İŞ HAYATINDA POLLYANNACILIK OYNAMAK.
İŞ HAYATINDA POLLYANNACILIK OYNAMAK.
Kim bir bardak çaya hayır diyebilirdi ki?
Elimde kalem, önümde defterim ve yanımda sıcak demli bir fincan çay. Başucumda çalan müzik, sırtımı vermişim cama günümün olumlu ve de verimli geçmesi için pozitif düşünmeye çalışıyordum. Geçen ay öyle verimli geçmemişti, haliyle maddi olarak beni de büyük bir sıkıntıya sokmuştu
Her sabah biraz daha umutla kalkıyor, her gün biraz daha umutla bakamaya çalışıyordum güne ki, olumlu düşünüp günüm olumlu geçsin diye. Ben öyle Polyannacızlık oynamayı hiç beceremem. Zaten polyannacılığın da ne demek olduğunu daha yeni öğrenmiştim bir tesadüf sonucu. Bir denemek de yarar var dedim ama beceremedim. Polyannacılık istesek de oynayamayız çünkü bizim genlerimizde böyle şeyler yoktur ki, bizde her şey keskin, sert ve de sivridir. Bu yüzdendir ki, sonradan elde edilen bazı alışkanlıklara kolay -kolay alışılamıyor.
Yapmaya çalışsakta yapay ve de uyduruk duruyordu.
Her sabah olduğu gibi o günde Gökhan’la birlikte açtık iş yerini. Ben şöyle bir dolaşıp ortalığı toparlamaya çalıştım. Gökhan ise, sadece ‘’şartelleri’’ kaldırdıktan sonra PC’yi açtı ve başına oturdu. Nette kimler var kimler yok diye bakıyordu ama hepsi de oradaydı ve Gökhan’ı bekliyorlardı oyun oynamak için. Gökhan, o arkadaşlarının içerisinde iki tanesiyle çok farklı sohbetler ediyordu, öyle ki onlarla sohbete dalınca her şeyi unutuyordu ve ortalıkta sanki hiç kimseler yokmuş gibi, durduğu yer de bir iş yeri değildi ve kulakları sağır, gözleri kör oluyordu etrafına karşı; ama o nette ki arkadaşlarına pür dikkatti. Ben ne diyordum, onunla ne konuşuyordum hiç umurunda olmadan nete odaklanmış arkadaşlarıyla konuşuyordu…
İş yerini, devir aldığımız kişiye ödememiz gereken bir miktar daha borcumuz vardı. Bu parayı biriktirdim, saydım Gökhan’ın oturduğu masanın çekmecesine koydum ve Gökhan’a bak para burada, o elaman gelirse bu parayı ona verirsin tamam mı’, diye de sıkı sıkıya tembihledim, iki, ya da üç kez tekrarlamış tembihlemiştim bak para burada, çekmece de diye. Benim bi’ işim vardı çıktım ve hemen arkamdan bahsettiğim o elaman geldi ve parasını istedi Gökhan’dan. Gökhan’’, hayır para burada değil evde kaldı deyip elamanı geri gönderdi. Ben işimi bitirip iş yerine dönünce. Gökhan:’’ Elaman parasını almaya geldi, sen parayı bana neden bırakmadın’’ deyince.
Nasıl ya.’’Parayı buraya koyuyorum elaman gelirse verirsin dedim ya’’.Çekmeceyi çekim ve para orada duruyordu,Gökhan bir dudak hareketiyle’’ben seni duymadım,bir’ daha gelsin kaçmıyoruz ya’ o zaman veririz parasını’’dedi.. O an çıldırdım. Ağzımdan çıkanları kulaklarım duymuyordu ve dilim benden bağımsız çalışıyordu sanki.
‘’Sen beni neden dinlemiyorsun?’’ Deyince, Gökhan: ‘’Bana bir şey dediğini hatırlıyorum ama paradan söz ettiğini hatırlamıyorum, senin bana ne söylediğini anlamadım’’, dedi.
İşler kesattı, bir’ de bunların vurdumduymazlığı üzerine eklenince bazen delirecekmişim gibi oluyordum. Oğullarımın ortak bir arkadaşı vardı; dışarıdan tanımayan birisi görse bu iş yerinin sahibi budur derdi, daha dikkatli,daha bi’ özenle çalışıyordu..
