- 551 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Çok çok seviyorum..
Yürüyordu. Yürüyen sanki o değildi. Buz kesilmiş elleri tabuta yapışmıştı. İnanamıyordu. Hiç ihtimal vermemişti hanımın böyle omuzlarda taşınacağına.
Oysa şimdi ölümü kucaklıyordu, hanımının cansız bedeninde. Yaşadıkları gözlerinin önünden geçiverdi bir film gibi. Ailesinin isteği üzerine evlenmişti Saliha Hanımla. Bir elkızı, hayatının içine girmiş, en yakını olmuştu. Hayat denizinde akıntıya kapılmadan, boğulmadan el ele yüzmüşlerdi. Şimdi bir başına, veda bile etmeden gidiyordu. Hayır dedi Hasan Bey, “hayır, dur gitme.” Tabuta daha bir yanaşmıştı. Adeta başını hanımının omzuna koymuş gibiydi.
Ağlayamıyordu bu sefer, yüreği kan ağladığı halde. Gözü birden oğluna ilişti. Kocaman adam olmuştu kırk yaşındaydı.” Ah Saliha Hanım dile kolay kır bir yıl olmuş” dedi içinden. Kokladı tabutu, gül kokuyordu gül/ü çok severdi seher vaktinde, gül bir başka güzeldir derdi hep. Daldı gözleri, daha bir derinliklere. Sendeledi, yorgundu. Saliha Hanım giderken, sanki O`nu da beraberinde götürüyordu. İrkildi birden, omzuna değen el, O`nu yaşadığı ana döndürmüştü.
“Hasan Amca yoruldun, biraz da ben taşıyayım.” Bakışlarıyla süzdü tabutu. Gözleri dolu dolu oldu. Omzunu kaldırdı tabuttan, elini çekip alamıyordu. Sanki sıkı sıkı tutmuştu Saliha Hanım ellerini.
Yol akıp gidiyordu, ayaklarının altından, zaman gibi. Oysa yüzündeki her çizgiye, yılların yükü nasıl da gizlenmişti. Bir zamanların yakışıklı delikanlısı Hasan Bey, şimdi bedenini taşımaktan acizdi. “Ah Saliha Hanım ah! ” diye iç geçirdi. Gözlerinin önüne geldi hayali. O pırıl pırıl, capcanlı bakan gözleri, gözlerindeydi. İçi titredi. Gözlerinin rengi ne renkti, sorsalar bilemezdi. Sahi ne renkti. Yeşil miydi yoksa ela mı? Ne zaman gözlerine bakacak olsa, utancından çekiverirdi gözlerini Saliha Hanım.
Kalbi güm güm atıyordu korkuyordu. Mezarlığa gelmişlerdi. Bu son anlarıydı. Dert ortağı, yavrularının anası, arkadaşı, yoldaşı, yareni gidiyordu. Derin düşüncelere daldı. Kırk bir yıl boyunca birbirimize duyduğumuz his neydi. Evliliğinin ilk yılları gözlerinin önünden geçti. Saygı duyuyorlardı birbirlerine. Ya sonraki yıllar beraber gülüştükleri, beraber ağlaştıkları, bir lokma ekmeği beraber paylaştıkları yıllar birbirlerinden gizledikleri aşk/ları şimdi sevdiği kişi, canı, cananı gidiyordu. “Yok” dedi. “Yok, gitme. Ne olur gitme. Daha sana seviyorum demedim. Gitme, seni seviyorum demeden gitme.”
Titriyordu. Tabuttan çıkartmışlardı Saliha Hanım`ı. Bir kefen sarmıştı bedenini.”Keşke, bedenini saran kefenin, ben olaydım sevdiğim. Ben olaydım, üstüne serpilen toprağın” dedi Hasan Bey, son pişmanlıkla.
Koydular kabrine Saliha Hanım`ı. Toprağı atacakları sırada, elini havaya kaldırdı “durun” diyordu. Son bir kere bakıp, kırk bir yıl boyunca, bir defa bile söylemediği, söyleyemediği sözü söyleyecekti. Eğildi. Sanki kulağına fısıldar gibiydi. “ Bu son bakışmamız Saliha Hanım. Ne olur bu sefer gözlerini, çekme gözlerimden. İyi dinle, sana bir çift sözüm var. Geç kaldım bilirim. Gözlerinden yanaklarına damlıyordu gözyaşları, yanaklarından usulca süzülüyordu Saliha Hanım`ın kefenine. “ Sana duygularımı hiç söyleyemedim. Belki utandım, belki de hiç bilememiştim. Saliha Hanım seni seviyorum.”
Gözyaşları, yağmur olup yağıyordu gökyüzünden.
Daha gür sesle.”Seni seviyorum Saliha Hanım seni seviyorum seher vaktinde, gül olup ta gel emi. Seni seviyorum, gel, emi.”
Avuçlarında toprağı sıktıkça sıkmıştı. Sanki duymuştu Saliha Hanım, Hasan Bey`in bu içten çağrısını.
Hafifçe bir rüzgâr konmuştu, Hasan Bey`in yanağına. Ağladı ağladı ve son duasını da yaparak en son ahali den sonra evine başı bükük gitti.
( Öyküm bitti ve siz okurlarıma ben soruyorum 41 yıldır diyemediği ama öldüğünde ‘’ Seni çok seviyorum ‘’ demek mi gerek yoksa 41 yıldır her gün mü demek lazım ) dı..
Sami Arlan..