Kbllk Yşzmt.
Adına zaman dedikleri kavramın içinde akıp gidiyorlardı. Ne kendilerini, ne yaşadıkları mekanlardaki kendileri gibi olanlardan habersiz miydiler? Hiçbir şeylere güç yetiremiyor, akıl erdiremiyorlardı. Kendilerinden önce yaşayıp yok olmuş ataları gibi bir çaresizliğin içinde kadim oyunlarına ve aldatmacılarına devam ediyorlardı.
Her ortamda birisi ya kendisine, ya diğerlerine bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Kah susuyor, kah yazıyor, kah seslenerek ve işaretlerle aynı oyunun içinde sıkışıp kalmışlardı.
Dünya dedikleri evlerinde küçücük bir noktadan ibaret oldukları halde kendi aralarında ışık çağlarında bir haberleşme sistemi geliştirmişlerdi. Bu sistemde kötü olayları ve haberleri yaymakta şimdiye kadar görmedikleri ve duyumsamadıkları bir hızda kendilerini tüketiyordu. Ölüm hiç bu kadar çok olmamıştı yeryüzünde.
Adına bilgi dedikleri ve ancak ne olduğunu bile bilmedikleri kadim oyunlarını oynamaya devam ediyorlardı. İnternet denilen ekranlarda gitmedikleri yerleri görebiliyor, çıkmadıkları dağlardan engin ufukları ve ovaları seyre dalabiliyor, girmedikleri yüksek ağaçlı ormanların içinde orman havası soluyorlardı. Bir panter avına sinsice yaklaşırken onlar doğa nizamında ne olduklarından habersiz dolaşıyorlardı.
Onlar bunları yaparken bir timsah su içmeye gelen bir ceylanı dişliyor, bir sırtlan ve yabani köpek sürüsü diğer hayvanların çevresinde düşürdükleri diğer hayvanları parçalıyordu. Çöl gecelerinde bir örümcek bir akrebi, bir yılan bir fareye tuzak kuruyor, bir başka toprakta aç bir kurt koyunevine girip dişleyebildiğini dişliyor, boğabildiğini boğup atıyordu. Köpekler kurtları kovalıyor, çobanlar ah vah ediyordu.
Sabahın er saatlerinde uyanan bir çiftçi gün içinde yapacağı işleri düşünürken, bir tavuk toprağın içinde diğer küçük böcekleri midesine indiriyordu.
Dünya, üzerinde yaşattığı tüm canlılara bir oyun kurmuş, her canlıyı kendi oyununda hapsetmişe benziyordu. Bir köpek balığı sürüsü yavrusuyla göç eden balinaya saldırıp, anne ile yavrusunu ayırdıktan sonra denizlerin karanlığında yavruyu parçalıyordu.
Toprakların farklı yerlerinde yaşayan milyarlarca insan bir bilinmezlik içinde ben bilirim oyununda kendini aldatmaya devam ediyordu..
Nasıl düşündüklerini bile bilmedikleri şekilde düşünerek gruplara, dinlere, milletlere, kültürlere, rengarenk yayılan insanlar çağların içinde bir gölge oyununda gibi birbirleriyle küfürleşiyor, birbirlerine hakaret ederek yaşama devam ediyordu. İyinin ve kötünün anlamını yitirdiği zamanlardı. Bir kısım insanlar göçmen olarak, kimi mülteci, kimi turist olarak yer değiştirip duruyorlardı. Çok zenginleri zevk insan başka kıtalarda helikopter ve ellerinde tüfekler ile hayavnları avlıyor, keyifleri çok yerindeyse insanları hedef olarak kurşunluyorlardı.
İnternet ekranlarında ne ararsa bulabilen insanlar zamanın kendilerine bıraktıkları her türlü mirası seyrediyor, okuyor, yazıyordu.
Adına çiftleşme dedikleri haz çığlıklarında çırıpçıplak halde hayvanlar gibi birbirlerini yalıyor, haz çığlıkları atıyorlar, diğer bir yandan kendi inandıkları düşünceleri dillendiren insanların anlattıklarını dinliyorlar, diğer yandan adına spor dedikleri müsabakaların sonucunu tahmin etmeye çalışırken kendilerini kaybediyorlardı.
