Dünya Kurmak
DÜNYA KURMAK
Sabah sabah Musa Eroğlu’nu dinledim. Türküleri bitinceye kadar gözlerini kapatması, yakında radyoda dinlediğim Âşık Veysel ile yapılan bir söyleşiyi hatırlattı. Kendi sesinden dinlediğim söyleşide gazeteciler gözünü açtırmak için izin istemişler Veysel’den. Kabul etmedim diyor. Çünkü ben kendime göre bir dünya kurdum. Kurduğum dünyamda mutluyum. Gözüm açılınca kurduğum dünyamı kaybeder, yenidünyamda da aradığımı bulamazsam pişman ve mutsuz olurum.
Koca ozan kelime kelime böyle söylemedi belki ama ben öyle anladım. Acaba diyorum, Musa Eroğlu da türkü boyunca gözlerini kapatarak eserin dünyasında mı yaşıyor? Zaten hangi sanat dalı olursa olsun izleyicisini mevcut ortamından alıp kendi dünyasına taşıyabiliyorsa başarılıdır, bence. İzleyiciyi kendi dünyasına taşıyamayan sanat, sanat değildir.
Konusunu bilmeyen öğretmen, öğrencisine ne öğretebilir ki… “Bilgi sahibi olmayanın fikir sahibi olamayacağı” gibi konusunu bilmeyen öğretmen de sınıfta bocalar durur. Zaten öğretmenin en büyük müfettişi, öğrencileri değil midir?
Sözün özü: sanatını yaşayamayan sanatçının sanatı kurudur, sevimsiz ve yapaydır. Duyamıyor, duygumuzu yaşayamıyorsak sanatçıyım diye ortaya çıkmayalım lütfen. Yaşayalım ki yaşatabilelim. Bu konuda en güzelini ulu önderimiz söylemiş: “Efendiler, hepiniz milletvekili, bakan, hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz fakat sanatkâr olamazsınız.”
Bu kural, resim, heykel, edebi eserler gibi güzel sanatların her dalı için geçerlidir. Önce hayal edeceğiz, tasarlayacağız, yapmaya ve işlemeye bilahare başlayacağız.
“Benim bildiğim, bu kadar, cahile uyar değilim.”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.