- 426 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Uygarlık Ve İnsan 1
Medeniyet söylemi, Medineli olan medeni gibi, şehirli, şehirde yaşayan gibi söylem sel anlamlarla, şimdiki söylem kavramlarına doğru gidici anlatımlar olsalar da uygarlık ve medeniyet tanımlaması yerel kavrayıştan çok, genel ve evrensel kavramlarına doğru giden, genelce tarihsel olanı dile getiren söylemlerdi.
Bir Kadeş Anlaşması tarihseldir. Ancak ittifak söyleminin kendisi gibi genel anlam değildir. Herkesin içeriğinde bağlaştığı, herkesin üzerinde uzlaştığı bir anlam değildir. Kadeş Anlaşması özel anlamlı bir ittifaktır.
Anlaşma; mutabakat, mukavele, sözleşme, ittifak, ahit gibi söylemlerle anlam eşleşmesi olur. Anlaşma sözcüğü herkese aynı bağlayıcı yaptırım anlamını vermekle genel bir söylemdir. Lakin Kadeş Anlaşmasının içeriği değil zarfını veren ikinci sözcüğünde bulunan, anlaşma söylemi geneldir.
Ama genel olan "anlaşma, antlaşma" söyleminin başına Kadeş sözcüğü getirilmekle, genellik ifade eden zarf söylemdeki antlaşma söylemi Kadeş Anlaşması ile özel anlama indirgenmiştir.
Kadeş anlaşması sadece Mısır ve Etiler gibi taraflarını ilgilendirir. Genel tutumu bağlamaz. Ama Kadeş Anlaşması söylemindeki anlaşma sözü nedenle, anlaşma sözcüğündeki anlamla; anlaşma sözcüğü yaptıran eylemli genel bir bilgidir.
Üreten ilişkiler sentezli ilk ittifaklar, yaptıran bir anlaşma türünden totem dönem içinde kopan ilk tarihsel kırılma olan ön ittifaklı süreçtiler.
Tekil ve benzer uygulamaların değiş tokuş yapan uygulamayı girişen her bir davranışları ile karşılaşıldığında, zihni anlamın sürdürülür olma zımni taraflarda birbirlerine karşı aynı öznel anlamayı oluşur. Daha önce bunun tapınak hediyeleşmeleri olan kurban sunak gibi kurtulmalık verilen ön süreçlerinin yaşanması vardı.
İşte hediye sunulan nedenle oluşan deneysel süreçler, öznel anlamlarla anlak içinde birbiri ile ilişkilenen, öznel anlamlara dönüşüyordu. Aynı öznel anlama nedenle bulunuş ve buluşma ortak anlam diline yönelmeyi anlaşılır bir davranışa dönüşüyordular.
İttifak ya da ahit her yerde benzer somut koşulların gerektirmesi olan dil ile benzer anlam duygu ve davranış ortak özelliğini kesiştiriyordu. Soğuk havanın herkeste aynı ortak özellik duyumunu kesiştiren öznel anlama olması gibi somut duyumun kesişen hisleriydi.
Bu nedenle yeryüzünün her yerinde birbirinden habersizce olan ittifaklar döküm olarak değil ama anlaşmayı veren fiili davranışları, öznel anlamı ile yeryüzünün geneline bildik olan kapsayıcı, tarihsel olayların miladıdır.
Uzaktan buluşma, tarafların anlağında öznel anlamaya konu olan algılar sunu karşısında sunu olmakla tüm ilk ittifaklar mütekabiliyeti bir eşdeğeri veren, denklik esasını ön gören, yükümü gizli algı ediyordu. Bu algı karşıt gruplarla farklı ürün takaslarını ön gören bir ittifak ve giderek birleşmeydi.
İşte uygarlık ta şimdiden geriye tarihsel olandı. Yeryüzünü kapsayıcı oluş ile böylesi genelce bir kavramdır. Yerele özgü değil, dünya ölçeğinde genel ıraları (karakterleri) bağlamınca paylaşılandı.
Uygarlık, ittifaklardan kaynaklı deneyimleri yeryüzündeki taraflara doğru götürmenin senteziydi. Bu sentez iki bakımla inşa oluyordu. Ya ittifakla ya talan olan savaşlarla oluşuyordu.
İttifakı da savaşı da ön gören yol; köleci yapı içindeki egemen kişilerin öznel kaygılarını oluşan özelleştiren tutumlardan veya kolektif yarardan kaynaklanıyordu. Kolektif yarar özelleştirmeye dönüşmekle genelde tıkanan bir yola dönmüştü.
