- 585 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
SORU VE CEVAPLARLA TÜRK KADINININ SEÇME VE SEÇİLME HAKKINI ELDE ETMESİ
SORU: Osmanlı Devleti zamanında Türk kadınının siyasi anlamda seçme ve seçilme hakkı var mıydı?
CEVAP: Osmanlı Devletinde Meşrutiyetin ilanı ile ilk kez 1876 da ülke insanının kendilerini yönetecek olanları ( Padişah hariç tabii ki ) seçme hakkı söz konusu olsa da gerek 1876 da I. Meşrutiyet gerekse 1908 de II. Meşrutiyet dönemlerinde kadınların seçme ve seçilmesi diye bir şey söz konusu olmamıştır.
Osmanlının bu dönemlerinde kadınlar siyasi haklardan daha çok diğer hakları için mücadele etmişler, bu mücadelenin sonucunda 1917 yılında evlenme sırasında eşlerinin birden fazla kadınla evlenmelerini önleyecek taahhütname imzalatma hakkı elde etmişlerdir. Yani 1917 den itibaren bir kadın eğer isterse eşi bir başka kadınla evlenmemeyi taahhüt edecek ve ancak bundan sonra evlilik gerçekleşecekti.
Bu kanun 1918 de I. Dünya savaşından yenik çıkmamızla kaldırıldı. İşin komik tarafı da kanunun kaldırılması için canla başla uğraşanlar tek eşli olan gayrimüslimlerdi.
SORU: Cumhuriyet 1923 yılında ilan edildiğine göre Kadınlara siyasi hakları ( seçme ve seçilme ) neden hemen 1923 de verilmedi?
CEVAP: Kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesi zannedildiği gibi öyle altın tepsi içinde sunulmamıştı. Yine zannedildiği gibi kadınlar bu konuda hiç bir çaba sarfetmemişler, başta Atatürk olmak üzere erkeklerin lütfuna mazhar olarak seçme ve seçilme hakkı elde etmiş de değillerdi. Kadınlar maalesef bu konuda önlerindeki pek çok engeli aşmak zorundaydılar.
SORU: Seçme ve seçilme hakkı ile ilgili olarak kadınların önlerindeki en büyük engeller nelerdi?
CEVAP: Kadınların seçme ve seçilme hakkına sahip olmalarının önündeki en önemli engeller kısaca şunlardı:
1- Erkeklerle eşit haklara sahip olmak isteyen kadınlar askerlik yapmıyorlardı. Madem ki eşit haklar istiyorlardı o halde askerlik de yapmaları gerekiyordu.
2- Kadınlara siyasi haklar verilirse kadınlar asli görevleri olan çocuklara bakmak, yemek, bulaşık, ve sair ev işlerini ihmal edeceklerdi. Hatta kadının siyasi haklar elde etmesi onun kadın hüviyetinden çıkıp erkekleşmesine yol açacaktı.
3- Kadınlarımız henüz oy kullanabilecek bilince ulaşmamışlardı. O sebeple kadınların inkişaf etmesi ( gelişmesi ) gerekiyordu.
SORU: Yukarıda bahsedilen engellerle ilgili örnekler var mıdır?
CEVAP: Elbette vardır. Öncelikle kadınlar maalesef Türk bile sayılmamışlardır. Nasıl mı? O zaman okumaya devam...
1923 yılında İntihab-ı Mebusan ( Millet vekilinin seçme ve seçilmesi ) Kanununda değişiklikler yapılması söz konusu olduğunda kanunun birinci maddesinde “Türkiye Büyük Millet Meclisi âzası Türkiye Devleti halkından her yirmi bin nüfusu zükûrda [erkek] bir nefer olmak üzere intihap olunur” denmekteydi. Yani her yirmi bin nüfustan bir erkek milletvekili seçilir.
