- 308 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÖYLE BİR HİKÂYE / BÖLÜM -ON DOKUZ
ÖYLE BİR HİKÂYE / BÖLÜM -19
Balkar sinirden tir, tir titriyordu. Yumruğunu masaya vurarak, ‘’ Ne oldu size böyle ulan? Bir iş verdik, yüzünüze gözünüze bulaştırıp beceremediniz. Allah sizin belanızı versin.’’
Abi diye cevap vermek istedi Hakkı ama Balkar, ‘’ Kes sesini sinirimi bozdunuz, kabahat sizin gibi beceriksizlere güvenende. Git iki şişe bira kap gel. Ceylan, sen anlat nasıl bu hale getirdiler sizi. Şu halinize bakın?’’
‘’ Abi, gece saat on ikiye geliyordu, seninkiler kalktı. Adamın evine doğru yürümeye başladılar. Orada kuytu bir yer vardı, orada kıstırıp bir güzel benzetecektik ama nereden ortaya çıktığı belli olmayan dört, beş kişi bizi çevirdi. Bir güzel patakladılar. Kaçacak delik bulamadık.’’
‘’ Yani ava giderken ördek gibi avlandınız.’’ ‘’ Öyle oldu abi.’’
Bu sırada Hakkı biraları getirip Balkar’ın önüne bıraktı.
‘’ Ulan Hakkı bunları ben dişlerimle mi açacağım?’’
‘’ Hemen açacağı getireyim abi.’’
Balkar, birasını içerken, düşünmeye başladı. Hiç biri korkusundan sesler
ini çıkaramıyordu. İlk şişe dibini bulduktan sonra, başını kaldırarak adamlarının yüzüne bakarak konuşmaya başladı, ‘’ Ceylan, biliyorsun bu iş sana düşüyor. Benim karıya göz diken o puştu temizleyeceksin. Bir daha nefes almasın.’’ ‘’ Bu nasıl olacak abi?’’
‘’ Ulan ceylan onu da ben düşündükten sonra, senin burada ne işin var. En kısa zamanda bu işi bitireceksin.’’ ‘’ Tamam, abi olmuş bil.’’
‘’ Hadi şimdi ortadan kaybolun. Ben kahveye gidiyorum. Bir şey olursa haberim olsun.’’
2
Oktay’ı pusuya düşürmek için çok dikkatli olmam lazım. Önce oturup bir plan yapmalıyım. İşin güzel tarafı daima arka tarafta kalmıştım. Oktay beni tanımıyordu. Bir hafta boyunca hep etrafında dolandım durdum. Çevresindeki arkadaşları ile bende arkadaş oldum. Nihayet Oktay’ın masasına oturma şansını yakaladım. Fena adam değildi, muhabbeti de güzeldi. En güzel yanı o da benim gibi Beşiktaşlıydı.
İçimden acımaya başladım, böyle bir sonu hak ediyor muydu? İçime düşen şüphe gece uykularımı kaçırmaya başladı. Bir Pazar günü bahçesinde beni çay içmeye davet etti. Kabul ettim. Ufacık içi çeşitli çiçeklerle dolu, güzel bir bahçesi vardı. Buse’nin yaptığı çayı içtik. Oktay,
‘’ Bahçemi nasıl buldun Ceylan?’’
‘’ Valla tahmin ettiğimden çok daha güzel ama darılmasan, yengenin çayı daha güzeldi.’’
‘’ O benim kıymetlim be Ceylan, onun elinden yediğim içtiğim her şey çok güzeldir.’’
‘’ Yengeyle mutlu musun?’’
‘’ Hem de çok mutluyum, tahmin edemeyeceğin kadar.’’
Ben bu adamı öldüremezdim. Nasıl bir çıkmazın içine düştüğümü şimdi daha iyi anlamaya başladım. Bu işi bir şekilde çözmem lazım ama nasıl? Bu işi Balkar’la yeniden konuşsam iyi olacak.
Ben bu işte yokum Aldemir, belki serseriyim, çok günah işledim ama birbirini seven iki insanı ayırmak benim harcım değil diye konuştu Ceylan. Devam etti, kendi işini kendin gör beni karıştırma.
Aldemir, Ceylan’a ters, ters baktıktan sonra, ‘’ Pısırık kediye dönmüşsün be Ceylan. Senden her şeyi beklerdim ama bunu beklemezdim.’’
‘’ Ben son sözü mü söyledim, hadi bana eyvallah.’’
