- 724 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
OSMAN NALBANT’IN “YEDİ TÜRKÜ” ŞİİRİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME
“Dilberin selamı can katar cana
Her sözcük em olur karışır kana
Çardağın kaşından bir el et bana
Günde yedi türkü yakayım sana”
Şiir, bir köy güzeli ile köy delikanlısı arasındaki sevginin niteliğini ve söz konusu “dilber”in âşık üzerindeki sağaltıcı etkisini belirterek başlar: “Dilberin selamı cana can katar!” Öyle ki, ağzından çıkan her söz, âşık üzerinde bir tür ilaç etkisi gösterir, onu heyecanlandırır: “Her sözcük em olur karışır kana”
Ancak burada basmakalıp (klişe) “dilber” ifadesi, sevgiliyi “herhangi bir güzel” konumuna itiyor. “Bir zaman bir yerde görülüp ilgi duyulmuş bir güzel” konumuna düşürüyor. Halbuki “sevgili” denseydi, artık pek çok güzelden biri değil, gönül bağı kurulmuş ve biricik olan bir “dilber” vurgusu öne çıkacaktı. Bu da bize, şiirde sözcük-kavram seçiminin ne derecede önemli olduğunu göstermek açısından değerli bir tespit sayılmalıdır.
Şairin “dilber” diye tavsif ettiği güzel, bir köy güzeli olmalı ki, mekân tasvirinde “çardak” ( “Gel de bir heğ üzüm sıkayım sana” dendiğine bakılırsa, bir bağ çardağıdır) söz konusudur. Şu halde şair de aynı veya yakın köyden bir köy âşığı olarak, bu tür yerlerin kaç-göç âdetine uymaktadır. Burada, neden “çardağın başından” değil de, “çardağın kaşından” dendiği de bir açıklık kazanıyor doğallıkla. Edebi eserde gerçeklik duygusu veya “bağlam” önemlidir. Nitekim yerel-yöresel bir ağız kullanımı (“heğ” sözcüğü de buna delalet eder) veya tercihi kişi ve mekânla örtüşmüştür. Gönül diliyle muradını söyleyen âşık, “dilber” ile herkesten gizli bir gönül alışverişine girmiş olmalıdır: “Çardağın kaşından bir el et bana!”
Ancak “Günde yedi türkü yakayım sana” dizesi, şiirin gerçekliğini birden bozuyor. Soru şudur: Neden, günde beş veya sekiz değil de yedi türkü yakılacaktır? Çünkü aynı durum ikinci dörtlükte “otuz mavi boncuk takayım sana” dizesinde de vardır. Neden “otuz boncuk?” Bunları şunun için söylüyorum: Türk halk edebiyatı ve kültüründe sayılara anlam yüklenir (1). Üç kere tahtaya vurulması, yedi uyurlar, kırk katır mı kırk satır mı... Rasgele kullanılmaz, sayılar. Meselâ “kırk bir kere maşallah” denir. Buna göre, acaba otuz sayısı yerine “kırk bir” denseydi, daha anlamlı olmaz mıydı?
Yine ikinci dörtlükte “sultan beni duyar, olsa da sağır” dizesi ile diğerleri arasında dörtlük bağlamında bir ilişki kurulamıyor. “Sağır sultan duydu, bir sen duymadın” telmihine gidişin anlam bağı, diğer dizelerde yoktur. Sevgililerin ayrı düşmesi ve genel anlamda mesafelere bağlı ayrılık, biz faniler için, “temelli ayrılık” anlamına gelen ölümden daha dayanılmaz acılar yaşatır, tespiti ise orijinal değildir. Benzeri düşüncelerin çok daha özgün ifadeleri özellikle “Karacaoğlan” şiirlerinde bolca vardır. Sadece kafiye olsun diye, dize kurulmaz. Bu türden doldurma dizeler, şiiri anlam bütünlüğü yönünden zayıflattığı gibi, taklit ve tekrar ifadeler de, şiirin özgünlüğüne zarar verir. Çünkü orijinali varken “çakma” bir ürüne kimse itibar etmez. Keza; “Kırk yılda kızardın, bir yılda soldun / Bir anda boşaldın bir anda doldun” dizelerinin de “Çok sevdiğin yere uğramaz oldun / Gel de bir heğ (ağızda karşılığı bağ, salkım olmalı diye düşünüyorum) üzüm sıkayım sana” dizeleriyle anlam bağını kurmak mümkün görünmüyor.
Şiirde özgün, taze söyleyişler de vardır: “Cansız küheylana beni sen bindir” derken “son veda” senin elinden, senin marifetinle olsun dileyen şair, “Ey sevgili, ölümüm senin elinden olacak!” imasında bulunmaktadır ki, güzeldir. Aynı şekilde sevgilinin, âşığının ölümüne ağlayıp helak olmaması için, “Çok ıslatma canım, yağmuru dindir!” diyerek güzel sebep bulmaya yönelmesi, etkilidir. Nitekim “Hadi kalk, başından yaşmağı indir / Son kez doya doya bakayım sana” dizeleriyle bütünlük bozulmadan dörtlük tamamlanmaktadır.
Aynı şekilde “Sen mavi deniz ol, ben yeşil dere / Menderesler çizip akayım sana” dizeleri de güzel sayılmalı. Ancak “dere” yerine “ırmak” olmak koşuluyla. Çünkü derenin gücü düz ovada menderesler çizerek akmaya yetmez. Bu gerçeklik yine kafiye kurma gayretine feda edilmiştir.
Okuduğumuz şiir, klasik halk şiiri, bir “koşma”dır. 6+5 duraklı (kimi dizelerde durak yerleri değişse de) 11 heceli 5 dörtlükten kurulmuştur. İlk dörtlükte kafiye düzeni a-a-a-a olurken, diğer dörtlüklerde ilk üç dize kendi içinde uyaklı ve son dizeler “-ayım sana” redifine bağlı “yak-, tak-,ak-, sık-, bak-“ zengin kafiye ( sadece “sık-“ sözcüğü diğerlerinden farklı, yarım kafiye durumunda) düzenindedir.
Değerli şairimizi emekleri için kutlar, bu değerlendirmenin şiire gönül verenlerce de, inceleme tekniği açısından bazı eksiklerine karşın, bir ders notu olarak değerlendirilmesini dilerim.
.....................................................................................................................................................................................
(1) Bkz. SARITAŞ, Süheyla; Türk Mitolojisinde Önemli Sayılar, Balıkesir Üniversitesi-Türk Dili Edebiyatı Böl. Tuba açık ders.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.