Her Can Başkasının Sınavıdır
“Onlardan sonra gelenler derler ki: "Rabbimiz, bizi ve bizden önce inanan kardeşlerimizi bağışla, kalplerimizde inananlara karşı bir kin bırakma! Rabbimiz! Sen çok şefkatli, çok merhametlisin!” Haşr süresi, 10. ayet
Artık birisine, “Sen hangi yoldasın, “iyi mi , kötü mü?” deyip de, eğer iyiyse sevinip, kötüyse de dertlenip bir yaşam modeli çizmek istemiyorum. Bu dünyaya gelen her canlı, kendi yaşamını ve tercihlerini canlı canlı sergilemek için geliyor. Allah’ın verdiği her şeyi görüyor ve bilmese de öğreniyor. Bilgiye ulaşmak o kadar kolay ki…
Şu insan, vatan için kötülük yaptı, şu insan bana zarar vermeye çalışıyor, şu canlı zehirli, şu canlı ile karşılaşsam beni yer parçalar korkularından kurtulmak istiyorum. Ben böyle basit korkuların yaşamımı zehirlemesini istemiyorum. Korku yerine, kendimi ve her şeyi yaratan Rabbimin gizli hazinelerini keşfedip, inandığım gibi yaşamak ve yalnızca Allah’tan korkmak istiyorum.
Kime sorsam, “Ben en iyisini bilirim, en doğrusunu yaşarım, hayatı kendi eksenimde evirip çevirip, bir nevi köle kabul ettiğim dünyayı kurarım. kim benim istemediğim gibi hareket etmezse, ne severim, ne aşık olurum ne de değer veririm, gitsin varsın yoluna , benden uzak dursun!” diyor. Her kişi kendi küçük dünyasına hapis ve vicdanı rahatmış gibi yaşatıp gidiyor.
İnsan kendi dışındakileri bilmezse cahil, kendi içindekileri görmezse gaflet içinde yaşıyor. İnsanın dışına baksan da içine girsen de, Allah’ın insana verdiği hazinelerden uzak, bildiğini sandığı kırıntılarla yetinerek, İstanbul Fatih’i gibi kendini mükemmel bir idareci arzusuyla kandırarak yaşayıp, yaşlanıyor. Bir insanı cehaletten ve gafletten kurtarmak, hidayete erdirmek, hiç kimsenin haddine değil. Bunu yapacak makam Allah’tır, Onun ilhamıdır. Biz sadece vesile olabiliriz. Kişi eğer her gün yaşayıp, türlü sınavlardan geçerken, görmesi gereken bu hidayet yolunu görmezden gelirse, “Dur ya, ben ne yapıyorum, bu yanlıştır, vazgeçmeliyim!” diyemiyorsa başkası ona ne yapabilir ki?
Ben acizane de onlardan biriyim. Bazen her şeyi bildiğimi, tartıştığımı, kendi kendimi kötülüklerin başı kişileri düşman bilerek ve onlarla uğraşarak, ölmüşlerin amelini sorgulayıp ve sonra da benimseyip, ömür tüketiğimi de görüyorum. Diğer yandan ise teselli olsun diye iyilik timsali ölmüşlerin ideolojilerini, şiirlerini ve felsefelerini kendime tek yol kabul edip, “ben böyle olmalıyım!” diyen, hiç bir şekilde iyi yönleri olsa da, mükemmel olmayan bu kişilerin davalarını davam kabul edip, kendime onların yaşamına kurgulayıp, ömrümü tüketiyorum. Benim yolum, ölmüşlerin yolu değil, aksine kendi yaşadığım zamanın Allah’ın emrettiği güzelliklerin farkındalığı içinde kurgulayarak, onları kendi fıtratıma göre yorumlamak, bunları yaşayarak çevreme göstermek ve örnek model olmam gerekiyor. Hazıra dağ dayanmaz, bir başkasının savundukları ise, savunmam cihetinde kendi malım olmadığı için satışını yapamayacak kadar zayıf-onu yaşayan kadar benimseyecek bir halkada çevreme iyi bir örnek model de olamıyorum.