Ceylan gittikten sonra, oturduğu sandalyeye yaslanan Aldemir, bu iş böyle olmayacak, kendi işimi kendim göreceğim. ‘’ Bu Hakkı’da nerede kaldı?’’
Hakkı’nın dükkâna girişiyle derin bir nefes aldı. ‘’ Gel bakalım Hakkı. Ne varsa sende var. Benim arabayı kapının önüne çek. Seninle işim var.’’
‘’ Bizim Seyit’in arabasını demek istedin değil mi abi?’’
‘’ Ne dediysem dedim, daha burada mısın? Haznedar’a gidiyoruz. Şu adamı bir de ben göreyim.
Çekmeceyi açarak, tabancayı alıp susturucusunu taktı ve arabanın torpido gözüne bıraktı. Haznedar’a doğru yola çıktılar. Hakkı, ‘’ Adamı korkutacaksın değil mi abi?’’
‘’ İşime karışma Hakkı, sana ne diyorsam onu yapacaksın. Senin işin bana Önce kaldığı evi sonrada, çıktığı çay bahçesini. Tabi adamı da göstereceksin.’’ Hakkı boynunu bükerek, olur abi dedi ama nasıl bir çukurun içine düştüğünü yeni, yeni anlamaya başladı. Bu resmen cinayete ortak olmak demekti. İşin acı tarafı elinden bir şey de gelmiyordu. Her söyleneni kuzu, kuzu yapıyordu. İçinden kaderine lanet okudu.
3
Bu evde mi oturuyor diye sordu Aldemir, ‘’ Burası ev değil tavuk kümesi be.’’
‘’ Şimdi de çay bahçesine gidelim abi. Çayı da iyidir. Hem dinleniriz hem de birer bardak çay içeriz. Belki bizim adamda oradadır.’’
Meydanı geçip, çay bahçesine girip masalardan birine oturduk. İki çay söyleyip birer sigara yaktık.
‘’ Şansımız varmış abi, camın kenarındaki masada oturan adamı görüyor musun? İşte senin karıya musallat olan o dürzü.’’
‘’ Nasıl konuşuyorsun lan, karı marı. Kibarca yengen diyeceksin. Yoksa önce seni mıhlarım. Şimdi ortadan toz ol mekâna git beni orada bekle.
Allah’tan hava erken kararıyor diye düşündü Aldemir. Adam manyak mıdır nedir, yazmaktan başka bir şey yaptığı yok. Bir ara sıkıntıdan saatine baktı. Neredeyse yediye geliyordu. Nihayet adam toparlanmaya başladığında saat sekiz buçuktu. Hesabı ödedi peşine takıldı. Ağır, ağır takip etmeye başladı. Tam iki apartmanın arasından öbür sokağa çıkmadan silahını çekti şansına ortalıkta kimse görünmüyordu. İki adımda adama yetişi ve iki el ateş etti. Yere düşen adamı sürükleyerekten duvara yasladı, şansı yaver giderse bu kendine biraz zaman kazandırırdı. Hemen bulunduğu yerden geri dönüp arabayı park ettiği yere doğru hızlı adımlarla yürümeye başladı. İş düşündüğünden daha kolay olmuştu. Beş dakika sonra Fatih’e doğru yola çıkmıştı. Ama heyecandan ellerinin titremesine engel olamıyordu. Bir adam öldürmüştü.
Arabayı kahvenin önüne çekti tam kapıyı kapatırken park cezasını kesildiği makbuzu gördü. Bu hiç iyi olmadı dedi. Kafasındaki bütün düşünceleri kahvenin dışında bırakıp doğru hokey masalarının bulunduğu tarafa yürüdü. Biraz kafasını dağıtması lazımdı. Masalardan birinde kendine yer buldu. Kahveden çıktığında saat gece yarısını bulmuştu. Şimdi yapacağı bir iş kalmıştı. Silahtan kurtulmak. Artık Buse’nin geri dönmesini beklemekten başka yapacağı işi kalmamıştı.