İşte bu madde üzerine ErzurumMilletvekili Hüseyin Avni Bey: Bu rakam daha önce elli bindi. Şimdi yirmi bin olduğuna göre demek oluyor ki kadınlar erkeklerine oy vermiş addediliyor ve kadınlar inkişaf edinceye kadar bunun böyle oması çok uygun olmuş.’’ Derken Bolu Milletvekili Tunalı Hilmi: ‘’ Bu nasıl bir mantıktır. Hem kadınlara oy hakkı vermiyorsunuz hem de kadınları yok sayıyorsunuz’’ Diye tepkisini dile getirse de kanun meclisten yukarıdaki gibi geçmiştir.
1924 yılında seçme ve seçilme ile ilgili yapılacak anayasa düzenlemesinde bu konu yine büyük tartışmalara sebep olmuştur. Çünkü anayasanın onuncu maddesi ‘’18 yaşını bitiren her Tük seçme hakkına sahiptir.’’ Derken aynı anayasanın on birinci maddesi ‘’Otuz yaşını bitiren her Türk seçilme hakkına sahiptir.’’ İbaresi yer alıyordu. İşte bu iki maddeyle ilgili olarak Bayezıd Milletvekili Şefik Bey ‘’ Her Türk sözü kadınları da kapsamaktadır.’’ Derken Dersim Milletvekili Feridun Bey ‘’ Maksadımız o zaten ‘’ Diyerek kadınların da anayasanın verdiği bir hak olarak seçme ve seçilme hakkına sahip olduklarını söylerken Recep Peker, Yahya Kemal Beyatlı gibi milletvekilleri de ‘’ Her Türk’’ ifadesinin kadınları da kapsadığını canla başla izah etmeye çalışırken Karesi Mebusu Ahmet Süreyya Bey ‘’ Türk tabiri içinde kadın yoktur.’’ Diyerek itiraz etmiş ve ne yazık ki Ahmet Süreyya Bey kafasında olanlar çoğunlukta olduğu için en sonunda Gelibolu Mebusu Celal Nuri Beyin teklifi ile ‘’ Her Türk’’ ifadesi kaldırılıp yerine ‘’ Her erkek Türk ‘’ ifadesi konmuştur.
Görüldüğü gibi 1924 yılı itibariyle kadınlar Türk bile sayılmamışlardır.
SORU: Kadınlara Seçme ve seçilme hakkının verilmesi konusunda Mustafa Kemal Atatürk’ün görüşü neydi?
İşin doğrusu Mustafa Kemal Atatürk de kadınların belirli bir gelişim ( inkişaf) kaydettikten sonra seçme ve seçilme hakkına sahip olmaları gerektiğini savunuyordu.( Yukarıda belirttiğim kadınların inkişafı engeli..) Nitekim 31 Ocak 1923’te İzmir’de yaptığı konuşmada “...Bir toplum, cinsinden yalnız birinin zamanın gereklerini kazanmasıyla yetinirse o toplum yarıdan fazla eksiklik içinde kalır. Bir millet gelişmek ve medenileşmek isterse özellikle bu noktayı temel olarak kabul etmek mecburiyetindedir. Bizim toplumumuzun başarısızlığının nedeni, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlik ve kusurdan doğmaktadır... Bundan dolayı bizim toplumumuz için ilim ve fen gerekli ise bunları aynı derecede hem erkek ve hem de kadınlarımızın kazanmaları gerekir... Milletimiz kuvvetli bir millet olmaya karar vermiştir. Bugünün gereklerinden biri de kadınlarımızın her konuda yükselmelerini sağlamaktır. Bundan dolayı kadınlarımız da bilgin ve ilme açık olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğrenim derecelerinden geçeceklerdir. Sonra kadınlar sosyal hayatta erkeklerle beraber yürüyerek birbirinin yardımcısı ve destekçisi olacaklardır.” Demişti.
