalıyız. Aklın egemen olmadığı bir şey var mı? 20.11.2011
YORUMLAR
hayal gücü gelişmiş insanların kitaplara daha düşkün olduğunu okumuştum.
sözünü ettiğiniz kitap fuarlarının okumaya etkisi elbette var ancak gerçekte alınan kitapların çoğunun okunmadığı ve hatta sadece entellektüel bireyler arasında olma isteğiyle kitap alındığı gerçeği ortada.
tebrikler.
Kitap okumanın öğretmenlere özgü olduğunu, onun dışındakiler için bir zul olduğunu, öğretmenlerin kitap okuyup olumadığını sorgulayan ilk cümlelerle başlayan yazınız ilginç geldi bana.
Dünyada en az kitap okuyan ülkeler arasında olduğumuz (az gelişmiş ülkeler arasında bile) araştırmalarda ortaya konmuş bir gerçektir. Sosyal paylaşımlardaki uzun yazılar bile ( toplasanız bir A4 uzunluğunda yoktur ) okunmuyorsa, bu sayfalardaki 'yazıların' çoğuna okumadan paylaşanın adına ya da başlığa dayanarak genel birkaç cümleyle yorum yapılıyorsa... konuyu çok daha derinden irdelemek gerekebilir.
Buna bir de ezber eğitimle 'sen okuma, düşünme... Bak ben senin için düşündüm, sadece kendince uygun olanı seçeceksin' yaklaşımı eklenince kitap okuma tabii ki yıllar sonra 'görev' gibi gelecektir. Onlara her cümlenin bir şeyler katabileceğini düşünemeyenleri gerektiğinde zorlamak ve bu yaptırımlarla onlardan okur yaratmak da bir yöntem olabilir.
John Steinbeck'in Fareler ve İnsanlar kitabını 9. sınıflara sunum yapacak şekilde okumaları için ödev verdim. Herkesin kitabın özetinden çok kitaptan yaptıkları çıkarımları öne çıkarmalarını istedim.
95 öğrenciden 95 ayrı çıkarım dinledim. Arkadaşlığın çıkar mı gönüllülük mü olduğunu, bazı kahramanların adlarıyla değil de sıfatlarıyla verilmesinin eserin yazıldığı dönemdeki toplumun bakış açısını yansıttığını, yazarın geçmişiyle eserdeki vurguların eşleştiğini, yaptıklarımızın iyilik mi kötülük mü olduğunun şartlara ve kişilerin algılarına göre değişeceğini... o kadar farklı yaklaşımlar var dı ki... kitap okumayı sevmeyen bu kuşaktan bu aktarımlara çok saygı duydum. Çünkü eserin özeti internette de var, ama kişisel çıkarımlar yok!...
Öğrencilerim, bu eseri okuduktan sonra iş ve arkadaşlık ilişkilerinin duydukları ve bildikleri gibi olmadığını düşündüklerini ve yeni bir bakış açısı yakaladıklarını belirttiler.
Demek o ki!.. Neyi okursa ne kazanacağını bilmeyenlere yeni bir yön göstermenin yolu da olabilir oku/t/mak.
Bütün bunlara elektronik çağın kolaylıklarının, zaten kitap okumayan, toplumumuzu kolaycılığa ittiğini de göz önünde bulundurmalıyız diye düşünüyorum.
Düşündüren yazınızı kutlarım.
Saygılarımla.
Okumak kişiyi geliştirir, olgunlaştırır, adam sınıfına sokar. Bizim batı toplumları ile aramızın neden açık olduğu gün gibi ortada... Şimdilerde metroya ya da otobüse bindiğim zaman elinde gazete ve kitap olan insanları gördükçe az da olsa umutlarım artıyor toplum adına... Okumak, hem de sürekli okumak uzmanların dediğine göre alzaymır hastalığını da geciktiriyormuş. Çoğu zaman dile getiririm, aileler haftada bir iki gün evlerinde radyo televizyon açmasalar ve kitap dergi, gazete okusalar ne güzel olurdu değil mi? Okumak asla zorla cebren, yaptırılan bir eylem olmamalı, kişi seviyorsa bilgi ile dolmayı o zaten okuyacaktır kimse bir şey söylemeden, cahillik kadar kötü bir şey var mı yer yüzünde? Honore de Balzac ''Bilginin efendisi olmak istiyorsan çalışmanın kölesi olmalısın.'' der. Okuyalım ki ülkemizi dünya liginde üst sıralara taşıyalım. Okuyalım ki insan olmanın erdemine varalım. Okuyalım ki iyi insan iyi vatandaş olalım. Okuyalım ki ruhumuzda kişiliğimizde olgunlaşsın, kamil insan olmaya bir adım daha yaklaşalım. Güzel kayda değer bir yazı, ancak iki üç tane yorum olması da gerçekten üzücü. Kutlarım yürekten...
Merhaba saygıdeğer kalem dost, emekli bir eğitim emekçisi, okuma-okutma, öğrenme-öğretmeyi kendisine misyon edinmiş ülkemin gitgide bir çok alanda değerlerini kaybettiğine üzülen bir yurttaş olarak özgün yazınızın her cümlesinin altına klasik deyişle ıslak imzamı atarım.
Halkın eğitim düzeyi arttıkça oy oranımız düşüyor diyenlerin at oynattığı bir ülkede sizler gibi değerlerin olması bir güzellik.
Kutlarım güne gelen yazınızın öz ve anlatım güzelliğini.
Emeğe ve sanata saygımla esen kalın.