Cinayet ihbarı Asayiş şubeye düştüğünde, henüz saat dokuz buçuğa geliyordu. Ekibin olay yerine gelmesi yirmi dakikayı bulmamıştı. Etraf ana baba gününe dönmüş, her kafadan bir ses çıkıyordu. İlk işleri olay yeri bandını çekmek oldu. Heval Baş komiser, ‘’ Eda sen kalabalığı dağıt kimse olay yerine girmesin. Serra, sende görgü şahidi var mı araştır. Etrafa bakın kamera var mı? Hansa, sen benimle gel maktulün üzerinden işimize yarayacak bir şeyler çıkacak mı? Bakalım. Biraz sonra Olay yeri ekibi de çalışmaya başladı. İşin en trajik yanını Eda Komiser yaşadı. Maktulü gördüğü anda olduğu yere çakılıp kaldı. Heval, ‘’ Ne oldu Eda, ‘’ Baş komiserim, bu benim arkadaşım Oktay. Aman Allah’ım bu benim arkadaşım Oktay. Ama neden?’’ ‘’ Tamam, tamam sakin ol, nasıl bir arkadaşlık ki seni bu kadar etkiledi?’’
‘’ Yaklaşık on iki sene önce tanıştık, O elli yaşındaydı ben on yedisinde, anlarsın ya aramızda bir duygusal bağ oluştu. Aramızda ki bağlantı hiç kopmadı. Bugün burada böyle karşılaşmak?’’ Eda daha fazla kendini tutamayarak ağlamaya başladı.
‘’ Otur şuraya, sana su getireyim elini yüzünü yıka ve işinin başına dön. Ona son yapacağın iyilik katilini bulmak.
‘’ İki bina ötede oturuyor ve yalnız yaşıyordu.’’
İş çıkışı eve dönen Buse, evin biraz ilerisindeki kalabalığa bir anlam veremedi. Merakını yenemeyerek, kalabalığın arasına karıştı. İlk gördüğü bir çocuğa, ‘’ Burada ne oldu evladım?’’ Diye sordu.
‘’ Hiç sorma abla, Oktay amcayı öldürmüşler.’’
Buse, Oktay adını duyunca önce sallandı ondan sonrasını zaten hatırlamıyordu, gözünü ambulansta açtı. ‘’ Sevdiğim adam yok artık, ölümüne ben sebep oldum.’’ Bir türlü kendine gelemiyordu, toparlansa ne olacaktı? Adı gibi biliyordu ki bunu Alkar yapmıştı.
Oktay sade bir törenle toprağa verildi. Sevdiği adamın gömülüşünü uzaktan seyretti. Bir mezar taşına yaslanarak.
Birinin dürtmesiyle kendine geldi. Arkasına dönüp bakınca Oktay’ın karısı olduğunu gördü. Kalkması için elini uzatmıştı, Bir an göz göze geldiler. ‘’ Hiç üzülme’’ dedi. O çok mutlu öldü, gel bize gidelim biraz uzanırsın’’
‘’ Oktay’ın evi daha yakın oraya gidelim. Ama isterseniz gidebilirsiniz, benim gideceğim yer belli.’’
Kadın Buse’ye bakarak, bir kâğıda telefon numarasını yazarak Buse’ye uzattı. ‘’ Bu numaradan bana ulaşabilirsin çekinmene hiç gerek yok. Sırtını dönüp yürüdü.
Yavaşça oturduğu yerden kalkarak, Güngören mezarlığından eve kadar yürüdü. Apartmandan içeri girdi merdivenlerden inerek, kapının önünde durdu. İlk karşılaştıkları günü düşündü, hayat ne tuhaftı, yarın ne olacağını bilmeden bu günü yaşamak biz insanların kaderi idi. Oktay sevdiğim adam, dün vardı bu gün yok. Ama bu güne kadar olduğu gibi bu günden sonrada, bu evde sonsuza kadar Oktay’ın anısını yaşatacağım. Bu sırada yan dairenin kapısı açıldı geçen sefer karşılaştığı kız dışarı çıktı.
‘’ Başımız sağ olsun, Oktay abiyi çok severdik. Söyleyecek bir şey bulamıyorum. Lütfen onu yokluğunu bize hissettirme.’’
Kız bunları söylerken benim gözlerimden yağmur gibi yaş akıyordu. ‘’ Ne olur sizde beni yalnız bırakmayın, el birliği ile Oktay’ı yaşatalım.’’ Kilidi kırık olan kapıyı iterek, ‘’Oktay ben geldim hayatım, bundan sonra burada sadece ikimiz yaşayacağız’’ dedim ve içeri girdim, kapıyı kapatarak divana oturdum. Bu sırada açık olan pencereden Karamel içeri girerek kucağıma oturdu. Burada yaşamam için iki önemli sebep daha var, hatta üç. Karamel, bahçe ve dükkân, ilk işim yarın oğlu ile konuşmak olacak. Artık benim gerçek ailem onlar.
Devamı var
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.