Her kötü ya da iyi amelin mükafatını Allah veriyor, kul değil. Eğer kendim bunun farkına vararak yaşamı doğal bir süreç içinde kabul edersem, kabul ettiklerimle, bir çıkar peşinde olmazsam… Lütfen söyleyin, kime düşman olabilirim, kimden nefret eder ya da kin duyabilirim ki! Buna tek istisna, belki de en ağır sınavım, inandıklarımı yaşadığım zaman buna izin vermeyen sistem ya da ideolojilere karşı dik duruşumdur. Bu ağır sınavda dahi inandığımdan taviz vermeden, kin duymaya, nefret etmeye, düşmanlık etmeye gerek duymamam gerekiyor. "Benim dışımdaki her etki-başkalarının kötü tercih ve sert müdahaleleri, bana döndüğünde Allah’ın verdiği bir sınavdır, eğer sabredersem o sınavdan mükafatla çıkarım" demeliyim. Tıpkı elleri ve ayakları bağlanmış, çöl kumlarının ateşiyle yere yatırılan Bilal-i Habeşi’nin üstüne taş konduğu halde yine Allah’ın birliğini kabul ettiği ve inancından taviz vermediği modeldeki gibi… O, ona eziyet edenlere karşı küfür etmedi, yüzlerine dahi tükürmedi. kendisine destek verenlerin ve ayetin onu rahatlatmasına karşın, o bu müthiş sınavın değerini bilerek, imanıyla ve sabırla bu işkenceye katlandı. Kendisini Rabbiyle baş başa koymaktan geri koymadı. Sınavına sabır etti.
Benim vatanım, bedenimdir. O beden içinde kalan ruhumsa tek hazinem. vatanıma hiç bir kötülüğün girmesine de, ruhumun zehirlenmesine de izin veremem. Buna tepkim kılıçla değil, kalem ile savaşırım-örnek yaşantımla ancak…
Saffet Kuramaz
YORUMLAR
Değerli ağabeyim, duygularıma tercüme olmuşsunuz.
Şunca zaman yaşarken ve yazarken haiz olduklarıma dönüp b/akıyorum da tek tek...
Nice köprünün altından ne sular akmış.
Nice insan birbirine el vermiş de: hırsıyla ve kiniyle yad ediyorlar hem nefislerini besliyorlar hem de sevgiyi ve inancı şiar edinenlere de yapmadıklarını bırakmıyorlar.
Öncelikle inanç ve ne ilginçtir ki; yazmaya başladıktan sonra çağlayan daha çok çağlayan bir şelale inancımla hemhal ve yalnızlığımla ve Allah'ıma sığınırken Allah dostu insanların varlığına duyduğum inanç ve güven.
Nefreti mesken etmiş nice insan var çevremde ve onlara benzemediğim için çok mutlu ve huzurluyum ve onları kindar yürekleri ile baş başa bırakıp ben sevgi ekip umut ve huzur biçiyorum.
Yaşasın iyilik.
Yaşasın saf addedilen benliğim.
Nice zan ve gıybet...hiç de umurumda değil hele ki Rabbim beni bildikten sonra.
Ve işte huzurun da adresi.
Nasıl şükretmem ağabeyim?
Var olsun yüreğiniz ve kaleminiz.
Yaşasın ki az da olsa kalan iyi insan nesline inanıyor ve dokunuyorum o temiz yüreklere asla da içimi bozmadan.
Ne çok taş ne çok taş yediğim.
Ama ben ekmeği ve sevgiyi nimet bilmişken ve onlara ekmek uzatırken.
Varsın tutmasınlar.
Rabbim bana ve tüm inananlara yeter.
Selam ve dua ile ağabeyim.
saf şiir
Her zaman insan kendini muhasebeye çekmesini bilmeli, diğerlerini yerden yere vurmadan, eleştirmeden önce... Hepimiz kuluz, beşer şaşarız bazen, ama tabi tövbe kapısı da ardına kadar açık yeter ki son nefese bırakmamalı ... Herkesin kendi kafasında doğruları var. Kimi Hristiyan, kimi Yahudi, kimi Budist, kim ateist her tür insan var. Tabi ki bunları imana davet etmek kazandırmak güzel, ama her zaman da olmuyor. O halde tartışırken bile hakaret etmeden aşağılamadan, saygı duymuyorsak bile yerden yere vurmadan konuşmak lazım. Hatta Kur'an onlara sövmeyi bile yasaklamıştır ki ''Biz onlara söver isek onlarda Rabbımıza aynı sözleri söylerler.'' diye men etmiştir bunu... Bir de gıybet en çok yaptığımız şey toplum olarak bundan da insanın kendini biraz geri çekmesi lazım diye düşünüyorum. Allah hepimizin yar ve yardımcısı olsun. Kutlarım güzel yazını...