Evet bu konuşmanın son cümlesinde geçen ‘’Sonra ‘’ ifadesinden de anladığımız üzere Mustafa Kemal Atatürk kadınların erkekler gibi bütün öğrenim derecelerini geçtikten sonra sosyal hayatta erkeklerle beraber yürüyebileceği ve destekçisi olabileceğini savunuyordu. Öyle hemen pat diye verilebilecek bir hak değildi seçme ve seçilme hakkı.
SORU: Kadınların askerlik yapmıyor olmaları seçme ve seçilme hakları konusunda nasıl bir engel oluşturdu?
CEVAP: 21 Haziran 1927 de TBMM de Askeri Mükellefiyet Kanunu görüşülüyordu. Görüşmeler esnasında Giresun Mebusu Hakkı Tarık Us ‘’Kadınlar benim nokta-i nazarımdan hem intihap edebilirler( seçebilirler), hem intihap olunabilirler( seçilebilirler) ancak mebus olmak, mebusluk intihabına iştirak etmek vatani bir mesele ise, memleketin müdafaasına iştirak etmek de öyle bir hak, öyle bir vazifedir.” Diyerek kadınları askerliğe davet ederken 1923 de kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesini savunan Recep Peker bu sefer aynen şöyle diyordu: ‘’Mademki Türk vataniyle ve mukadderatı ile fiilen meşgul olmak arzusundasınız, o halde bu meşguliyeti fiiliyenin diğer şerefli bir cephesi vardır ki sizi oraya davet ederim( Diğer cepheden kasıt askerlik tabii ki.)’’
Velhasılıkelam Türk Kadınalar Birliğinin canla başla 1927 yılındaki seçimlere katılma mücadelesi maalesef askerlik engeline takılmıştı.
SORU: Türk kadınının elde ettiği ilk siyasi hak hangisiydi?
CEVAP: Her ne kadar 5 Aralıkta Türk kadınına siyasi haklarınının verilmesini kutlasak da aslında Türk kadınına verilen ilk siyasi hakkın tarihi 5 Aralık 1934 değildir. Türk kadınının elde ettiği ilk siyasi hakkın tarihi 3 Nisan 1930 dur. Elde ettikleri hak ise Belediye seçimlerine katılma, seçme ve seçilme hakkıdır.
SORU: Bu hakkın elde edilmesinde etkili olan kadın örgütleri var mıdır?
CEVAP: Elbette vardır. Özellikle de Türk Kadınlar Birliği bu konuda oldukça büyük uğraş vermiştir.Ayrıca kadınlar Türk Ocağı çatısı altında de mücadelelerini sürdürmüşlerdir.
SORU: 1923 den 1930 a Türkiye’de ne değişmiştir ki 3 Nisan 1930 da kadınlar belediye seçimlerine katılma, seçme ve seçilme hakkı elde etmişlerdir?
CEVAP: Yukarıda da belirttiğim gibi kadınların önündeki en önemli engel onların inkişaf etmemiş olduklarına olan inançtı. 1930 yılı itibariyle artık inkişaf ettiklerine inanılmaya başlandı. Bunda en çok etkisi olan faktör de 1924 de çıkartılan tevhid-i Tedrisat Kanunu ile okullarda yapılan çağdaş, medeni ve karma eğitim ile kadınların artık gerekli inkişafı sağladıklarına inanılmasıydı. Ayrıca 1926 yılında çıkartılmış olan Türk Medeni Kanunu ile kadınlar pek çok konuda erkeklerle eşit hale getirilmişlerdi. Ve son olarak Türkiye 1917 den itibaren komünist olan Rusya ile 1922 den itibaren faşizmle yönetilen İtalya’dan farklı olduğunu göstermeliydi tüm dünyaya.
SORU: Kadınların Belediye seçimlerine katılabilme hakkı elde etmesi Yurtta nasıl karşılandı?