Somut süreçlerin gizlenen süreç çevrimi, özelleştiren öznel kaygıları yüzünden bu öznel kaygılar gerçekliğin sanal çevrimle olduğunu söyleyen, illüzyonlardı.
Sonuçta süreç genel yararı veren kolektifi de olsa, özel efendiler olan kişi yararını veren özelleştiren girişmeler de olsa süreç temelindeki gerçeklik iler nedenle yeryüzü sentezine doğru gidiyordu. Bu sentezi veren somut tutum kolektif ilik ise sentez kolektif oluşa göre yorumlanıyordu.
Yok eğer sentezi veren sanallık özelleştiren düşünceyse sentez sömüren efendi yararına göre ifade edilen uygarlığa dönüşüyordu. Uygarlık üretim hareketi temelli bir yeryüzü senteziydi.
Yeryüzü sentezini olan uygarlığı okuma yapan dekoder (çözücü kod okuyuculuk) ise bu süreci ya kolektifi nesnel taraftan çözümlerle bu kodu okuyacaktı. Ya da özelleştiren öznel efendi tarafından, sürece efendi yararını verecek kodlarla bu uygarlığı okuyup ifade edecekti.
2
Bu nedenle ve bu her iki zıt bağlamla uygarlık saygı duyulan bir konsensüsü veriyordu. Her iki yoruma da uygun olan ortak anlamalar içindeki bu ortak tutumlar uygarlığı veren ortak bel kemiğini oluşuyordu.
Uygarlık bu zıtlıkların muhtaçlığı olan uzlaşı ortaya koyan bulunmaları taşıyan anlayıştı. Herkesin az çok kendisini bulduğu yanla kültürdü. Hayata, yaşama yön veren ortak anlayışlarla bilgiydi. Teknik teknolojili yaşamı süren bilimsel devimler ve söylemlerdi vs.
Eğer biz tarihsel olan, yeryüzüne genelleşir olan uygarlığa Osmanlıca da medeniyet deniyordu. Medeniyette Medine’den gelen İslami sandans ile İslami bir ortaya koyuştur gibi söylemlerle ortaya çıkarsak; bu kısmen ve özelde doğru olmakla birlikte Osmanlı özel mantığı içinde olmakla genel tarihle olan bağlaş bir anlamı içermez.
Uygarlık ilk kez kolektif üreten ilişkilerle başlamıştı. Gruplar arası kolektif üretim hareketi girişmeleri olmasaydı uygarlık ta başlayamazdı. Yani uygarlık kolektif genel yararın sonucu olarak başlayıp devam eden süreçti.
Ancak köleci sistemden beri ortaya konan genel yarar, uygarlık içinde de özelleştiren yani genel çoğunluğu maldan mülkten yoksun kılmakla; kimi mal mülk ve para sahibi kişilerin, ortaya konan genel yararı emekler sömürüsü yapmaya devam edecekti.
Özelleştiren mantık köksüz bir illüzyondu. Yeşermesi için illa bir kolektif yarar ortaya koyan süreç olması gerekecekti. Kolektif yarar ortaya koyan kolektif süreç olmadan özelleştiren mülk sahipliği tutunacak kök bulup yeşeremezdi. Bir kes de yeşerdi mi, özelleştiren mantık kolektif miras donanımı içindeki kapasite güç ile kendisine yalancı kökler inşa etmekten mahirdi.
Medeniyet söylemini, günümüzden geçmişe doğru götürüp, genelce belirtilen tanımla söyleyecek olursak; bu durumda uygarlık eşittir medeniyet olur. Medeniyeti, uygarlıkla eşit bir kavram olarak söylersek, bu söylem evrensel bir ortak akıl paylaşımı değil, tam bir ön yargı olur. Cehalet olur.
Bu şuna benzer. Aborjinler bir uygarlıktır! Aborjinler’in bir kültürü var. Kimse ona uygar değildir diyemez demek te aynı türden bir ön yargıdır. Öncelikle şunu iyi bileceğiz. Avcı toplayıcı dönem uygarlık değildir.
Ne zaman ki kolektif birim zaman, üreten ilişki oldu, işte o zaman kolektif birim zamanlı üretim ilişkisi uygarlık oldu. Ancak uygarlığın, totem yasa gibi olduğu yerde kalmaması gerekiyordu.