Bir elektrik ustası kendisinden yardım isteyen komşusunun lambalarını değiştirirken, yan tarafta apartman dedikleri bir mekanın temeli atan işçi bir sigara tüttürürken, yanlarındaki yoldan geçen kamyonun şoförü bugün neden halsiz olduğunu düşünerek akşamın gelmesini istiyordu.
Organ ticaretinde çığır açmaya gidiyorlar, fakirler organlarını biraz daha yaşamak için satışa çıkarıyordu. çok kötü olaylar ve ahlaksızlık dedikleri gündemleri devletler kapatıyor yayılmasını önlüyordu.
Okul dedikleri yapılarda sevgiden saygıdan dem vuran öğretmen ise kendisinin çocukluk yıllarında aldatılmışlığına aldırmadan öğrencilerini aldatmaya devam ediyordu.
Klavye denilen düzlükte parmaklarıyla koşan şairler yazarlar ise yine diğerlerine bir şeyler göstermeye ve anlatmaya çalışıyor, diğer yandan bir müşteri evine yanlış gelen kargoyu iade etmek için telefonda isyanları oynuyordu.
Evet, yorulmuştu insanlar ne için yorulduklarını bilmeden ölümsüzlüğü yapay zeka ve robot üretimlerinde görüyorlar, kendi bilinmezliklerini daha sağlam olan metal insanlara yüklemeye çalışıyorlardı. çünkü kendileri etten ve kandandı çabuk çürüyor ve kokuyordu ikisi de. insanlık kokmaya başlamıştı.
Hastane odalarında milyonlarca insan bir gün daha yaşamalıyım diye doktorunu beklerken, ameliyat masasında bir insan diğer insanın etlerini kesiyor, adına hastalık üreten dedikleri etleri bedenden ayırmaya çalışıyordu.
Yaşadıkları dünya hayatında hiç bu çağ kadar ölüm haberiyle karşılaşmayan insanlık artık sonunu kabul etmiş gibi ölüleri umursamıyorlardı. geçmişten bugüne ise din tacirleri ölülerden ve ölü haline getirdikleri insanlardan karınlarını doyuruyorlardı. yüzlerinde görebilen gözler için o sinsi gülümseme hiç eksik olmuyordu.
Adına silah dedikleri metal aksamlara karada havada ve denizde birbirlerini kovalayan askerler, birbirlerini öldürmek için ince planlar yapıyorlar, diğer yandan yağmurlar ciselerken, bir başka yanda fırtınalar sellere neden olup yaşadıkları yerlerde boğuyordu insanları.. Diğer topraklarda bir yıldıRIM büyük kamyonu yani tırıyla uzun yollar katetmek düşüncesinde olan bir insana çarpıyor ve yakıyordu. adına kaza diyorlardı, kader diyorlardı.
Bir avcı hedefini göz dikmiş şekilde tetiğe basarken diğer tarafta kurşun yemiş hayvan yere düşerken acı bir çığlık çıkarıyordu, yakaladığı hayvanın boğazını kesen avcı, avını sırtlanmış evindeki ailesine götürmeye çoktan başlamıştı.
Bir bahçede iki yıl önce diktiği fidnlarını sulayan insan rüzgarı dinlerken, suyun içinde küçük böcekleri görmüyordu. bir küçük yaratık boğulmuştu yine cansız bedeni suyla fidanların dibine sürükleniyordu.
Bir çok insan dillendirmese ve birbirlerine anlatmasa da hissettikleri bir olay gerçekleşmeye başlamıştı. Kimi dünya dışından bir düşman ve afet beklerken, kimi de toprak altından büyük felaketi bekliyordu her gün her an..
Ve klavye düzlüğünde nokta denilen işareti arayan yazar bir gün daha mı derken noktayı koyuyordu.
YORUMLAR
Herşey ses ile başladı. Ses güzel anlam kazanamadı logosa dönüşemedi istedikleri kadar kutsallık diye bağırıp dursunlar yok ettiler sesle birlikte insan olmayı, kötülük yüklendi diyaloglara.
İlerleme ve aydınlanma adına her türlü zalimligin ortasında taşıyoruz.
Kimse iyilik maskesi takmasın yüzüne...çocuklar açlıktan, çocuklar hastalıktan, çocuklar savaştan, çocuklar istismardan ölüyor efendiler.
Yok olsun dünya yok olsun evren ve bitsin bu işkence...
İyi yazıydı dost.