CEVAP: Genel olarak oldukça olumlu karşılanmakla birlikte bu kararı şiddetle eleştirenler de vardı. Mesela Hüseyin Rahmi bu karardan sonra ‘’Kadın erkeğe mahkum olmak için yaratılmış olduğunu unutuyor.’’ Derken çocuk sağlığı konusunda uzman olan Doktor Kadir Raşit Paşa kadının çocuğuyla layıkıyla ilgilenebilmesi onu yeterince emzirebilmesi bakımından kadının yerinin siyaset sahnesi değil aile ocağı olması gerektiğini belirtmişti.
SORU: Seçilen ilk kadın belediye başkanı kimdir? 1930- 1950 Yılları arasında il belediye başkanı olan kadın var mıdır?
CEVAP: Artvin’in Yusufeli İlçesi, Kılıçkaya nahiyesinde belediye başkanı seçilen Sadiye Hanım Türkiye’de seçimle belediye başkanı olan ilk kadındır. 1950 yılına kadar hiç bir ilimizden bir kadın belediye başkanı seçilmemiştir. 1950 yılında Demokrat parti adayı Müfide İlhan Mersin ilinden belediye başkanı seçilmiştir. Yani bir kadının il belediye başkanı olması ancak çok partili siyasi hayata geçtikten sonra söz konusu olmuştur.
SORU: Sadiye Hanım dışında 1930-1950 yılları arasında nahiye veya ilçe belediye başkanı olan kadın var mıdır?
CEVAP: Ben tüm araştırmalarıma rağmen rastlayamadım. Bilen arkadaşım varsa ve yazarlarsa çok mutlu olacağım.
*************************
Kadınların Muhtarlık ve Milletvekilliği seçimlerine katılma, seçme ve seçilme hakları ile ilgili soru ve cevaplarla devam edecek.
FOTOĞRAF: İlk kadın belediye başkanı Şehit Kaymakam(Çıldır kaymakamı iken Ermeniler tarafından katledilmiş.) Arslan Beyin kızı Sadiye Hanım.
YORUMLAR
Merhaba Kıymetli Hocam
Sorgulama, değerlendirme, bilgilendirme, özgüven hepsi tastamam yazıda
Özgüven yadırganabilir de
Atatürk'e, Cumhuriyete bağlılığı içine sindirmiş insan evladı, tarih öğretmenliğinin gereğini yerine getirmekte elbette
Ne diyor Ata?
Dogmatizme karşıyım, ben manevi miras olarak dogma bırakmıyorum demekte özü itibariyle
Benimle bilim arasında ihtilaf görürseniz, bilime itibar edin diyor yine
Yazınıza gelirsek, elbette "hak verilmez alınır" sözü de muteberdir
Dolayısıyla bazı hanımların cumhuriyet kadını imgesi etrafında Atatürk bize haklarımızı verdi derken; adeta, yok yok biz mücadele etmedik Atatürk verdi havası estirmesi akıl sınırlarını bana göre de zorlamakta
Osmanlı'nın son deminde pek çok alanda olduğu gibi kadın hakları mücadeleleri elbette var
Teali-i Nisvan Cemiyeti meşhurdur mesela, Halide Edip, Nakiye Elgün gibi isimlerin mücadele ve faaliyetlerine sahne olur söz gelimi
Kadın dergileri yayınlanır yine
Osmanlı'nın son evresinde iktidara talip olmamak, siyasallaşmamak kaydıyla ateist, materyalist, sosyalist hareketlenmeler, yayınlar, kişiler bulunmakta
Kadın hareketinin izdüşümlerine rastlamakta bu anlamda şaşılası değil
Cumhuriyet döneminde de Ankara çevresinde aydın/münevver/eğitimli kadınlar ve mücadeleleri var kuşkusuz
Bu anlamda tespit ve anlatımlarınız yersiz olmadığı gibi, aynı ya da benzer yönde yazılmış yazı ve makalelerde bulunmakta hiç şüphesiz