İşte uygarlığın olduğu yerde kalmayacak olmasıyla dışa açılan; dış dünya gruplarınca da paylaşılan karmaşık bir üretim devinmesi ve buna bağlı uygulamalı kültür yaşam inşacı anlayışa bilimsellik olmakla uygarlık olmuştu.
Var oluş zıtlıkla kaimdi. Her bir zıtlık kendi dinamikle olan bir bilimselliktir. Her şeyin uygulama ve bilimsel oluşu vardır. Kolektif uygulamanın yeğlenmeyen özelleştiren sömürü mantığının da bir işleyiş yasası olmakla bilimseldi.
Uygarlık, içteki üreten ilişkilerle kesikli, parçalı başlar. Üreten ilişkili dıştan ittifaklarla gelişir. Zaten tarihte ön ittifaklar dediğimiz üreten ilişki girişmeli ön ittifaklardan başka hiçbir ittifak yoktur.
Uygarlık üreten ilişkilerle başlar. Uygarlık, dıştaki üretim hareketi ile kapsayıcı ve sentezi olmakla, genelce bir paylaşım karakteri olan tutumla gelişir. Sürekli olur.
Aborjinler’i uygarlık sayan bu mantık sapla (kültürle) samanı (uygarlığı) karıştırmaktır. Aborjinler dünya uygarlığı olan ummana üretim ilişkisi ile katkı vermemişse ve bu ummandan mütekabiliyeti yararlanmıyorsa; Aborjinler’in ne uygar olmasından ve ne de uygar olmamasından söz edilemez.
Aksi halde kanlıbalizm (yamyamlık) içinde olan hemcinsler de uygarlıktı. Yamyam hemcinslerin de avcı toplayıcı standartlarla bir yaşam kültürleri vardı.
Neden biz üretim yapan gruba karşı hala yamyam olan gruba barbarlar diyorduk?
Üreten gruplar istenmeyen ama illa olan komşu yamyamlarına, ölüleri yenmesin diye ölüsünün çürüyecek zamanı oluşanı birkaç gün için mezar üstüne; yamyamların alıp gitmesi ya da yemesi için yiyecek bırakıyorlardı.
Yine üreten grupların kendileri yenmesin diye yerleşke alanı çevresine canlarını kurtarmak için kurtulmalık (kurban) yiyecekleri bırakıyorlardı. İşte bu yepyeni bir kültürdü.
Üretenler barbarlarının şerrinden uygarca kurtuluyorlardı. Ve bu uygarca tutum salt üreten ilişkilere bağlı gruplarca yapılabiliyordu. Ve bu uygarca tutum olan kültür ancak üreten ilişkilerle ortaya konan bir kültürdü.
Oysa barbarlar kendi barbalarına karşı aynı tutumla yanıt verememekle, hep diken üstünde savunmacı bir tetikte olmak zorundaydı. Üreten yapılar veren bir kültür iken yamyamlarda bu üreten kültürü bulmanız olanaksızdır.
3
İşte bu nedenle biz üreten yapı içine giremeyen avcı toplayıcı kolektif yapılara barbarlar diyorduk. Eğer bir kültürü olmak uygarlıksa, avcı toplayıcı kültürü olan her yamyam grupla, yamyamlar da uygardı (!)
Ancak Aborjinler’in içlerinde sosyal bir avcı toplayıcı kültürleri olmakla, dışa da asgari bir temas düzeyine açık veya kapalıdırlar diye umulur.
Uygarlığa geçiş bambaşka süreç ilişkili bir dönüşüm ve dışa açılmadır. Bu nedenle inançlar gibi yerel ve ön yargılarla değil, yerelden genele giden kolektif paydaşla üreten, eylemi söylemi pratiğe koyan içinde evrensel olandı uygarlık.
Dünyamız uygarlık için şimdilik evrensel olan sınırdı. Uygarlık bu sınırla geri yansıma ve geri çevrim döngüsü veren sınırlılıktı. Genel eylemli ve üreten ortak akılla oluşan uygarlık, dünya gibi genel eylemli sınırla ortaya konan sınırlılıktı.
Bu sınırın geri dönüş çevrimi içinde Maveraünnehir, Mezopotamya gibi yerelden genele, genelden yerele doğruydu. Paydaşlı insan olma sürecini ilettirmenin uygarlığıydı. Uygarlığın genel muhatabı insandı ve dönütü de insanlıktı
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.