- 1037 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
571- DOLUNAY
Onur BİLGE
"Dolunay,
Sen Aşkdeniz’sin, meltemde saçları dalgalanan… Teni billur, ruhu bir nur, akla zarar bir düş güzelisin. Yağmurda kıpır kıpır, güneşte gümüşi, gecede yakamoz yakamoz, ışıl ışılsın.
Sen Aşkdeniz’sin, doğanın şaheseri, Ülkenin incisisin. Gönüllerin sultanı, güzellerin birincisisin.
Sen Aşkdeniz’sin, benim için hayat memat meselesi… Bense Fırtana Kuşu olmak isteyen bir bahtsız, kara esiri… Aşkına mahkûm, sevgilisinden mahrum zavallı kum… Uçsuz bucaksız sahile sürgün, her dem üzgün… Bilmem ki tekrar görür müyüm seni, düğünüm bayramım olur mu o gün!
Karşılık beklemeden seviyorum ben. Sevebilme kapasitemi görüyor, aşkımın kalitesini hayranlıkla seyrediyorum. Gönlümün gözelerinden çılgınca çağlıyor, coşkun sular gibi ırmaklaşıyor, çağıl çağıl koşuyor… Gümbür gümbür bir kalp atışı, yüksek bir debi… Aşkını bildirmeye mani olur edebi. Kendi kendini yiyip bitiriyor bu deli. Kızıp köpüreceksin, kıyılarda ne varsa silip süpüreceksin diye söyleyemiyor. Kıyılarda arkadaşlık ve dostluk… Kıyılarda buluşma, konuşma umudu var. Karşılık olmasa da haz veren duygular var.
Bir hayali seviyorum ben. Görmeden, dokunmadan, eksilmeyen bir aşkla, kesilmeyen bir hızla… Uçsuz bucaksız gökyüzü olmak isterdim Aşkdeniz, seni kıyamete kadar doya doya seyretmek için. Bulut bulut sunardım sana aşkımı, yağmurlar, karlar sunardım gönlümden avuçlarına… Şimşek şimşek çakardı içimde arzular, gümbür gümbür gürlerdi de duyardın kalbimin sesini. Duyardın da uyardın belki sen de bana. Devasa dalgalarla ulaşmak koşmak isterdin belki yanıma.
Maviliğini seviyorum senin Aşkdeniz. Masmavi gözlerin aklımı alıyor, hatırıma geldikçe. Hiç kimse sana benzemiyor. Kimsenin gözleri öyle iri mavi değil. Kıvrık kirpikleri yay kaşlarına değmiyor, baktığında. Öyle mağrur bir baş görmedim ömrümde.
Nasıl gidebildiğim düğününe! Nasıl uğurlayabildim seni! Şimdi çok daha fazla hayret ediyorum metanetime. Varlığın, en büyük servetimken… Ben, incinirsin diye dokunmaya kıyamazken… O soysuza düğün dernek teslim ettim seni. Üstüne kadın kız sevsin diye… Her akşam “Yemek!..” diye başına ekşisin diye… Vaktinde hazır olmadı diye yeri göğü inletsin diye… Beğenmediğinde sofrayı başına geçirsin diye… Kıskançlıktan gözü döndüğünde dünyayı sana zindan etsin diye… Dövsün diye, sövsün diye… Niye davulla zurnayla yolcu ettim seni, niye!..
Ben seni, dokunmak için sevmedim. Seni sevmeyi sevdiğim için sevdim. Bu hazzın benden hiç eksilmemesini istediğim için sevmeye devam ediyorum. Ben senden vuslat falan da istemiyorum. Sadece hayal ediyorum, ona bari kızma! Bir hayal dünyam var, içinde yalnız sen varsın sadece. Seninle oynuyorum gönlümce. O da mı yasak!..
Seni uğurlarken ayrılığın bu kadar dayanılmaz olabileceğini tasavvur etmemiştim. Boğazımda bir yumruk, o günden beri… Ne ileri ne geri… Taş gibi bir ağrı midemde… Yemek yesem de yemesem de… Bir elim karnımda, öyle yürüyorum. Her ay bir kilo vere vere geldim bu hale. Artık verecek kilo kalmadı bedenimde. Karnım kasığıma yapıştı, avurtlarım çöktü. Tepemde saç namına bir şey kalmadı. Zaten gıda adına bir şey aldığım yok, bulduğumu da yiyemez oldum.
Belki sen beni eski halimle hatırlıyorsundur. O umursamaz, o neşeli, şakacı, hayat dolu halimle… O zamanlar başımda kavak yelleri esiyordu, ayaklarım yere değmiyordu ki! Yeni yetme oğlanlar gibiydim. Vara yoğa gülen, diyen güldüren biriydim. Hem iri, hem de diriydim. Şimdiki halimi görmeni istemiyorum bile. Çağırdığında gideceğim İzmir’e yine de.