Buna karşın, şunları eklemek mümkün kanımca
Dünyadaki benzeri mücadelelerle kıyaslarsak ülkemizde kadınların aldığı netice kolay mı yoksa zor mu bir seyir takip etmekte, sorulabilir de
Örneğin Cumhuriyet döneminde kadınların siyasi hak ve özgürlüklerini elde etmesi, İngiltere ve Amerika'da 19'uncu asırdan itibaren "Süfrajet" diye anılan kadın hareketlerine oranla biraz daha jet hızına eriyor sanki
Hani derim ki, pek çok ülkede bu tip mücadeleler daha sert ve kıyıcı geçmiştir denebilir de
Bizde ki neticeler bu anlamda altın tepsi değilse dahi gümüş tepsi havası estirebilir de
Birde sevgili hocam
Bizde Osmanlı'dan Cumhuriyete hukuksal/anayasal gelişmeler genel olarak yukarıdan aşağı güdümleme niteliği gösterir
Demem şu ki, Avrupa'da ki sınıf kavgaları ve bunların asırlık mücadeleler olması düşünülürse; bizde özgürlüklerin gelişimi ekseriyetle tabandan gelen mücadelelerin yoğunlaşmasına bağlı olmamaktadır
Cumhuriyet döneminde kadınların siyasi hak ve hürriyetler bağlamında kazanımları da, diğer siyasi/ideolojik/etnik alanlar yanında daha problemsiz, sakin bir seyir takip etmekte denebilir de
Tek parti döneminin İstiklal Mahkemelerine de yansıyan siyasi/ideolojik sertliği düşünülürse kadınların böylesi bir ezilme, yıpranma, yıpratılma sürecinden geçtiği söylenemez
Hiç kuşkusuz lütuf bağlamında söylemiyorum
Şu kadar ki, Medeni Kanun Cumhuriyetin hemen üçüncü yılında yürürlüğe girmekte mesela
Belediye seçimlerinde seçme, seçilme hakkı yedinci, parlamento düzleminde de on birinci yıl gibi
Artı Cumhuriyetin ilk birkaç yılında henüz Osmanlı'dan gelen hukuki yapının yürürlükte olduğu düşünülürse evveliyat bağının hemen 29 Ekim 1923'de kopmayacağı da aşikar olmalı
Sizi tenzih ederim kıymetli hocam
Yalnız, ülkemizde özellikle dinsel siyasi/ideolojik yapıların Atatürk vermedi kadınlar aldı hem de söke söke aldı türü yaklaşımları bana pek samimi görünmüyor
İçten içe kadın hakları alanındaki modern çağ gelişmelerine ne kadar sıcak baktıkları meçhul yapıların, kerameti kendinden menkul çıkışları gibi de gelmekte bana
Biraz da Türkiye Cumhuriyeti'nin gardını düşürmek isteyen oryantalist meşrepli yazarlar var kanaatimce
Bu ikinci grubun samimiyetini Ermeni Meselesine nasıl baktıklarıyla ölçerim ben
Bu oryantalistler, Levantenler, vs. sözde Ermeni soykırımı bahsini savunmuyor, dahası eleştiriyorsa Cumhuriyet döneminde kadınlar mücadele ederek haklarını aldı, Atatürk ve Cumhuriyet yönetimi vermedi söyleminde de samimi ve inandırıcı olurlar zannımca
Dinci/şeriatçılar ise üstte belirttiğim gibi kadın hakları konusunda zayıf kalabilir de, dolayısıyla erken cumhuriyeti gıdıklayıp, tırtıklayalım da nasıl olursa olsun makamında çalıyorlar biraz daha
Sözün özü, yazınız dört dörtlük hocam
Ben biraz ülke genelindeki dalgalı, çalkantılı zemine yaydım hepsi bu
Size saygım, sevgim sonsuz yoksa
Sıhhat, afiyet dilerim size, hep var olun inşallah
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Saygı ve selamlarımla...