Babam öldüğünde, ben ve kardeşlerimin çoğu çok küçüktük. Babamın da bir işyeri vardı ve o iş yerinde oğullarını bi’türlü çalıştıramamıştı,babamın söylediği bu yöndeydi..Babam: ‘’Oğullarım nerede oturup vakit geçiriyorlar diye baktım, sonra da onlara o işi açtım ama yine de çalışmadılar ve bu kez de daha başka yere gidip vakit geçiriyorlar’’der şikayetini bu şekilde dile getirirdi.Babamın bu sözleri bir mızrap gibi kulağımı delip geçiyordu.
‘’Bunlar beni öldürecek yakındır, ondan sonra da rahat ederler her halde, çok arayacaklar beni ama o zaman da beni bulamayacaklar’’der anneme yakınırdı…Annem, her zaman olduğu gibi oğullarının arkalarında demir pençe gibi durur oğullarını babama karşı savunurdu onlar daha çocuk diyerek.. Şimdi düşünüyorum da, aslında annem çok haklıydı ve oğulları sorumluluk alacak yaşta değillerdi. Tamam, sorumluluk alacak yaşa gelmiş olanlarda vardı ama insanın dağ gibi bir babası arkasında varken, insan olumsuz bir’ şey düşünemiyordu ki, tıpkı benim oğullarım gibi; ama durum biraz farklıydı çünkü oğullarımın babaları ölmüştü ve gerçekten de oğullarım çok küçüklerdi… O günler gözümün önünde canlandı ve bir şerit gibi gelip geçiyordu.
Bunlar başka yere gitmiyorlardı ama misafir gibi davranıp, her hangi bir varlık göstermeden sakinlerdi, olursa olur, olmasa da olmaz anlamında bir davranış içerisindelerdi. Kardeşler arasında mutlaka bir çekişme olur, bazıları bunu çok belli ederken, bazıları ise içten içe yaşarlar bu çekişmeyi. Oğullarım da ki bu çekişme en asgarideydi ama büyüdükçe yavaş -yavaş da yükselmeler olmaya başlamıştı.
Ah şu kızlar yok mu? Bi’ onlar eksikti hayatımızda, onlar da hayatımıza tam zamanında dâhil oldular desem de beni kim duyuyordu ki. Serkan’ın beyni uyuşmuş gibiydi, elinde telefon habire mesaj yazıp yolluyordu, bu nasıl bir aşksa artık. Gökhan ise cep telefonunun peşindeydi, hem de kameralı olanından istiyordu. Gökhan,’’ iki aydır çalışıyorum tek kuruş para görmedim’’ diyordu. Başkalarının çocuklarına çok daha rahat ulaşabiliyordum ama kendi çocuklarıma karşı aynı başarıyı gösteremiyordum her nedense.
Serkan, iş yerinde oturmaktansa dışarıda dolaşmayı daha çok seviyordu. Dışarıda alım satım işi yapmak istiyordu ama henüz öyle bir piyasa oluşmamıştı çünkü bu işte çok yeniydik ve hiç birimiz işin ne olduğunu bile henüz kavrayamamıştık. Şurda komşuyuz,benim PC de bir sorun çıktı bi’ bakabilecek misiniz?, dediklerinde,’’evlere gitmiyoruz buraya getirirseniz bakarız deyip müşteriyi geri yolluyorlardı,ama nasıl olduysa Serkan bir başka komşuya bi’PC topladı, okadar çaba harcamıştı ki o PC için çok şaşırmıştım. Serkan, bu şekil burayla ilgilenseydi var ya burası kısa zamanda adam olurdu ama nerde…, uğraşmıyordu ki oyundan başını kaldırıpta. Gece sabaha kadar oturmayı, gündüzleri de akşama kadar yatmayı seviyordu Serkan.. O sıralar iş yerini devir almak isteyen birileri vardı..Bana kalsaydı hemen satar giderdim ama Serkan asla yanaşmıyordu satmaya,yanaşmadı da… Serkan.’’Bana güven ben halledeceğim daha çok yeniyiz, yavaş –yavaş,acele etme’’ diyordu bana. İyi de ben dayanabilecek miydim? Tek kuruş para kazanmadan hala daha cepten yiyorduk ve önümüzde ödenecek bunca borç varken nasıl sakin olayım, nasıl? Serkan, başını sallıyordu ve bekle ben halledeceğim’’ diyordu durmadan.Gündüz Yavuz...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.