Bir dişimi daha kaybettim geçenlerde. Yemek yerken koptu, elime geldi. Gülümsediğimde o kadar çirkin görünüyor ki o boş kalan yer! Protez falan kapatır belki o açıklığı ama yaptıracak param yok. Suratıma bakanın kırk yıl işi rast gelmeyecek! Öyle meymenetsiz biri oldum işte! Yakında sarsak bir ihtiyar haline gelirsem sakın şaşma.
Sen, güldükçe yüzünde güller açan dünyalar güzeli… Meltem gibi gelirdin bana. Yüzün, karanlık gecede kara bulutların arasından dolunay çıkar gibi aydınlatırdı dünyamı. Baktığında, gözlerin güneş açar gibi ışık saçardı. Gelişinde şafak atar, gidişinde gün batardı. Yüreğime batardı aşkın okları ince ince… Sen gidince koca bir iğde dikeni saplandı kaldı öylece.
Rüya gibi yürürdün parmaklarının ucunda, dans eder gibi süzülürdün. Güzelliğinden kaldırımlar sarsılırdı. Sarsılırdı her gören endamını derinden. Sanki nur fışkırırdı, o ipeksi derinden.
Nasıl da selamsız sabahsız giriverdin gönlüme! Eksik kalan ne varsa tamamladın bir anda. Kurumaya yüz tutan dalda açan gül gibi, diken dolu dünyamda açıverdin apansız.
Hani akşamüstleri, bunaltıcı sıcakta çıkılır ya dışarı… Hani yerden evlerde, kapı önü sulanır da süpürülür… Beton varsa yıkanır da ferahlar ya insan… Hani çıplak ayakla, sulara girer gibi… İşte öyle bir ferahlama gibiydi… Yaz günü öğle vakti, toprak yanmış kavrulmuş… Ansızın hava bozmuş, iri iri damlalar… Tek tük derken çoğalmış, sonra sağanak yağmur… Bir anda boşalıvermiş sanki yere gökyüzü. İşte öyle aniden, aynen öyle şiddetli oldu senin gelişin. Öylesi bir ferahlama getirdin sen ruhuma. Bense toprak gibiydim. Nicedir yağmura aç, hatta damlaya muhtaç… Sense ihtiyacımdın. Hem de nasıl! Zaruri…
Gittin artık, bir damlan düşmez oldu toprağa… Sen ey kara sevdamın kara yağmur bulutu, uzak uzak kaçma gel! Gel ferahlat içimi! O kocan suda balık, işin farkında değil. Ne büyük bir nimettir senin varlığın ola! Bir de hakaret, dayak… Aklım yerinden oynayacak! Ah! Elime bir geçse!.. Yer misin yemez misin!.. Söyle, hak etmedi mi?
Şiirlerle aldattı ama sevmedi seni. Yalnız göstermeliktin. Ancak gençlik aşısı... “Ne güzel karısı var! “ desinler diye aldı. Geçici bir hevesti. O sevdadan ne kaldı? İlginin zerresi yok! İşte o kadarcıkmış zengin adam sevgisi… Birkaç ayda tavsıdı, geçiverdi ilgisi.
Sorunların gelini oldun şimdi. Şair bozuntusu sevmedi seni. Para her şey demek değilmiş, değil mi? Hiçbir anlamı kalmadı artık. Onunla sevgiyi, mutluluğu ve huzuru satın alamayacağını öğrendin. Kafanı mutfak duvarına vurduğunda aklın başına gelmiş olmalı. Pinpon topu gibi… Şakağına bir yumruk, kafan karşı duvara… Benim okşamaya kıyamadığım o güzel başın…
Zararın neresinden dönülse kârdır. Çoktan anlamış olmalısın bu beraberliğin daha fazla devam etmesinin mümkün olmadığını. Aslında maç çoktan bitmiş, uzatmaları oynamaya gayret ediyorsunuz.
Çoktan bitmiş sevda… Hevesi çoktan geçmiş. Yoksa gece hayatı olur muydu! Gülemezsin artık eskisi gibi… Ağlar gibi olur yüzün ıstıraptan, tebessüm ettiğinde. Yakındır, dönersin tıpış tıpış, ananın evine. Geride hatırlamak istemediğin bir yığın acı anı…
Sürüp gidecek değil ya böyle… Sıkıntılı, küskün, ağlamaklı... Kimselere anlatma sakın bu acıklı masalı. Gökyüzüne anlat. Oraya çıkar feryatlar ahlar. Seni ancak Gökyüzü paklar.
Gökyüzü”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 571
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.