Kırbaç Sapı!
KIRBAÇ SAPI!
----Yöreci Şevket’in oğlu –babam- Muharrem’le zurnacının ve ısırıkçının koşulu olduğu arabamızla yukarı öz –Mıngıldavık- deki yoncalığa vardık. İlkokulu bitirdiğim çocukluk yıllarım… Yoncayı bir gün önce biçmiştik. Kurumuşsa arabaya yükleyip eve getirecektik. Yoksulluk ailemizi adeta boğuyordu o yıllarda. Niçin bunu yazıyorum? Biçilmiş kuru yoncanın sapları üzerinde yalınayak, ayakkabısız dolaştığımı hatırlıyorum da ondan! Okuyucum “Bana ne bundan.” diyebilir. Ama yine de ben yazmış olayım!
----Neyse gelelim esas konumuza;
----Evden çıkarken nacağı yanımda getirmiştim. Maksat yamaçtaki meşeliklerden Kayseri’deki faytonculara beheri 0,50 kuruştan satılmak üzere çokça kırbaç sapı kesecektim. “Kayseri piyasasında ben de varım.” der gibi!
----Daldım meşeliklerin içine. Kırbaç olacak fidanlar boy boy, filiz filiz, öylesine çoktu ki! Biz küçük dimağlara okulda öğretilen ağaç sevgisi, yeşili koruma terbiyesi öylesine aşılanmıştı ki;
----“Ey hemşehri, sakın kesme! Yaş ağaca balta vuran el onmaz;
----Bu kütükler nice yıldır, hiç birine kervan gelmez, kuş konmaz
----Bunları kes, o baltanla çürümüş ağaçları yere ser.
----Bak, sizin köy şu yemyeşil koruluğun gölgesinde ne güzel!” Mehmet Emin Yurdakul’un “Sakın Kesme” adlı şiirinin dizelerini küçük yaşta hafızalarımıza adeta nakşetmiştik. İşte böyle bir çocukluk ruhu ile bir adet bile olsun, kırbaç sapını kesip, yere sermeye kıyamamış, vicdanım el vermemiş, kesmeden meşelikten inmiştim…
Kadir Acı
Silifke 27.08.2015
--
YORUMLAR
Kadir abi, o kırbactan çok yedim cocuklugumda Kayseri de faytonun arkasına binerdik gizlice.
Ne günlerdi...beni o günlere götürdü gulumsetti hafiften kırbaç sızısını hissetsem de.
Ben de Taşucu'ndayım selamlar.